15 Haziran 2024 04:40

Kent hakkı bağlamında ulaşım

Fotoğraf: AA

Paylaş

Kent içi ve dışında hareketliliğin yine artacağı bir bayram arefesindeyiz. Sıkışan trafik, kazalar, ölümler, ücretsiz ulaşım imkânı vesilesiyle gidemediği yerlere akan insanların halleri haberlere konu olacak. Araya kurban kesimi nedeniyle bıçaktan yollara kaçan hayvan görüntüleri de girecek. Ben de kent hakkını bu kez ulaşım üzerinden ele almak istedim.

Kent hakkı bağlamına gündelik hayata istinaden önce çocukları, geçen hafta da hayvanları katmıştım. Böylelikle radikal kent hakkı çerçevesini tematik içeriklerle genişletmeyi ve parçalanmış halleri birbirleriyle ilişkilendirmeyi hedefliyorum. Zira radikal kent hakkı talebinin daha güçlü ve etkin olabilmesinin yolunun da böyle bir kuramsal bakış ile sağlanabileceğine inanıyorum. 

Fatih Polat’ın bayramda ada vapurunun nasıl da yoğun olduğunu ve yolculara dair tanıklıklarını aktardığı yazısını okurken düşünmüştüm (1). İstanbul’da doğup büyümüş birisi olarak kent içi ulaşımın nasıl dönüştüğüne yarım asırdır tanıklık ediyorum. Özel aracı olmayan bir kentli olarak da toplu taşıma kullanıcısıyım. Aynı zamanda örneğin Adalar gibi ulaşımın tatil zamanlarında pik yaptığı yerlerde yoğun vakit geçirme imkânım da oluyor. Haliç’teki tersanelerin yaşatılması ve deniz ulaşım aracı olan vapurların üretilmesini savunan Haliç Dayanışması'nın emekçisiyim. Demir yolu ulaşımını savunan, Haydarpaşa Garı ve arka sahasını yaşatmak üzere emek veren Haydarpaşa Dayanışması’nın da aktivistiyim. Bu tür konular üzerine yazıyorum, düşünüyorum. Dolayısıyla farklı biçimlerde ulaşımın etkilerine maruz haldeyim. 

Her biri uzun uzun yazıların konusu olacak bu çatışmalı alanlara ilişkin özetle şunu demek isterim. Sistemsel yaşamın dayatması türlü baskılar altında, kentle beraber dönüşüm geçiriyoruz. Bu dönüşümü yönetmek sistem-içi onarıma veya popülist bir tutuma gebe kalınca sorunlar çözülmediği gibi daha da büyük bir yumak halini alıyor. 

İlk kez okuyanlar için yeniden tekrarlayayım; kent hakkı, kent kaynaklarına erişim ve kent kararlarına katılım ile sınırlı bir hak değil. Kent hakkı, yöntem olarak, kenti çocuklar, gençler, kadınlar, LGBTİ+’lar, engelliler, hayvanlar, yaşlılar vb. yaşamın bileşenlerine ayırıp, sonra onlara ayrı ayrı haklar vererek kurulamaz. Böyle bir tarif, eninde sonunda bir talep siyasetine dönen sistem-içi bir kentleşmeden öteye de gidemez. 

Peki kent hakkı neye işaret ediyor? Kent hakkı sermaye birikimi lehine hizmet eden bir kentleşmeye karşı mülkiyetten bağımsız, işgal-kendine mal ederek, kentin kullanım değeri odaklı dönüşümüyle birlikte bireylerin kendilerini dönüştürme haklarını da içeren ortak ve çok katmanlı bir haktır. Bu hak bağlamında ulaşım da kendi içinde çok boyutlu. Sadece bir yerden bir yere güvenli ve nitelikli şekilde ulaşmakla sınırlı değil. Ulaşım sisteminin kurulmasında kente ne tür müdahaleler yapılacağı ya da kentsel yaşamın niteliğini arttırmak için ulaşım sisteminin nasıl kurulacağı da bu kapsamda. 

Demek istediğimi bir örnekle açıklayayım. Fatih Polat’ın referans verdiğim yazısına bakalım; ulaşımın ücretsiz olacağı önümüzdeki günlerde de, hele de bu sıcakta, Ada vapurları yine tıklım tıklım olacak. Uzun sıralar beklenecek, yer bulunamayacak. Adalar kaldıramayacağı kadar nüfusla karşılaşacak. Adada sürekli yaşayanlar bundan şikâyet etmeye başlayacak. Ardından bu şikayetler halk nezdinde çeşitli ayrımcılıklar üretmeye varacak; Adaya gelecek kişi sınırı koymak vb. 

Oysa ki Adalar kentlinin yeşil alanla ve denizle buluşabildiği az yerlerden birisi. İstanbul gibi geniş kıyısı olan bir kentte, kıyıları ücretsiz kullanmak çok sınırlı. Adalarda da aynı şey geçerli. Bu denli insan hareketliliği de yarattığı turizm baskısı nedeniyle iyice sorun haline geliyor. Özetle kök soruna inmeden ve üstüne yeniden ayrımcılık yaratan bu öneriler sorunu daha da büyütüyor…

Peki idareciler/karar vericiler bu konuyu nasıl ele alıyor? Yerel yönetim zaman zaman çalıştaylar düzenliyor. Hatta Adalar Belediyesi yakınlarda yeni bir ulaşım çalıştayı planlıyor.  Daha önce de çalıştaylar, toplantılar yapılmıştı. Örneğin 2019’da İBB ve Adalar Belediyesi tarafından düzenlenen çalıştayın raporundan burada kısaca saydığım sorunlardan çok daha fazlasını okuyabiliyoruz (2). Farklı kurum/oluşumların temsilcileri bu sorunlara çözüm önermişler. Ya da 2016’da bu kez Adalar Kent Konseyi’nin koordinatörlüğünde yine bir halk katılım toplantısı yapılmış (3). Onun da raporu benzer içerikte. Ancak Adalardaki ulaşım sorunları, tüm kentte, hatta ülkede olduğu gibi azalmak yerine artageldi. 

Adalıların yakın dönemdeki çatışmalı ulaşım sorunsalı faytonlardı. Atlara eziyet eden, ölümlerine sebep olan bu ulaşım sistemi kaldırıldı ve yerine elektrikli taşıtlar geldi. Şimdi de daha büyük araçların getirilmesi gündemde. Halkın itirazları nedeniyle geri çekilen büyük araçlar belki de yakında kullanıma geçecekler. 

Adaların kıyı kullanımından yapılaşmasına dek çeşitli biçimlerde ulaşımla iç içe olan kentleşme sorunsalı gitgide büyüyor. Bir çalıştayın her şeye çözüm üretmesi elbette beklenemez. Zaten sistem-içi çözüm yaklaşımları da kök sorunlara etkili olmuyor. Ancak bir çalıştayın düzenlenme biçimi epey şey söyleyebilir. Yeni çalıştay çağrısına bakıyoruz; oluşum/kurumlardan birer temsilci çağrısı yapılmış (4). Katılımcılık sorunsalını daha önce ele almıştım (5). Bu katılımcılık yöntemi göstermelik bir katılıma tekabül ediyor. 

Ezcümle Adalarda düzenlenecek olan yeni çalıştay yine aynı yapma biçimiyle olacaksa farklı bir sonuç beklemek fazlaca naiflik olur. Yapmış olmak için yapılacaksa tamam. Ama başka bir şey bekliyorsak yapma biçimimizi de değiştirmek şart… 

1. https://www.evrensel.net/yazi/94679/bayramda-ada-vapuru
2. https://tuhim.ibb.gov.tr/media/2317/adalar_calistay_raporu_sonuç.pdf
3. https://wrisehirler.org/arastirma/yayin/adalarda-sürdürülebilir-ulaşım-çalıştayı
4. https://adalar.bel.tr/haberler/adalarda-ulasim-calistayi-cagrisi/
5. https://www.evrensel.net/yazi/94445/bos-gosteren-katilimcilik-yerine-radikal-katilimcilik

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa