06 Haziran 2024 05:38

Erdoğan yönetiminden beklentiler sona mı erdi?

Fotoğraf: TCCB

Paylaş

Erdoğan’ın seçim sonrasında kitle desteğindeki düşüş nedeniyle yaptığı açıklama ve “yumuşama” çağrılarıyla özellikle ekonomik koşulların halk kitlelerinin yaşamında yol açtığı tahribat ve yıkım nedeniyle artan tepkileri nötralize etme veya en azından beklenilmeyen patlamalara dönüşmemesini sağlama zorunluluğu, “kuruluş kodlarına dönüş” beklentisinin sol liberallerle reformistlerin de içinde yer aldığı hayli geniş kesimler içinde güç bulmasına yol açtı. Kürt siyasetiyle CHP’nin yönetimi düzeyinde ve bazı sol liberal politik çevrelerde bu yönlü bir beklentinin henüz sona ermediğini gösterir bazı veriler de bulunuyor.

Erdoğan ve AKP’ye halk desteğinin ekonomik-sosyal ve ideolojik-kültürel çeşitli etkenleri vardı. 22 yılı aşkın iktidar politikaları nedeniyle bazı verilere göre 4.5 milyon civarında bir düşüş göstermesine karşın, bu destek, hâlâ yüzde 30 civarında önemli bir oran oluşturacak şekilde devam ediyor.

Erdoğan hemen her zaman kitlelerin şu ya bu kesiminde ilgi konusu olan ve kendisine karşı kullanılabilir sorunları aslında kendisi sahipleniyormuş gibi yaparak karşıt tutumları zayıf düşürme politikası izledi. Açıktan hedef gösterdiği ileri kesimlerin geniş kitlelerle bağ kurmasını da engellemek üzere kiminde demokratik siyasal talepleri, kiminde ekonomik sorunların yol açtığı umutsuzluk ve açmazları, kendinin ve iktidarının sorumluluğunu örterek sorunların kaynağını hep başka yerde göstererek kullandı. “Milletin adamı”, “mazlumların dostu” yanılgısını böylece beslemeye çalıştı. Buna özellikle seçimler öncesine denk getirilerek ekonomik kırıntıdan ibaret iyileştirmelerle belediyelere ve çeşitli devlet kuruluşlarına işçi-personel alımı eklendi. Dış güçlere karşı söylem ise hiç eksik olmadı. İş birliği sürdürülmesine rağmen ABD’ye, İsrail’e, Batı Avrupa ülkeleri yönetimlerine karşı keskin açıklamalarla iç politika iktidar lehine motive edilmeye çalışıldı.

Bu görünüm, Erdoğan yönetiminin “sorun çözücü merci” olarak görülmesi yönünde azımsanmayacak bir beklentinin oluşmasını sağladı. Ekonomik sosyal sorunların ağırlaşması sonucu gelişen tepkilere bakarak “İktidarın çöküşe gittiğini” söyleyenler az olmamakla birlikte (Bunu 22 yıllık süreçte onlarca kez tekrarlayan solcular az olmamıştır), beklenticilik bir eğilim ve anlayış olarak devam etti.

Son seçimlerde destek yitiminin devam ettiğini gören Erdoğan şimdi yeniden sermaye ve yandaş “konsolidasyonu”nu, ek kaynak aktarmalarla güçlendirme çabasındadır. Ancak bu güç aktarma çabasının sosyal-ekonomik dayanakları daha zayıf olduğundan ve politik-hukuki alandaki saldırılar giderek yoğunlaştırıldığından girişimlerinin ve aldatmaya yönelik taktiklerin eskisi denli etkili olması zordur. Sadece bu da değil, içeride ve dışarıda istikrar değil istikrarsızlık etkenleri ağırlıklıdır. Uluslararası alanda Türkiye gibi ülkelere sermaye akışında sorun yaşanmaktadır ve bu durumun kısa sürede sona ermesi beklenmemektedir. Politik askeri alanda ise uluslararası alanda ilişkilerde öne çıkan gerginliklerin artışıdır.

Bu durum ve koşullarda Erdoğan yönetimi, ekonomik durumu toparlamada kaydedeceği belirli bir ilerlemeye bağlı olarak biriken tepkileri düşürecek adımlar atmayı, iktidarının devamı için gerekli koşullardan biri saysa bile, bunun için olanaklar oldukça kısıtlıdır. Son MGK toplantısı sonrasında yapılan açıklamalar ise siyasi baskı ve saldırıların yoğunlaştırılacağına işaret ediyor. Kürt sorununun askeri zor aracıyla “Çözüme kavuşturulması” -yani bir daha başkaldırı nedeni olmayacak şekilde bastırılması- politikasında ısrar devam ediyor. Bahçeli’nin Suriye’deki Kürt oluşumlarının yok edilmesi için Suriye yönetimiyle birlikte operasyon yapılmasını gündeme getirmesi, Erdoğan’ın “Bu yaz bu işi bitireceğiz” açıklamasıyla birlikte, askeri politikanın sürdürüleceğini gösteriyor.

Erdoğan yönetimi, ‘sokak köpeklerinin itlafı’-öldürülmesi için dahi kanun çıkarmaya çalışıyor; “Darbe Anayasa’sının milletin isteğine aykırı olduğu” propagandasıyla yönetimi lehine ve halk kitlelerine karşıt baskı sisteminin takviyesini anayasal düzeyde sistematize etmek istiyor. Kitle hareketinin halihazırdaki dağınıklığı ve mücadelenin geri düzeyinden bunun için yararlanmak istediği açıktır. ‘Gezi direnişi’nin kitle gücü, bu direniş nedeniyle zindanlara gönderilen aydınların tutsak edilmemesi için harekete geçebilseydi, Saray mahkemeleri onlarca yıllık ceza kesemezlerdi. Demirtaş alınıp götürüldüğünde büyük kentlerde ve Kürt nüfus yoğunluklu kentlerde on binler-yüz binler harekete geçseydi ne bu kadar zindanda tutulabilir ne de 42 yıl ceza kesilirdi.

Toplumlar tarihinin gösterdiği, herhangi talep ve hakkın ancak o talepte bulunan ve onu hak bilen yığınların mücadelesiyle elde edildiğidir. Beklenti, evet çeşitli etkenler, nedenler ve gelişmeler bağlantısında oluşabilir. Ancak hemen her zaman kanıtlanmış olan şu ya da bu sınıf, şu ya da bu toplumsal kesim yararına gelişmelerin nesnel zemin tarafından kendiliğinden değil ama bu gelişmelerden yararı olanların çabasıyla, engelleri aşmak için örgütlenmiş kitlesel mücadelesiyle sağlandığıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa