"Bayram benim neyime, kan damlar yüreğime"

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar / TCCB
Geleneğimizde bayramlar önemlidir, hele de Kurban Bayramı. Kurban kesmek eşe dosta, ihtiyacı olana dağıtmak, ailecek geniş bir sofra kurup yemekleri birlikte paylaşmak…
Yarın Kurban Bayramı. Ekonomik kriz nedeniyle açlık ve yoksulluğa mahkum edilen emekçilerin bırakın kurban kesmeyi, bir kilo et alacak, çocuklarına, torunlarına harçlık verecek durumları da yok ne yazık ki.
Alışveriş yerinde karşılaştığım bir manzara vatandaşın, özellikle emeklilerin ne durumda olduğunun açık göstergesiydi. Karı-koca emekliler, alışverişe gelmişler ama öyle önüne geleni alıp gidecek gibi değil. İnce ince bakıyorlar etiketlere, ceplerini düşündüklerinden olsa gerek baktıklarını almıyorlar. Ama adamın eşine, “Hanım şu büyük kemiğin yarısını al, 20 liraymış, çorbaya koyarız” diye seslenişi…
Bir başka emekli domatesi, salatalığı sadece üçer tane alıyordu. Meyvelerin ise sadece fiyatlarına baktı, alamadı. Üstelik bu, öyle kenar mahalle de değil, kısmen orta gelirlilerin hatta durumu iyi olanların oturduğu bir semtte yaşandı. Bu iki örnek aslında vatandaşın getirildiği içler acısı durumun göstergesiydi. Bırakın kurban kesebilmeyi, kemiği bile böldürüp, 20 liralık alacak duruma getirildiler…
* * *
Ekonomi çevreleri, “Türkiye’de sorun yoksulluk değil, gelir dağılımı adaletsizliği” diyor. TÜİK’e göre bile en üstteki yüzde 20 milli gelirin 49.8’ini alırken, en alttaki yüzde 20’nin payı sadece 4.9. İşte buyurun gelir adaletsizliği… Ve bu adaletsizliğin değişmesini AKP’den, Erdoğan’dan beklemek ise boş hayal.
Tıpkı ‘80’lerde Turgut Özal’ın “Ben zenginleri severim” dediği gibi Erdoğan da oyunu emekçilerden alır, tercihini zenginlerden, sermayeden yana yapar. Sözle söylemese de uygulamaları “Ben zenginleri severim” demektedir.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, borsa ve kripto para işlemlerine ilişkin vergi alınmasını içeren yasa teklifinin ertelendiğini açıklaması da bu açıdan şaşırtıcı olmadı. Şimşek de üyesi olduğu iktidar gibi “Zenginleri seviyor.”
AKP iktidarı aslında “zenginleri sevdiğini” daha ilk iktidara geldiği 2002’de kanıtlamıştır. 1998 yılında, Ecevit Başbakanlığında DSP, MHP; ANAP iktidarı döneminde, Maliye Bakanı Zekeriye Temizel tarafından Meclise getirilen ve kamuoyunda “Nereden buldun yasası” olarak bilinen yasanın yürürlük tarihi, tepkiler üzerine 31.12.2002 olarak belirlenmişti. Ancak AKP’nin iktidara gelir gelmez ilk icraatı, “Piyasaları olumsuz etkilediği” iddiasıyla yasayı iptal etmek oldu. AKP yasayı yürürlüğe koymak yerine 9 Ocak 2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4783 sayılı Yasa ile kaldırdı. Sözün kısası AKP “Para gelsin de nasıl gelirse gelsin” diyerek, “Nereden buldun?” diye sordurtmadı.
* * *
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ikinci kez buluştu. Salı günü yapılan buluşma bu kez CHP Genel Merkezinde gerçekleşti. O günden beri gazeteciler, siyasetçiler deyim yerinde ise “Bu görüşme ile yattı, bu görüşme ile kalktı”. Günlerdir kim önce selam verdi, nasıl karşılandı, kırmızı halılar yenilenmiş miydi, Cumhurbaşkanlığı forslu Türk bayramı mı asılmıştı, önce Erdoğan mı selam verdi, nasıl koltuklarda oturdular, birbirlerine ne hediyeler verdiler gibi konular vıcık vıcık olana kadar konuşuldu.
AKP Genel Merkezindeki ilk buluşmadan sonra ise Erdoğan’ın “yumuşama” söylemi sürekli gündemde tutuldu. Erdoğan, “Kutuplaştırıcı, ötekileştirici politikalardan vazgeçelim” derken bunu yapanın kendisi olduğu hatırlatılmadı. Sanki uzaydan birileri geldi de insanları kutuplaştırdı, ötekileştirdi.
Erdoğan “yumuşama” derken, 1 Mayıs’a katılanlara yönelik sabahın köründe kapıları koçbaşları ile kırılarak girilen ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar; seçimle alamadıkları Hakkâri Belediyesinde olduğu gibi el koymalar, seçilmişleri hapse atmalar ve bunun süreceğine yönelik işaretler…
* * *
VE ERDOĞAN’DAN ‘ADALET’ BEKLENTİLERİ…
Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş üzerinden Erdoğan’dan adalet beklentileri de konuşulurken, İstanbul’da Hrant Dink’in katili Ogün Samast adeta meydan okurcasına teşbih sallaması, Diyarbakır’da Tahir Elçi’nin katlinden sorumlu iki polisin beraat ettirilmesi… Hani “adalet” deniyordu ya.
Daha vahimi, “adalet”in Erdoğan’ın iki dudağı arasında olması. Nerede kaldı güçler ayrılığı ilkesi, nerede yasama, yargı, yürütme ve hatta 4. kuvvet medya? Hepsinin ruhuna Fatiha, hepsi birleşmiş tek adamın ağzına bakıyor.
Erdoğan’ın başbakanlığı dönemi, Adalet Bakanı Cemil Çiçek de hükümet sözcüsü. Bakanlar Kurulu sonrası açıklama yapıyor. O gün de Mersin’de bir gün önce yaratılan bayrak provokasyonuna ilişkin tüm gazetelerin manşetinde, boy boy fotoğraflar. Newroz’da Mersin’de Türk bayrağının yere atılıp çiğnendiğine ilişkin provokasyon ve tutuklanan çocuklar. Gazetelerde bayrağı takım elbiseli birinin çocuklara verdiğine dair fotoğraflar.
Ben bu haberleri hatırlatarak, “Sayın Bakan hükümetiniz buna ilişkin ne yapacak, araştıracak mısınız?” diye sordum. Tabii Cemil Çiçek uzun uzun güçler ayrılığından, yargının bağımsız olduğundan söz edip bana “ders” verdi. O zaman da yoktu güçler ayrılığı ama şimdi Cemil Çiçek’e sormak gerek, “Güçler ayrılığı var mı? Yargı bağımsız mı?” diye…
Evrensel'i Takip Et