07 Haziran 2024 04:58

Kayyum zihniyeti, 10 Ekim ruhu

polis, jandarma

Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel

Paylaş

DEM Parti’li Hakkâri Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış’ın devam eden bir dava gerekçe gösterilerek görevden alınması ve yerine Hakkâri valisinin kayyum atanması iktidarın 10 Ekim ruhundan hiç uzaklaşmadığını gösteriyor.

10 Ekim 2015 Gar Katliamı, iktidar tarafından 7 Haziran 2015 seçimlerinde eriyen oylarını toparlamanın vesilesi yapılmıştı. Ortamın yavaş yavaş terörize edildiği bir sürecin işaret fişeğiydi bu katliam. Barış mitingine katılan 100’den fazla insan ölmüş, çok sayıda insan yaralanmıştı. Bundan sonraki süreçte Kürt bölgesinde aralıklı ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının yaşandığı yılgı ortamında; ortak bir barış talebi için bir araya gelmeye başlamış olan, Kürtlerin de dahil olduğu genel muhalefet bulundukları yerde yalıtılmaya çalışıldı.

Bugüne gelince; son yerel seçimlerden hemen sonra Van’ın yeni seçilen belediye başkanının yerine kayyum atama hamlesine karşı protestolar 10 Ekim öncesindeki sosyal bileşimin yeniden, gelişmekte olan rayına geri döndüğünü gösteriyor. Oysa Fırat’ın öte yakasıyla beri yakasının herhangi aynı reflekste buluşması iktidarın en korktuğu şeydir. Üstelik 2015’ten sonra olduğu gibi birleşik bir iktidar yapısının seçenekleri de azalmıştır.

Bugün Sinan Ateş cinayetinde sırların birer birer açığa çıkmasının iktidarın ana gövdesiyle gayriresmi ortağı arasında yol açtığı gerilim; polis ve güvenlik aygıtındaki nüfuz mücadeleleri; iktidar çevresindeki tarikat rekabetleri ve bunların iç çelişkileri, yerel seçimlerde epey bir kitlesinin AKP’ye mesafe koyması ve bu noktada partinin son Kızılcahamam toplantısında yöneticilere yönelen hoşnutsuzluklar yukarıda işlerin pek yolunda gitmediğini gösteriyor. Yenilgi böyle sonuçlar ortaya çıkarır sıklıkla.

Bir taraf iç sorunlarla boğuşurken toplumun geniş kesimlerinde adaletsizliğe, yoksullaştırmaya, hayat pahalılığına ve baskılara karşı büyüyen tepki bir araya kolay gelmeyenleri, Kürt meselesiyle bölünenleri bir araya getiriyor. İşte o zaman devreye kırmızı çizgi giriyor!

Erdoğan’ın Kızılcahamam’da taviz vermeyiz dediği kırmızı çizginin iç politikadaki karşılığı toplumsal hizalanmayla ilgilidir, ki bu Kürtlerin yalnız bırakılması, muhalefet kesiminin parçalara bölünmesine dair iktidar hassasiyetinin ajitatif kavramıdır. Ama Erdoğan’ın tek derdi muhalefet değil; ‘Değişim isteriz, reform isteriz, halktan koptuk’ diyen seslerin kendi partisinde de artmış olduğu gerçeğiyle yüz yüze bugün.

Hem sosyolojik hem de ülkenin fiziki sınırlarını düzenlemek için kullanılan kırmızı çizgi Kürt kartıyla çizilir. İçeride Kürt sorununun sürekli terörize edilmesi bu bakımdan sadece Kürtlerin değil, diğer kesimlerin sosyolojik reflekslerini de düzenlemeyi hedefler. Van’da kayyum atandığında CHP’nin milletvekillerinden bir heyetin bölgeye gitmesi, sol partilerin liderleri ve milletvekillerinin Van’a giderek protesto eylemlerine katılması ve nihayet Karayılan’ın yakınlarda kendisiyle yapılan bir röportajda Atatürk ve arkadaşları Kurtuluş Savaşı’nı örgütlerken 'Kürt-Türk ittifakı olmadan başarı mümkün değil, diyorlar. Kemalist oluşumun başlangıcındaki çözüm tarzına dayanarak bugünkü sorunlara rahatlıkla çözüm geliştirilebilir...” diye demeç vermesi iktidarın bardağını taşırdı. Kürt siyasetçilerin bazılarının Kürt sorununu çözerse Erdoğan çözer demesinden farklı bir tutumdu bu.

Politik saflaştırma yetkisi ve yeteneğinin iktidarın güdümünden kopma ihtimali belirmiş; miting alanlarına hoşnutsuzlar doluşmaya başlamış, temmuz zamları için işçi sınıfı hareketlenmeye başlamıştır. Zaten başından beri yumuşama, normalleşme sözlerinden rahatsız olan Bahçeli’nin ’70’lerdeki Dev Genç’i sorun etmesi de bu bağlamda anlamsız değildir. Parti mensupları mafyatik ilişkilerle anılırken dikkati 12 Eylül öncesi kavgalara çekip güne taşıyarak parti içindeki kini diriltmekten başka koz yok çünkü elinde. Kimse MHP’ye yönelik siyasi cinayet ve saldırılarla anılmazken partisi Sinan Ateş cinayetine bir yanıt veremiyor.

Öte yandan Rojava’da seçimlerin yapılacağı sırada, Türkiye Irak’a operasyon yapmaya hazırlanmaktayken yapılan kayyum ataması başta Hakkâri olmak üzere, iktidarın beklediği gibi tansiyonu yükseltti. Zaten bir seferberlik yasası hazırlanmış, eski komutanlara demeç yasağı getirmek için ortam yapılmıştı.

Kayyum ataması sinir uçlarını yeterince tahrik etti.

Sınır dışı operasyona devletin, toplumun, iktidar partisi sakinlerinin ve Irak’ın hazır olduğu şüpheli. İçeride yükseltilen tansiyon bu dağınıklığı toparlayabilir; muhalefet kesimi ‘teröre’ karşı tutum almak için sıkıştırılır, cephe gerisi hizalanabilir: Yine, yeniden umulan bu.  

Yumuşamanın ömrü yatsıya kadar bile sürmedi. Süremez de. İktidar güçleri içinde bulundukları her sıkışıklıkta bütün sorunlarını sadece çivi gördükleri için ellerindeki çekiç daima hazırdır. O da daima Türk, Kürt, o partiden bu partiden, hiç fark etmez, halka iner.

Kayyum kararı geri çekilmelidir. Toplumun sinirleriyle daha fazla oynanmamalıdır. Halk, üzerinde tatbikat yapılacak arazi değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa