27 Mayıs 2024 04:55

Dezenformasyon iktidara sevap mı?

Evrensel

Paylaş

“Emeklilerimizi her anlamda eskisinden daha iyi hale getirdik.”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın Anadolu Yayıncılar Federasyonunda medya temsilcileriyle bir araya gelişinde dile getirdiği bu sözler, önceki gün sosyal medyaya düşmesinin hemen ardından yaygın bir tepki aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da son yerel seçimler öncesinde, en düşük emekli maaşını 66 liradan, 10 bin liraya, asgari ücreti 184 liradan 17 bin liraya, engelli maaşını 25 liradan yaklaşık 4 bin liraya getirdiklerini söylediği hatırlanacaktır.

AKP’nin iktidara geldiği 2002’den 2024’e kadar doğal olarak sayılar büyüdü ve maaşlar arttı. Ancak reel durumu da hatırlatalım. 2002 yılında en düşük işçi emekli aylığı 257 liraydı; yani Cumhurbaşkanının ‘184 liraydı’ dediği asgari ücretin yüzde 40 fazlasıydı. Cumhurbaşkanının verdiği 66 lira dönemin BAĞ-KUR tarım emeklilerinin aylığı… Tarım emeklisinin sayısı çok düşük.

Şimdi durum ne peki? Asgari ücret 17 bin TL, en düşük emekli maaşı 10 bin TL olduğuna göre… Emekli aylığı asgari ücretin yüzde 42’si kadar (7 bin TL) düşük. Yüzde 40 fazladan yüzde 42 azına (Yani yüzde 58’ine) gerilemiş durumda.

Dolayısıyla bu noktada hem Erdoğan’ın ifadeleri hem de Bakan Vedat Işıkhan’ın açıklaması gerçeği ifade etmiyor.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Bakan Işıkhan’ın bu açıklamasından bir gün önce, “Dezenformasyon çağımızın vebasıdır. Dezenformasyon sebebiyet verdiği hakikat kriziyle bugün gerçek anlamda bir demokrasi krizi yaşanmasının da müsebbibidir” ifadelerini kullanmıştı.

O halde soralım: Dezenformasyon, bu ülkede iktidar sözcüleri tarafından yapıldığında sevap mıdır?

Altun o cümleleri kurarken, Albaraka İslami finans zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu ifadelerini de kullandı: “Günümüzde servet eşitsizliği dünyada tarihi bakımdan en yüksek seviyesine çıktı. Dünyadaki en zengin yüzde 1’lik kesim, toplam küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50'lik kesimin dağılımdan aldığı pay ise yüzde 1'i dahi geçmiyor. Küresel düzeyde fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor.”

“Elini vicdanına koyan hiç kimsenin bu manzarayı içine sindireceğini düşünmüyorum” diyen Erdoğan, "Kapitalist sistemin serbest piyasayı teşvik ediyor gibi görünse de tekelleşmeyi, paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz. Fakiri daha da fakirleştiren bu sistemin dertlerimize derman olamayacağını hepimiz kabul etmek zorundayız” diye de ekledi.

Türkiye’nin, Erdoğan’ın sözünü ettiği dünya içinde gelir adaletsizliği bakımından dibin dibinde bir ülke durumunda olduğu da biliniyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan’ın, “Emeklilerimizi her anlamda eskisinden daha iyi hale getirdik” dediği, önceki gün, Türkiye’de emekliler sekiz ilde eylemler yaparak, iktidara seslerini duyurmaya çalıştılar.

Peki, Erdoğan ve Işıkhan, kitlelerde pozitif karşılık bulacağından emin olarak mı bu açıklamaları yapıyorlar? Son yerel seçimler, iktidarın söylemlerinin kendi tabanında da bir değer kaybına uğradığını ortaya koydu. İşçi ve emekçiler, tarihin en derin sefaletine mahkum edilen emekliler söylenen sözleri, öncesine göre çok daha fazla, kendi yaşadıkları gerçeklikle test ediyorlar.

İkinci bir iş yapmadan geçinemeyen işçi ve emekçiler, 70 yaş ve üzerinde dahi çalışmak durumunda kalan emekliler içinde körü körüne bir siyasal bağlılık gösterenler dışında çok önemli bir kesim artık, bıçağın kemiğe dayanma noktasını dahi geçtiğini ifade ediyor. Bunu verdiği oyla da gösteriyor.

İktidar sözcüleri de, bu türden açıklamalarının eski hükmünü yitirdiğinin kuşkusuz farkındalar, ancak uyguladıkları orta vadeli program (OVP) ve kalkınma planı, bu tabloyu daha da kötü hale getireceği için bu sözleri dile getirmeye de mahkumlar. Durumu düzeltemiyorsan, algıya yüklen formülü dışında bir alternatife sahip değiller.

Erdoğan, 2001 krizinin ardından yapılan 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldiklerinde, ekonominin durumunu düzeltmek için halktan süre istemişti. 22 yıl sonra, artık sorumlusu oldukları bir tablo için 22 yıl önceki cümleleri kurmaları da mümkün değil.

Bu tablo, muhalefete de çok önemli şeyler söylüyor. İktidar açısından söylemle gerçek arasındaki mesafenin kaçınılmaz olarak açıldığı ve iktidar sözcülerinin kitleler üzerindeki inandırıcılıklarının ciddi manada aşındığı -ortadan kalktığı değil- bu tablo muhalefete devasa bir örgütlenme alanı açarken, bunun gereği yeter düzeyde yapılıyor mu?

Muhalefet, yüzünü öncesine göre daha fazla kendisine dönen yığınlara güven verecek bir enerjiyle sahada mı?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa