07 Haziran 2024 04:54

Sermayeyi uçur, halkı batır

Fotoğraflar: AA | Kolaj: Evrensel

Paylaş

Erdoğan iktidarının uluslararası sermayenin güvenilir adamı Mehmet Şimşek eliyle uygulamaya koyduğu programın (OVP- orta vadeli program) özünü ve esasını, gazetemizde pek çok haber ve yoruma konu olduğu gibi sermayeyi uçurmak, halkı batırmak oluşturuyor. Büyük sermayeye, uluslararası para babalarına aşırı kârlarla güvence vermek, üretim yapanlara ucuz iş gücü sunmak, borçları ve faizlerini düzenli ödemek üzere güvenceler vermek ve buna uygun adımlar atarak verdiği sözleri eylemleri ile kanıtlamak tek adam yönetiminin ekonomi politikasının temelini oluşturuyor.

Halk şöyle batırılıyor: Asgari ücret şu sıralar açlık sınırının 2 bin TL altına düştü. Bu makas giderek açılacak. Çünkü asgari ücrete yapılacak zammın enflasyonu azdıracağı Ekonomi Bakanı tarafından ilan edilmiş durumda. Yine aynı yaklaşıma göre açlıkla boğuşan emekliler de zam beklememeli. Genel olarak işçi ve emekçiler ülkenin geleceği ve ekonominin selameti için açlık ve yoksulluk içinde yaşamayı kabul etmeliler, enflasyonun yıkıcı etkilerine, peş peşe yapılan zamların felaketli sonuçlarına, sürekli artırılan ve bindirilen vergilerin boğucu sonuçlarına sabırla ve metanetle katlanmalılar.

Ama büyük sermaye için koşullar bütünüyle farklıdır: Onların bankaları kâr rekorları kırmakta, devlet garantili kârları güvence altına alınmakta, halkın boğazı sıkılarak elde edilen ürünler değersiz TL’nin sağladığı avantajla ihraç edilmekte, ülkeye döviz girişi, dolayısıyla borç ödemeleri garanti altına alınmakta, yabancı ve yerli tekellere soygun kapıları sonuna kadar açılmaktadır. Bu da yetmemekte teşvikler, vergi afları, ihalelerle kârlarına kâr katılmaktadır. İşçi ve emekçi halk batmakta ama büyük sermaye kanatlanıp uçmaktadır. Bütün bunlar olurken halka da bir avuntu gerekmektedir: Bu avuntuyu Erdoğan ilan etmiştir: “Kapitalizm acımasız bir sistemdir!”

Evet kapitalizm sömürü ve soygun sistemi olarak acımasızdır. Ama dünyanın hiçbir kapitalist ülkesinde sömürü ve soygunun dış koşulları güvence altına alınıp korunmadan işleyen bir kapitalist sistem yoktur. Bu koruma ve güvenceyi de kapitalist devletler sağlamaktadır. İşçi ve emekçilerin zapturapt altına alınması, baş kaldıranların ezilmesi, mücadele edenlerin bastırılması, halkın boyun eğdirilmesi için bütün güvenlik kurumları, mahkemeler, cezaevleri devreye girer ve halk boyum eğmeye “razı” edilir. Ama iktidarların işlevi bundan ibaret değildir. Kapitalist gruplar arasında soygunun paylaşımını düzenlerken, çıkardıkları yasalar ve uygulamalarla işçi ve emekçi halk üzerindeki soygun ve sömürüyü kat kat artırabilirler, olağan sömürü yöntemlerini azgınlaştırabilirler, şiddetini yoğunlaştırabilirler. Enflasyon, vergiler, yapılan zamlar, faiz politikaları bütün bunlar için birer araçtırlar. Halkın sömürülmesi acımasız ve dizginsiz bir soyguna dönüştürülebilir. Tıpkı son yıllarda ve şu günlerde bizde olduğu gibi. Bu gerçek Eski Ekonomi Bakanı Nureddin Nebati tarafından 6 Haziran 2022’de şu sözlerle dile getirilmişti: “Enflasyonla büyümeyi tercih ettik. Yoksa enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor.”

Dünyanın Hristiyanlık, Müslümanlık, Yahudilik, Budistlik vb. bütün dinleri ilk çağlardan bugünlere gelirken değişen sömürü koşullarına uyum sağlamışlar, halk kitlelerine sabretmeyi, şükretmeyi, boyun eğmeyi vaaz etmişlerdir. Kimisi bu dünyanın eziyetlerine katlanmanın mükafatı olarak cenneti vadetmiş, kimisi yeniden dünyaya başka bir kimlikle geleceğinin avuntusunu vermiş ama hiç birisi haksızlıklara ve sömürüye karşı sonuna kadar direnmeyi ve mücadele etmeyi öğütlememiştir. Onların kapitalizme ve sömürü sistemlerine olan eleştirileri daha “insani sömürü koşullarının” olabileceği ile sınırlanmışken, kapitalizmin ve sömürü sistemlerinin ürünü olan faiz gibi sonuçları yasaklamak ama iki yüzlüce bunu telafi edecek -kâr payı, sukuk, İslami bankacılık vb- sistemleri devreye sokmak olmuştur.

Bu sistemin koruyucuları ve uygulayıcıları serbestçe ortalıkta gezebilir mi? Çarsıya, pazara çıkabilir, halkın arasına karışabilir mi? Eğer ülke yüksek gelir grubuna ve az çok uygulanan demokratik bir sisteme sahipse -dünyanın birkaç ülkesi bu koşullara sahiptir- belki bu mümkün olabilir. Ama hem halklara kan kusturan kapitalizmin bekçisi emperyalist ülkelerin hem de onların iş birlikçisi olan dikta rejimlerinin temsilcilerinin bir koruma ordusu ile dolaşmaları gerekir. Adamın korunmasına günlük harcanan miktar 6.7 milyon TL imiş. Yani korunmasına günlük 394 asgari ücret ödeniyor. Özel günlerde bunun milyarları bulduğunu tespit etmek gerekir. Korksunlar ama bugünleri arayacakları günler de gelecek. O gün geldiğinde hiçbir koruma ordusu onları koruyamayacak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa