08 Haziran 2024 05:46

Tapu bedelleri ve emlak vergisi konusu

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

AKP iktidarında moda olan “torba yasa” uygulaması, sanırım bayramdan sonra yeni müjdelerle bir kez daha hortlayacaktır. Muazzam kaynak sıkışıklığı içindeki iktidar artık cezalar gibi tali kaynaklar da dahil olarak her çareye başvurmaktadır. Her çare sözcüğünde, mündemiç olarak, adalet bağlamında bir şeyler olabileceğini düşünmeyelim. Adalet, sözcüğü, isminde olmakla beraber, iktidar görüşüne uymaz. Örneğin, dolarla bağlanmış altyapı yatırım borçlarının hiç değilse ulusal paraya dönüştürülmesi ya da yandaş şirketlere özenle sunulan her türlü vergi avantajı uygulamasına son verilmesi gibi konuları hiç mi hiç aklımızdan dahi geçirmeyelim. Doğrudur; iktidar siyasetini yürütebilmek, bekasını sağlayabilmek için kendi sermaye ve ekonomik çıkar altyapısını oluşturur. AKP, sermaye mantığı ve dayandığı emperyalist ideoloji gereği böyle davranır. AKP, halka yönelik anlayışında ise seçim öncesi söz verdiği iyileştirmeleri beklenti tüneline sokarak zamana yayar, bu süre içinde de vaadini yapıncaya kadar, vereceğini, daha ihtiyaç sahibinin eline geçmeden enflasyonla eritmiş olur. Yapılan vaatler ile bunların yerine getirilmemesi arasındaki tutarsızlıkların, kapitalizmi şiar edinip, alnı secdeye değenlerce hiçbir önemi yoktur. Zira bu tür sabun köpüğü vaatlerle uygulanan yoksula yardımı sürecinde gelir dağılımı farklı gelir kesimleri arasında değil, bizzat aynı gelir kesiminde zamanlar arasında gerçekleştirilir. Sosyal demokrasinin temel mantığı da bu aldatmacaya dayanır. Ondan dolayıdır ki İkinci Paylaşım Savaşı sonrası sosyal demokrasi uygulaması Avrupa emekçilerini fazla abat edemedi. Avrupa emekçileri doğal olarak bizlerden çok daha mükemmel durumda olsalar da bizzat kendi ekonomilerinde ancak günlükle geçimini sürdürmeye çalışmaktalar.

Medyada yansıyan haberlere göre, yine bir torba yasa ile yapılan düzenlemeler (Belki de dağıtlar!) arasında kentsel rant, tapu kayıt bedelleri, Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Kurumlar Vergi muafiyeti meselesi ve emlak vergisi konuları yer almaktadır. Bu dizeler arasında bence en haklı görülen kalemler, GYO Kurumlar Vergisi muafiyetinin kaldırılması (Kâr dağıtmadan paşalar gibi koruma altında iş yapmak harika olsa gerek!) ve kentsel rantların kamulaştırılmasıdır. Bunların dışında tapu kayıtlarının gerçek değerlerle yapılması, gerek emlak vergisi, gerek satış halinde oluşan gelir vergisi mükellefiyetinin olabildiğince doğru saptanabilmesi açılarından önemli görülebilir. Keşke gerçekleştirilebilse ama gayrimenkulü ticari meta haline getiren kapitalist sistemde, tüm aleniliğine rağmen, en fazla kaçağa kapı aralayan meta emlaktir. O kadar ki bir zamanlar emlak değerlerinin bizzat malikin beyanına tabi tutulup, satış esnasında oluşan farktan vergi almaya kalkıldığında, sanırım Edirne ya da dolayındaki bir gayrimenkulün sahibi (Yanılmıyorsa, arsa ya da arazi idi!) mülkiyet hakkı gerekçesine dayandırılarak, bizzat kendi beyan ettiği değere itiraz etti, hem de sanırım üç yılda bir iradi olarak değiştirme hakkı dahi olduğu halde! Tapu kayıtları konusunda herkes bir şeyler söyledi. Ancak şu görüş çok orijinaldi. Alım satım işlemi için tapuya başvuru yapıldığında, değerin düşük görülmesi halinde devletin ifade edilen değer üzerinden mülkü geçici olarak satın alıp, alıcıya binayı rayiç fiyatından satabilir diye öneride de bulunulmuştu. Bu öneriye ne gerekçeler bulundu, nasıl salvolarla mülkiyet hakkı kavramı mı, özgür sözleşme ilkesi mi neler neler ileri sürülmedi ki! Kapitalist devlet budur, ne beklenirdi ki!

Kentsel rantlara gelince; rant nedir, gerçek üretim değeri midir, yoksa kaynak transferi midir, ulusal hesaplara nasıl sokulmalıdır gibi kafa karıştırıcı kavramlara hiç girmeyelim, hele de al-sat sahtekarlığı ile zenginliği öneren kişilerin (Fazla çirkin ifade kullanmayalım!), altında reel hiçbir değer bulunmayan Bitcoin dünyası varsıllarının kol gezdiği sahte dünyadan uzaklaşıp, reel dünyaya gelerek burada salt emlak vergisi ve emlak satışlarının beş yılı aşan sürede satışı halinde karlarının vergilendirilmesi üzerinde kısaca birkaç söz söylemek istiyorum.

Emlak vergisi, aynen Motorlu Kara Taşıtları Vergisi gibi her dönemde uygulanan bir tür servet vergisidir. Bu tür servet vergisi servetten parça kopartılarak vergi olarak ödenemeyeceğine göre, ad-valorem veya spesifik tip olmak üzere, servetin getirisi üzerine yüzde hesabına dayandırılarak, servetin değeri üzerine binde ile salınan bir vergidir. Servet vergilerinin, tiplerine göre farklı olarak, şöyle bir örnek üzerinde düşünelim. Servetlerin çok adaletsiz dağıldığı durumda servet vergisi uygulaması yoluyla servet adaletsizliği giderilebilir mi? Her şeyden önce, hiçbir vergi faktör piyasalarında oluşan gelir dağılımını kalıcı olarak düzeltemez. Böylesi çabalar anlık olumlu görüntü verebilir fakat piyasanın her turunda durum yine eski haline döner. Piyasa, hiçbir yolla kendine müdahaleye olanak sağlamaz. Gelir ve servet dağılımına anahtar müdahale yeri faktör piyasasına yapılabilen ekonomik müdahaledir. Bu müdahale de sisteme müdahale anlamına gelir, Vergi yollu müdahaleler ya aldatıcı ya da samimi olduğunda da ancak geçici etki yaratabilir.

Bir tür servet vergisi olan emlak vergisi konusunu bir örnekle biraz açalım. Örneğin, moda koyunda dedesinden kalma mülkleri olan bir kişi üzerine piyasa değerine göre emlak vergisi salınmış olsun. Emekli maaşı ile zar zor geçinen bir kişi bu vergiyi ödeyemeyince emlaki satışa çıkartır. Satışa çıkartılan bu mülkü ancak vergisini de ödemeye muktedir olan eski malikten daha varsıl bir kişi alabilir. Bununla şunu anlarız ki bu tür bir servet vergisi servet dağılımını düzeltmez, daha da bozar. O nedenle bu konuda daha aklıselimle düşünce ve uygulama geliştirmeliyiz. O aklıselim yol da servetin daha oluşumu aşamasında devrede olmalıdır.

Ancak şimdiki uygulamada olduğu üzere, beş yılı aşkın sürede gayrimenkullerin satışı ile elde edilen değer artışının vergilendirilmemesi olağanüstü bir haksızlıktır. 1950 vergi reformu olumlu idi ancak hem tarım kazançlarının vergi dışı tutulması (Bu konunun aksak-topal da olsa düzeltilebilmesi için maalesef 1960 askeri yönetimini beklemek gerekiyordu!) hem de kapital kazançlarının, menkul ve gayrimenkullerde farklı sürelerle kısıtlı olarak, Gelir Vergisi Kanunu’nun “sair kazanç ve iratlar” bölümüne arızı olarak sıkıştırılması gibi iki konuda arızalı idi. Enflasyon değerlemesi ve yıllara sarkan gelir artışının bir yıllık gelir olarak artan oranlı tarifeye tabi tutulmasının mahsurları giderilmesi koşuluyla, gayrimenkullerde ve menkullerde kısıtlayıcı sürenin kaldırılması gerekli ve fevkalade olumludur.

Uygulamalarda geriye yürütülmeme, enflasyonun hesaba katılması ve kazanılmış hak kavramına riayet edilmesi sözü dahi edilmeyecek konulardır. Olağan hukuk düzenlerinde bu tür ikazlar yapılmaz ancak ülkemizde bu konuların vurgulanması, uygunsuz da olsa, maalesef gereklidir. Bu sıkışıklıkta belki de ileriki bir dönemde Veraset ve İntikal Vergisi de gündeme gelebilir. Belki de ağır para babaları bu yolu tıkar!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa