02 Haziran 2024 04:04

Hak talep edene, emekçiye düşman hukuku

Fotoğraf: DHA

PAZAR
Paylaş

Anayasa’nın 34. maddesinin ilk cümlesi, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” der.

Anayasa Mahkemesinin 15 Aralık 2023 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan kararında 1 Mayısların Taksim’de kutlanmasının hak olduğu vurgulanmış ve “İşçi ve sendika kültürünün yapı taşlarından biri olan Taksim Meydanı yalnızca 1 Mayıs günü orada olanların dayanışmasının değil, aynı zamanda emekçilerin ortak hafızasının varlığını göstermektedir. Bu durumda kendisini o kültürün bir parçası olarak gören her kişinin 1 Mayıs günlerinde Taksim Meydanı'nın ifade ettiği anlamı doğrudan tecrübe etmek ve edindiği tecrübeyi kuşaklar boyunca aktarmak için burada bulunma hakkı vardır” denilmiştir.

Anayasa, hukuki dille normlar hiyerarşisi diye tarif edilen hukuki düzenlemelerin en üstünde yer alır. Anayasa Mahkemesi de bir yandan yasaların Anayasa’ya uygunluk denetimini yapar, öte yandan bireysel başvurular yoluyla, bireylerin ve devlet dışı kurumların Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle korunan haklarının ihlal edilip edilmediğini denetler.

İŞÇİ VE EMEKÇİLERİN ANAYASAL HAKKI

1 Mayıs 2024 günü ve sonrasındaki ev baskınlarını ve açılan davaları, bu bilgileri dikkate alıp değerlendirdiğimizde, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak isteyen İstanbullu işçi ve emekçilerin anayasal haklarının ihlal edildiğini kolaylıkla görebiliriz.

1 Mayıs günü, iktidarın talimatını uygulayan İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Saraçhane’deki Kemer’e uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek bir barikat kurmuş ve Taksim’e yürümeyi engellemişti. Dahası 1 Mayıs sonrasında parça parça ev baskınları gerçekleştirildi ve toplam 76 kişi tutuklandı.

Geçtiğimiz hafta haklarında soruşturma başlatılan 1 Mayıs tutukluları için iki ayrı iddianame düzenlendi ve iki ayrı dava açıldı. İddianamelerde 2911 sayılı Kanun’a muhalefet, kasten yaralama, kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarını işlediği iddia edilen 1 Mayıs tutuklularının her birinin 16.5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması talep ediliyor.

Yasakçılık ve yargı eliyle uygulanan cezalandırmanın ne anlama geldiğini tartışmadan önce 1 Mayıs’ın 2010, 2011 ve 2012 yıllarında Taksim’de yüz binlerin katılımıyla kutlandığını ve bırakalım kamu güvenliğinin tehlikeye düşmesini, hiç kimsenin burnunun bile kanamadığını hatırlayalım.

Üstelik bu yıl, İstanbulluların günlük yaşamı, Taksim’in yasaklanmadığı yıllardan katbekat fazla etkilendi. Taksim’de kutlama yapılan yıllarda sadece Taksim’e yürüyüş için kullanılan güzergahlar trafiğe kapatılırken, bu yıl Levent’ten Yenikapı’ya, Zincirlikuyu’dan Topkapı’ya kadar tüm ana yollar ve duraklar trafiğe kapatıldı, toplu ulaşım iptal edildi. Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçişleri zorlaştırmak için vapur ve motor seferleri durduruldu.

YARGI-YÜRÜTME UYUMU

Yani aslında hem kamu düzenini bozan hem de temel anayasal bir hakkın kullanımını engelleyen, işçi sınıfı ile emekçilerin 1 Mayıs’ı kutlamasına yasak getiren iktidar oldu. İçişleri bakanının ergen mahalle kabadayısı edasıyla yaptığı sosyal medya paylaşımlarıyla birlikte ev baskınları gerçekleştirildi ve gözaltına alınan herkes -iki-üç istisna dışında- tutuklandı. Yürütme ile yargı yine iç içe kol kola, egemen sınıf iktidarının kararını iş bölümü içerisinde gerçekleştirdi.

Burada dava dosyasını ve iddianameyi değerlendirmeyeceğiz. Sadece şunu söylemekle yetinelim. 1 Mayıs tutukluları, eylem sırasında gözaltına alınmadı. Sonradan evlerinden gözaltına alındı. Kendiliğinden dağılan kişilerin 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’nı ihlal ettiği iddiası hukuken değersiz bir iddiadır.

EMEK MÜCADELESİ DÜŞMANLAŞTIRILIYOR

Yargının, Türkiye koşullarında bile alışılmışın dışındaki sert kararlarını nasıl açıklayacağız? Sorunun cevabı, egemen sınıf iktidarının acımasız bir ekonomik programla işçi ve emekçilerin ekmeğini sürekli küçültmesinde, buna karşı hoşnutsuzluğun artmasında, mücadele potansiyeli ve eğiliminin güçlenmesinde gizli.

Egemen sınıf klikleri ve siyasal temsilcileri arasındaki ilişki normalleşebilir, düzen içi muhalefete, ana muhalefet ve diğerlerince de memnuniyetle karşılanan yumuşama mesajları verilebilir. Ama sermayenin ekonomik programı için tehdit oluşturma potansiyeli taşıyan, ekonomik krizin yükünü daha fazla taşımak istemeyen emekçilerin muhalefeti ezilmeli, düşman ilan edilmelidir.

Bunun adı düşman hukukudur. Düşman ceza hukuku özetle, temel haklarla donatılmış “yurttaş” ve “yurttaş ceza hukuku” karşısında, bu haklardan yoksun bırakılmış, adeta “düşman” tabir edilen bir “düşman ceza hukuku” anlayışını ifade eder. 1 Mayıs operasyonları bu saikle yapılmış, tutuklama kararları bu anlayışla verilmiştir.

Geçmişe baktığımızda diktatörlerin düşman ceza hukukunu uyguladığını görürüz. İspanya’da Franco döneminde, kim devlete karşı açık muhalefet eder veya temel hakları talep ederse düşman olarak nitelendirilmiştir. Hatta Hitler Almanya’sında yazılı hukuk ve iktidarın rejim için önemli gördüğü konulardaki hukuk farklılaşmış ve ikili hukuk düzeni geçerli olmuştur. Tıpkı bizde Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamayan iktidarın yaptığı gibi.

HUKUKUN İŞLEVİNİ BİLEREK MÜCADELE

Hukuk düzeni egemen sınıf iktidarının sürmesine hizmet etmek üzere oluşturulur ve işletilir. Bu gerçeği bilmek, hakların genişletilmesi ve hukuki güvenceye alınması mücadelesiyle çelişmez. Hukuk da birçok alan ve disiplin gibi sınıflar mücadelesinin tezahür ettiği alanlardan birisidir.

Bu nedenle, işçi ve emekçiler, sermaye tahakkümüne boyun eğmeyenler, hukuki kılıfla yürütülen saldırılara da düşman hukukuna da boyun eğmez ve hukuk alanı da dahil olmak üzere mücadele eder, etmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa