‘Reis’ doğru söylüyor amma!?
Fotoğraf: Arif Hüdaverdi Yaman/AA
Ona, oluşturduğu rant deryasından pay alanlarla onların saadetini “ahiretinin kefareti” sayan aldanmışlar “Reis diyorlar ya, onlardan alarak biz de öyle diyelim, zararı yok! “tek adam yönetimi”nin “tek adamı” koltuğundan konuştuğuna göre bir bildiği var demektir. Biliyor ve söylüyor: “Zayıfı daha zayıflatan zalimi güçlendiren bu sistem.”
“Solcular”-devrimciler, Marksistler söylediğinde, karşılarına iletişim karargahının koordine ettiği cümle rant yiyiciyle başkomutanı olduğunu söylediği ayrıcalıklı silahlı güçleri çıkaran bir yönetimin sorumlusudur söyleyen. Demek ki neymiş, bu sistem, yani kapitalist üretim sistemi, “zayıfı daha zayıflatan zalimi güçlendiren” bir sistem imiş. Sadece bu da değil ama bu sistem, “Serbest piyasayı teşvik ediyor gibi görünse de tekelleşmeyi, paradan para kazanmayı ödüllendiriyor” imiş!
Çok doğru! Tamı tamına değilse de yaklaşıklığı içinde aynen böyledir. Ülkede ve uluslararası alanda şekillenen bir kapitalist piyasa vardır ve o piyasanın egemeni de tekellerdir. En büyük vurgunu onlar gerçekleştirmektedirler. Paradan para kazanma bu sistemin eriştiği en üst ve kendisinin geleceği yönünden en son aşamasındaki özelliklerinden en çarpıcı olanıdır. Spekülasyon; para oyunları, devlet tahvili, bono, hisse senedi alım-satımı; borçlandırarak kredi ve faiz vurgunlarıyla palazlanma bu sistemin işleyiş mekanizmalarının ürünleridir. Bunu yapanlar sistemin en çok kazananları, en asalakları arasında yer alırlar.
Gelgelelim ama acayiplik mi, bile isteye çarpıtma mı demeli; bu zalim, kıyıcı ve yıkıcı sistemi “reis”in de aralarında yer aldığı yöneticilerin ilk elden sorumlu oldukları burjuva devlet yönetimleri koruyup kollamaktadırlar.
Bu sistem evet zalimane ve sömürüye dayalıdır. Bu sistemin çarkları on milyonlarca, yüz milyonlarca, milyarlarca işçinin emek gücünün sömürülmesi sayesinde dönüyor. Onlar açlık ve yoksulluk sınırlarında yaşama tutunma savaşı verir ve can havliyle geçinmeye çalışırken, hemen tüm ülkelerde nüfusun en fazla yüzde yirmisini oluşturan en zengin kesim, yaratılan tüm toplumsal gelirin yarısından fazlasına el koyuyor. Bu sistem yoksulu, işçiyi -siz ona zayıf diyorsunuz- ezer ve zalimi güçlendirirken, sizin sürekli takviye edip “zayıf”ın karşısına diktiğiniz devlet aygıtı da dahil tüm burjuva devletleri, zalim daha fazla palazlansın, tekelciler daha çok kazansın diye tetikte dururlar. Sistem koruganı bu aygıtı işletenler, tekeller başta olak üzere sermayenin çarkını çevirirken kendileri de toplumsal konumlarını güçlendirir, hatta bir tür devlet ayrıcalıkları sınıfı oluştururlar.
Bu çarkın kumanda mevkisinde oturanların kitle ilişkileri alanında yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle toplumsal ekonomik yaşama dair bazı unsur ve gelişmeleri, kendileri yararına sonuçlar için saptırarak ve tek yanlı olmak üzere kullanmaya yönelmeleriyle ilk kez karşılaşılmıyor. “Reis” ise bu alanda fazlasıyla yaratıcıdır!
Ama işte bir de pratik var; açıklamaların sınandığı gerçek alandır:
Bakın siz, daha birkaç gün önce ülkenin nasıl kalkındığını anlatmak için “Cumhuriyet tarihinin en yüksek ihracatını gerçekleştirdik” diyerek rakamlar veriyordunuz. O ihracatın metasını üreten “zayıflar”, onun gelirinden asla ve asla bir pay almazlar. Domatesin çürümeye yüz tutanını dahi pazardan pahalıya alır ya da hatta hiç alamaz duruma düşerken, dışarıya otomotiv ürünleri ya da domates satımını yapan şirketlerin para kazanması onların neyine? Şu sizin sürekli devlet eliyle zenginleştirdiğiniz ve iktidarınız döneminde uluslararası alanda devletten en çok ihale alarak zenginleşen inşaat şirketleri arasında başta gelenler, kendi alanlarında tekel değiller mi? Sahi, cumhuriyet tarihinin en çok özelleştirme yapan iktidarı olmakla övünenler sizin partinizin yöneticileri değiller miydi? Ya da TEKEL işçilerini Ankara kışında Sıhhıye’de buzlu sulara sürükleyen sizin emrinizdeki polis güçleri değil miydi? Ya şu Özak işçilerinin haline ne demeli? Üstelik “İslam’ın yüceliği” fikrine de inanmıştı çoğu ya da hepsi. Onları “zayıf”lardan sayıp saymadığınız bilinmez ama karşılarında birleşen patronlarla sizin belediye başkanınızın, polis kuvvetlerinin, müftü ve valinin devleti ve sistemi temsil eden kuvvetler içinde yer aldığından şüphe duymak için toplum yaşamının dışına düşmek gerekir. Buna benzer yüzlerce örnek daha sıralanabilir.
Bir de şu var ki düşürdüğünüzde de yükselttiğinizde de paradan para kazananlara daha çok kazandıran da uygulayıcısı konumunda bulunduğunuz aygıtınız ve sisteminizle sizsiniz. Kur korumalı mevduat uygulamasını işçiler, yoksullar, zayıflar ya da sosyalistler getirmedi. 22 yıllık iktidarınızda paradan para kazananlara, spekülatörlere ve büyük sermaye sahiplerine 563 milyar dolar faiz ödeyen ve bunun tümünü de “zayıflar”ın sırtına yıkanlar da sizlersiniz. Bütçe gelirlerinin yüzde seksenine yaklaşan kesimini vergilerden sağlayan, vergilerin yüzde yetmişinden fazlasını emekçilere yıkan, büyük sermaye sahiplerine döne döne vergi affı çıkaran da “Külliye”nizde dokunulmazlıklarla donattığınız iktidarı oligarşidir. Buna rağmen 2024’te de 1 trilyon 254 milyar lira faiz ödemeyi kararlaştırmış-öngörmüş durumdasınız.
Ve evet “Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor.” Bu sistemin “Özü budur” Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor.” Dense yeridir! Bu sistem çünkü bir tarafta zenginlik, diğer tarafta yoksulluk; bir tarafta fakir diğer tarafta zengin; bir tarafta proleter diğer tarafta burjuva üretir. Ya birinden yanasınız ya diğerinden! Ötesi aldatıdır, çarpıtmadır, gerçekler görülmesin diye yapılan manevralar kapsamına girer.
Bundandır ki “Zayıfı daha zayıflatan zalimi güçlendiren”, “Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi” yaşanmasını sağlayan bu sisteme karşı mücadele hak, sorumluluk ve görevdir. Sömürülen, ezilen, yoksul durumda yaşamaya mahkum bırakılan on milyonlarca işçi ve emekçinin yapması gereken bu zalim sistem ve düzen yerine, ona son vererek sömürünün ve dolayısıyla da baskının olmayacağı bir toplumsal düzen kurmaktır. Sermaye politikacıları, halk kitlelerinin bu gerçekleri görmesini ve sermaye çıkarlarını korumaya adanmış burjuva devletlerine karşı mücadeleyi yükseltmelerini önlemek için, kimi zaman kimi gerçekleri dillerine dolayarak güya halktan yana olduklarını göstererek kitleleri yedeklemeye çalışırlar. Erdoğan’ın bu politikayı uygulamada muadillerine göre daha mahir olduğu söylenebilir.
- Kaosun geniş mezarlığı 12 Aralık 2024 05:20
- ‘Suriye pastası’ ve duvarların dışına bakmak! 05 Aralık 2024 06:50
- Değişim; nasıl ve hangi yönde? 28 Kasım 2024 06:45
- Kürtçe eğitim Türkiye’yi böler mi? 14 Kasım 2024 04:52
- Bahçeli’nin çağrısı Kürt gerçeğinin neresinde? 07 Kasım 2024 05:41
- Sorun yoksa, telaş niye? 31 Ekim 2024 06:54
- Çürümenin toplumsallığı ve çürüyeni yönetme politikası 24 Ekim 2024 12:47
- İktidarın ekonomi kriterleri 26 Eylül 2024 05:56
- Vicdansızlık! 19 Eylül 2024 05:15
- Derin ve lağımlı bataklık! 12 Eylül 2024 05:58
- Sağın gücü ve işçilerin ‘kör noktası’ 05 Eylül 2024 05:28
- Malazgirt, Bahçeli, HÜDA PAR vs. 29 Ağustos 2024 05:40