31 Mayıs 2024 04:59

Erdoğan, yeni bir ‘demokratik ve sivil anayasa’ girişimiyle neyi amaçlıyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: AA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan ne zaman ekonomi ve siyasette sıkışsa, bu sıkılmışlığın nedeni kendisi, kendisinin izlediği politikalar değilmiş de Anayasa’ymış gibi, mevcut Anayasa’nın darbe anayasası oluğunu hatırlamakta, siyasetin dikkat merkezini anayasa tartışmasına çekemeye çalışmaktadır.

Elbette Erdoğan, 27 Mayıs 1960 darbesinin yıl dönümünü “sivil anayasa” girişiminin çağrısını yinelemenin vesilesi olarak kullanmadan geçemezdi. Öyle de yaptı. 27 Mayıs günü İstanbul 2 No’lu Barosunun Yassı Ada’da düzenlediği sempozyumda yaptığı konuşmada, “sivil anayasa” girişimiyle ilgili çağrısını yineledi.

Tabii öyle basitçe bir çağrı da yapmadı. Hazır 27 Mayıs’ın da yıl dönümüyken Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Türk siyasi tarihinin en fazla darbe girişimine maruz kalan hükümetiyiz” dedikten sonra “Türkiye tarihinin en büyük demokrasi zaferlerini kazandırmış bir iktidar” olduğunu öne sürerek tarih çarpıtıcılığına katkı yapmaya da devam etti!

BUGÜNKÜ MECLİSİN ANAYASA YAPMA YETKİSİ YOKTUR!

Söz konusu anayasa yapma olunca şunu söylemeliyiz ki olağan yasama meclislerinin, “Madem yasama yapma yetkimiz var hadi bir de anayasa yapalım” diyerek anayasa yapmaları pek olağan bir tutum değildir. Tersine anayasalar genellikle devrimler ya da karşı devrimlerin sonucu olarak devrimi ya da karşı devrimi yapan güçler tarafından o güçlerin damgasını taşıyan metinler olarak yapılmıştır. Çünkü anayasalar sonuçta toplumun çeşitli kesimlerinin üstünde uzlaştıkları metinler olarak bir anayasa yapmak üzere özel olarak seçilmiş temsilcilerin oluşturduğu kurucu meclisler tarafından yapılagelmiştir. Bu temsilciler yasama meclisine milletvekili seçildiği gibi değil, sendikalar, emek ve meslek örgütleri, fabrikalar, hizmet kurumları anayasa yapımına katılacak sınıf ve tabakaların nasıl bir anayasa istedikleri tartışması üstünden temsilciler olarak seçilirler.

Elbette bu genel yaklaşımın her yerde ideal biçimde gerçekleştiği söylenemezse de işçi sınıfı ve halkın mücadeleye katıldığı ölçüde anayasa yapılması da bu ideal biçime yaklaşır.

Elbette ülkemizde ve pek çok Latin Amerika, Afrika ve Asya’da geri kalmış ülkelerde askeri darbeler sonrası darbeciler kendi anayasalarını yapsalar da bu anayasaların meşruiyeti daha yapıldıkları günlerden başlayarak tartışılmıştır. Örneğin cuntanın yaptığı 1982 Anayasası’nın meşruiyeti kabul edildiği günden beri tartışılmaktadır.

Kısacası 14 Mayıs seçiminde seçilmiş vekillerin oluşturdukları meclisin anayasa yapma yetkisi yoktur! Hele de 31 Mart yerel seçimiyle “topal ördek” haline düşen bir meclisin anayasa yapmaya kalkması ayrıca vahim bir sorundur da!

YANDAŞ OLMAYAN PARTİLER VE ÇEVRELER İKTİDARIN ANAYASA GİRİŞİMİNE KARŞI

Erdoğan, Bahçeli ve AKP-MHP İttifakı, tek adam rejimine geçilmesinden beri sadece bu rejimi güçlendirmek ve bu düzene anayasal güvence kazandırmak, dolayısıyla mevcut özgürlükleri bile ortadan kaldıran bir “yeni demokratik ve sivil anayasa” yapmak istemektedir.

“Demokratik ve sivil bir anayasa” yapma iddiasıyla ortaya çıkan iktidarın mevcut Anayasa’yı tanımayan keyfi yönetimini kendisi için başlıca tutum haline getirmiş olması zaten ne gerçekten demokratik ne de gerçekten sivil bir anayasa yapmak gibi niyeti olmadığını göstermektedir.

Nitekim muhalefet partileri ve anayasa tartışmasına katılanlar iktidar yandaşı olmayan her çevre ve kişi; en azından son günlerdeki açıkmalarına baktığımızda iktidarın “yeni anayasa” girişimine, “Önce mevcut Anayasa’ya uy!” demenin yanında;

  • AYM ve AİHM karlarını tanımayan, yargı bağımsızlığını umursamayan,
  • İfade özgürlüğünü sınırlandırmak için her fırsatı kullanan ve 15 Temmuz darbe girişimini bile “Allah’ın lütfu” olarak görüp, bunu ilerici demokrat güçleri ezmenin fırsatına dönüştüren,  
  • Ülkeyi Kürt siyasetçiler başta olmak üzere muhalif siyasetçiler ve gazeteciler için bir açık hava cezaevine çeviren,
  • Kürt sorununun çözümünü Terörle Mücadele Yasası (TMY) ve askeri operasyonlarla çözmeyi amaçlayan, Kürt partilerini kapatmada imtina etmeyen,
  • Medyanın yüzde 90’ını devletin imkanlarını da kullanarak yandaşlaştıran,
  • Dezenformasyon yasası çıkarıp medya ve sosyal medyayı zapturapt altına almayı amaçlayan… şimdi de “etki ajanlığı” yasası ve emekli askerlerin medyada görüşlerini ifade etmesini izne bağlamaya çalışan,
  • Eğitimi dinileştiren, dindar-kindar nesiller yetiştirmeyi kurumsallaştıran ve okulları ülkü ocaklarının, tarikatların, cemaatlerin, malum vakıfların cirit attığı alanlara dönüştüren,
  • Çeyrek yüzyıla dayanan iktidarında her büyük grevi (metal, tekstil, cam, lastik vb. iş kollarında yüz binlerce işçiyi kapsayan 16 grev “Milli güvenliği tehdit ettiği” gerekçesiyle) yasaklayan, işçilerin kazanılmış haklarını yok sayan… tek adam rejimine dönüşmüş 22 yılık AKP iktidarının yapacağı anayasanın farklı dozda da olsa antidemokratik rejimi güçlendiren bir anayasa olabileceğini söylemektedirler.

ERDOĞAN İÇİN ‘YENİ ANAYASA’ NE KADAR ÖNEMLİ?

Burada; Mecliste grubu olan muhalefet partileri, iktidarın “yeni anayasa” girişimine karşı olduklarını söylüyorlar ama “Dün dündür bugün bugün!” aforizmasını siyaset anlayışlarının tacı yapan burjuva siyasi partilerin bugün böyle deseler de yarın “Küçük çıkarlar uğruna görüşlerini değiştirerek iktidarın arkasında yer alması mümkün olmaz mı?​” sorusu akla gelebilir.

Belki Erdoğan da bir yanıyla bu ihtimale oynamaktadır. Ama Erdoğan’ın oyunu sadece bu ihtimale de değildir. Hatta Erdoğan, en azından 31 Mart yerel seçimlerinden beri artık asıl olarak bu ihtimale oynamamakta, anayasa tartışmalarıyla siyasi gündemi bloke ederken kendisi özgürlükleri kısıtlama ve Erdoğan-Şimşek programını uygularken halkın dikkatini dağıtmayı, muhalefeti de en azından bölerek etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır.

Belki tek adam rejiminin anayasasını yaparak tarihe geçmek, belki rejimini anayasalaştırarak ömrünü uzatmak, tarihe böyle geçmek gibi bir hayali vardır. Ama mevcut Anayasa da Erdoğan’ın tek adam rejiminin önünde engel değildir. Çünkü Erdoğan işine geldiğinde, “Bu anayasa hükmü” diye mevcut Anayasa’ya sarılırken işine gelmediğinde ise “Cunta anayasası” diyerek anayasaya uymamak gibi bir konfora sahiptir! Bu yüzden de “yeni anayasa” Erdoğan için hayati, hatta söylediği kadar önemli bir sorun değildir.

Ama bütün bu nedenlere karşın Erdoğan ve ekibi ülke sorunlarını çözümsüzlüğe sürüklemekte öylesine başarılı olmuştur ki, çeyrek asra yaklaşan iktidar imkanlarına sahip olmasına karşın siyasi gündemi yönlendirmek için ne dikkate alınabilecek ciddi bir vaadi ne de az çok inandırıcı bir hikayesi vardır!

Bu yüzden “yeni anayasa” iddiası sarılabileceği tek imkandır.

“Yeni anayasa” iddiası etrafında bir rüzgar yaratmak, gerektiğinde provokatif girişimlerle rüzgarı fırtınaya dönüştürüp siyasi ortamı alabora etmeyi de göze alabilecektir.

İktidardan gelecek bu girişimleri püskürtmenin gerçekçi yolu ise emek ve demokrasi güçlerinin yığınların siyasete doğrudan müdahalesini sağlayabilmelerinden geçmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa