5 Haziran 2024

Avrupa seçimleri ve liberal düzen

6-9 Haziran’daki Avrupa seçimleri yaklaşırken Columbia Üniversitesi Tarih Profesörü Adam Tooze soruyor:

“Soru: Ukrayna’daki savaş pamuk ipliğinde. En çok kim endişelenmeli? Avrupa. Eğer Putin kazanırsa, en çok kimin stratejik modeli altüst olacak? Cevap: Almanya.

Soru: Amerikan seçimleri pamuk ipliğinde. En çok kim endişelenmeli? Avrupa (bakınız yukarıdaki soru). Eğer Trump kazanırsa Avrupa’da en çok kim telaşlanacak? Cevap: Almanya.

Soru: Yeşil enerjiye geçisin geleceği pamuk ipliğinde. Kimin sanayi altyapısı Çin rekabeti karşısında topun ağzında? Avrupa. Çinli elektrikli araçlar silip süpürürse Avrupa’daki en büyük kaybeden kim olacak? Cevap: Almanya.

Soru: Avrupa ekonomisi durgunluğa kayıyor ve kilit inovasyon alanlarında geride kalıyor gibi görünüyor. Kovid, Putin’in savaşı ve Çin büyümesindeki vites değişikliğinden oluşan üçlü şoktan en çok kim etkilendi? Cevap: Almanya.

Soru: Avrupa seçimleri pamuk ipliğinde. Eğer 9 Haziran’da sağcılar kazanırsa tüm liberal Avrupa utanacak. Ama bu utanç en çok nerede acıtacak? Cevap: Almanya…

Soru: Avrupa demografisi pamuk ipliğinde. Göç aşırı sağı yükselten esas mesele. Göç, Avrupa’nın hem kendi derin, katmanlı ve travmatik tarihini hem de yine kendi ağır tarihsel yükleriyle gelen Ortadoğu ve Müslüman dünyayla derin bağlarını tanıyan, çok-kültürlü, çok-inançlı bir demokrasiyi nasıl işleteceğine dair derin sorunları gündeme taşıyor. Bu tarih nerede en yoğun ve endişe verici? Göçten kaynaklı güncel değişim nerede en dramatik boyutta? Cevap: Evet. Tahmin ettiniz! Almanya.”

Tooze tüm bu sorular karşısında Berlin’deki koalisyon hükümetinin çaresizliği ve işlevsizliğine dikkat çekiyor. Tooze’un belirttiği gibi 2021’de SPD’li Şansölye Olaf Scholz’a seçim kazandıran vaat her şeyin eskisi gibi devam edeceğiydi. Lakin her şeyin hızla değiştiği bir ortamda statükoyu sürdürmek mümkün mü? Biden-Scholz idaresinde Washington ve Berlin’in transatlantik ittifakını yeni bir sanayi hamlesiyle güncelleme şansı artık tamamen tarihe karışmış görünüyor. Bu çıkmazın nedeni ise sadece politik değil, aynı zamanda ekonomik.

Almanya’daki ana muhalefet partisi CDU “Almanya araba ülkesi olarak kalmalı” başlığı altında bir kampanya başlattı. 2035’te AB’de içten yanmalı tüm motor çeşitlerini yasaklayan karardan geri dönülmesini savunan CDU Federal Meclis Trafik Komisyonu Başkanı Christoph Ploß pozisyonu şöyle özetlemiş: “Elektrikli araba bir saçmalık.” Kampanyanın web sitesi giderek sağa kayan partinin motoru nasıl milli bir fetiş haline getirdiğini gözler önüne seriyor: “Modern içten yanmalı motor ileri bir Alman teknolojisidir.” İnsanın aklına ister istemez eskilerden dimağlarda kalan bir Gillette reklamı geliyor (bir Amerikan firması): “Was für eine fantastische Rasur!” (Ne fantastik bir tıraş!)

CDU kampanyaya dair başlattığı anketi hile iddiaları nedeniyle kaldırmış. Bu hadise kampanyanın halk taleplerinden ziyade sektörel sermaye taleplerini dile getirdiğine ilişkin önemli bir gösterge. Yanmalı motorun gelecekte rekabet gücü yüksek bir teknoloji olmayacağını kestirmek için mühendis ya da ekonomist olmaya gerek yok. Çin’e bakmak yeterli. Amerikan strateji yayınları Çin’in Latin Amerika’daki lityum ve bakır madenlerini nasıl tekeline aldığı ve 1823’te ilan edilen Monroe Doktrini’ni fiilen ortadan kaldırdığından yakınıyor. Doktrin dönemin Avrupa devletlerini Amerika kıtasından men ederek, bölgede ABD’nin hegemonyasını şart koşmuştu. Eleştirilere göre ABD Ukrayna ve Gazze’yle uğraşadursun Latin Amerika üzerindeki hakimiyetini yitiriyor. Buna yine maden, mineral zengini Afrika’yı katmak yanlış olmaz. Çin atı aldı, köprüden geçmekte. ABD ve Avrupa hükümetleri ise hem birden çok cephede vekalet savaşlarında hem de iç politikada giderek yükselen gerilimler, kutuplaşma ve saç başa kavga halinde. Bu sene Britanya ve ABD, seneye Almanya ve 2027’de yapılması planlanan Fransa seçimleriyle bambaşka bir siyasi manzara karşımızda olacak. Gündelik siyasi hırgürü geçersek Almanya’da içten yanmalı motor tercihinin doğrudan bu sektörde yatırımı olan sermaye çevrelerinden geldiğini görmek zor değil. Peki bu çevreler Çin’le nasıl rekabet etmeyi düşünüyorlar? Görünen o ki düşünmüyorlar. Yani Çin’in ihracatını kısıtlayacak tedbirler alacaklar. Biden’ın Çin’den gelen elektrikli arabalara yüzde 100’e varan gümrük vergisi koyması sanırım transatlantik ittifakının yeni sanayi stratejisi olacak. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Başkanı Ngozi Okonjo-Iweala bu gelişemeye cevaben "Çok endişeliyiz" demiş. Endişelenmekte haklı. ABD ve Almanya’nın Birleşmiş Milletler, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanında Gazze’deki savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçlarına dair hukuki iddianamelere ve argümanlara karşı aldığı tavırlar liberal dünya düzeninin bizatihi transatlantik ittifakı tarafından yıkıldığına dair itirazların yükselmesine yol açmıştı. Uluslararası insan hakları liberal düzenin bir ayağı, diğer ayağı ise uluslararası serbest ticaret. Bu ikincisindeki gelişmelerde birincisindeki gelişmelere paralel ilerliyor.

Peki liberal düzenin parça parça sökülmesi ne anlama geliyor? Tarihsel örneklere bakarsak bölgesel hegemonlar arasındaki paylaşım kavgasının kızışması ve savaş hukukun ilgasıyla (Yani sınırsız silah kullanımıyla) büyük sivil kayıpların yaşandığı dünya savaşlarının gölgesinin üzerimize düştüğünü söylemek abartı olmayacak. Umarım tamamen yanılıyorum. Nitekim nükleer çağda bu savaş tarihteki hiçbir savaşa benzemez.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

‘Tüm gruplar silah bıraksın, PKK kendini feshetsin’

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, bir süredir beklenen mesajı, DEM Parti İmralı heyeti aracılığıyla duyuruldu. Öcalan, “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” çağrısı yaptı. Açıklamada Suriye’deki Kürtlerin siyasi ve askeri durumuyla ilgili bir ifade yer almadı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
CHP'li belediyelere silkeleme ve sabah dörtte operasyonlar yapılırken AKP'li Sincan Belediyesine Cumhurbaşkanlığı bütçesinden 30 milyonluk bağış yapıldığı iddia edildi.

Evrensel'i Takip Et