Ortadoğu Konferansı

Geçen hafta sonu İstanbul’da Emek Partisi tarafından Ortadoğu Konferansı düzenlendi. İki gün boyunca on beş konuşmacıyı dinledik. Pek çok yeni bilgi edindik. Yararlı bir etkinlik oldu.

Tabii en hararetli tartışmalar Filistin konusunda oldu. Çözüm ne? İki devletli bir çözüm mü? Hiçbir Yahudi’nin yaşamadığı ırmaktan denize Filistin devleti mi? Yahudi ve Filistin halkının birlikte yaşadığı demokratik bağımsız bir Filistin devleti mi? 7 Ekim Aksa Tufanı Operasyonu doğru muydu, yanlış mıydı? Hamas nasıl bir örgüt, CIA ve MOSSAD’ın kurduğu bir örgüt mü, yoksa bir Filistin kurtuluş örgütü mü? Filistin’de sol, laik, devrimci örgütler neden zayıfladı, İslamcı örgütler neden güçlendi? Tabii bu sorular iki gün değil, iki hafta tartışılsa tartışmacıların ortak fikre ulaşabilecekleri konular değil.

Bir dinleyici şunları söyledi. “İsrail bir işgalcidir. Filistin’e dışarıdan geldiler. Tıpkı Kuzey Amerika’yı işgal eden Avrupalılar gibi. ABD’yi işgal edenler yerli halkı öldürdü, dar alanlara hapsetti, soykırıma uğrattı. İsrail de Filistin’de aynısını yaptı. Bütün işgalciler Filistin’den kovulmadan, Filistinlilerin kurtuluş mücadelesi sürecek, iki devletli çözüm işgalcileri meşrulaştırmaktır” dedi. Bir konuşmacı, biz buradaydık onlar sonra geldi yaklaşımı ile sorunun çözülemeyeceğini, ABD’yi işgalcilerden kurtarmak için 200 milyon sonradan gelenin nereye gönderileceğini ya da 9 milyon Yahudi’yi Filistin’den nereye göndereceğimizi, onlar da biz 2 bin yıl önce buradaydık, Romalılar bizi yurdumuzdan sürdü dediklerinde ne diyeceğiz sorusunu sordu.

Bir başka dinleyici iki devletin asla telaffuz edilmemesi gerektiğini, Yahudi ve Filistinlilerin birlikte yaşayacağı bağımsız demokratik bir Filistin devletinin mümkün olduğunu, Filistin Devrimi’nin devam ettiğini ve sonunda bu hedefe ulaşılacağını söyledi. Filistinli ve Yahudi konuşmacı ise birleşik tek devlet çözümünün çok eskiden konuşulduğunu ama iki tarafın da bu çözümü ciddi olarak düşünmediğini söyledi.

Filistinliler ve Filistinlilerin dostları direnişi elbette destekliyor ve desteklemeye devam edecek ama Filistinlilerin karşısındaki güç ekonomik ve askeri olarak çok güçlü. İsrail Devleti’ni önce İngiltere, sonra Fransa ve Almanya, elli senedir de ABD çok güçlü bir şekilde destekliyor. Bir konuşmacı ABD’nin her sene İsrail’e 3 milyar dolarlık silah verdiğini, 7 Ekim’den sonra ise bu yardımın 11-12 milyar dolara çıktını söyledi. Filistinlileri desteklediğini söyleyen devletler ise sadece söylev veriyor. Tanka karşı sapan ile savaşıyor Filistinliler. 7 Ekim’de yüzlerce roket gönderdiler İsrail’e ama bu sürdürülebilir bir durum değil.

Saldırgan, işgalci, soykırımcı güçlerle eşit silahlı güçlere sahip olmadığın zaman; halkların desteği ile saldırganı geriletecek, durduracak bazı adımları savunmak Filistin davasını satmak anlamına gelmez sanırım. Örneğin şu anda ateşkesi savunmak, ateşkes için mücadele etmek davayı satış olarak değerlendirilemez. Ki bütün Filistin şu an ateşkesi savunuyor, İsrail’i ateşkese zorluyor. Yine elli senedir BM ve çeşitli sözleşmelerle kabul edilmiş kararları savunmak, bu kararların gerçekleşmesi için mücadele etmek de davayı satmak anlamına gelmez. Örneğin, Filistin’den sürülen bütün Filistinlilerin geri dönmesi ve topraklarına kavuşması, kendilerine tazminat ödenmesi, İsrail’in 1967 öncesi sınırlara çekilmesi, başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulması, duvarların yıkılması, yıkılan Gazze’nin yeniden inşa edilmesi, hapishanelerdeki bütün mahpusların salınması vb. Bunların gerçekleşmesi için İsrail üzerinde uluslararası yaptırımlar uygulanması, örneğin; boykot, ambargo, silah satışı yasağı vb.

Tabii son olarak şunu söylemek lazım. Gelecekleri hakkında karar Filistinlilerindir. Filistin halkı özgürce kendi kaderini tayin etmelidir. Bizim yapmamız gereken şey, Filistin halkının kararına saygı duymak ve desteklemektir.

Direnen, haklı davaları için mücadele eden bütün halklar gibi; Filistin halkı da kazanacaktır. Yetmiş beş senedir direnmiş, yok edilememiş bir halk kazanmayı çoktan hak etmiştir.