Avrupa seçimlerine Çin’in tepkisi, ilişkilerin geleceği
Fotoğraflar: Pixabay
6-9 Haziran tarihlerinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın oylarını beklenmedik bir oranda arttırması Avrupalı siyasi ve toplumsal aktörleri kıtanın geleceğine dair yeniden düşünmeye itti. Benzer şekilde, diğer bölgesel ve küresel aktörler de sağa kaymış bir Avrupa’nın kendilerini nasıl etkileyeceğini tartışıyor.
Çin medyasında çıkan analizler çoğunlukla mülteci krizi gibi konulara odaklanarak Batı’daki analizleri kopyalasa da, Çin’de özellikle iki konu öne çıkıyor: Ukrayna Savaşı’nın ve AB’nin sürdürülebilirlik kurallarının seçmen davranışına etkisi. Çinli akademisyenlere göre, Ukrayna Savaşı’nın liderlerin iddiasının aksine hızlı ve kesin bir şekilde sonlanmamış olması, seçmenlerin AB’nin resmi duruşuna karşı desteğini sallantıya soktu. Çinli gözlemciler, seçim sonuçlarının, barış anlaşmasının imzalanabilmesi için sadece 2014 sınırlarına geri dönülmesi değil, belki de artık bir orta yol bulunması gerektiği görüşünü ortaya koyduğunu düşünüyor. Bunun nedeni uzayan enerji krizinin sıradan vatandaşların günlük yaşamlarına ve bütçelerine etkisi.
AB’nin Avrupa ülkelerine dayattığı iklim değişikliği politikaları, KOBİ’ler ve tarım sektöründe tepki toplamaya devam ediyor. AB’nin başkenti Brüksel’de her hafta çiftçilerin protestosuyla yollar kapanıyor. Çinli akademisyenlere göre Fransa, Belçika, Almanya, Polonya ve diğer ülkelerdeki çiftçiler, AB’nin ve kendi hükümetlerinin çiftçilerin çıkarlarını dikkate alması ve yeşil politikaların uygulanmasının yavaşlatılması için sağ eğilimli oy kullandılar. Bu konunun Çin’in dikkatini çekmesinin sebebi, Çin’in, AB’nin otomobil sektöründe Çin’e karşı uygulayacağı korumacı vergilerin karşılığında Avrupa’nın Çin’e domuz ürünleri ithalatını kısıtlamayı planlıyor olması. Çin’den gelen gelirin de kesilmesi Avrupalı çiftçileri hükümetlerine karşı daha da öfkelendirecek, ve yorumlara bakacak olursak Çin de tam da bunu hesaplıyor.
Çinli akademisyenler, seçimlerin AB’nin Çin politikasını yakın vadede çok etkileyeceğini düşünmüyor. Örneğin Batılı analistler tarafından dile getirilen, aşırı sağın Çin’deki insan hakları ihlallerine daha az duyarlı olacağı tahmini Çinli analistler tarafından tamamıyla paylaşılmıyor. Sağ partilerin de kendi içinde bir yelpazeden oluştuğu ve Çin’e demokratikleşme baskısı yapıp yapmayacaklarının zaman içerisinde görüleceği kanısı hakim. Çin’deki ana kaygı, yeni teknolojilerde Avrupa’nın korumacı politikaları. AB’nin elektrikli otomobil sektörü için planladığı yüksek vergilere karşı çıkan Almanya Başbakanı Scholz gibi politikacıların seçimlerde aldığı yenilgiler, bu korumacı politikaların devam edeceği anlamına geliyor.
Bu durumda, Çin’in önünde iki seçenek var: Ya AB’ye geri adım attırmak amaçlı, yukarıda bahsettiğim gıda ürünlerine yeni vergiler gibi karşı yaptırımlar uygulayacak ya da kendi üretim modelini tüketim pazarlarından üretim pazarlarına yatırım yapma yönünde değiştirecek.
Tüketim pazarından üretim pazarına geçmek ne demek? AB’nin Çin’e yönelttiği kasıtlı olarak arz fazlası üretim yapması eleştirisinin arkasında Çin’deki yerel yönetimlerin emlak sektöründen kazandıkları kolay paraya merkezi hükümetin getirdiği kısıtlamalar sonrasında, yerel KOBİ’leri yeni teknolojilerde üretim yapmaya teşvik etmesi yatıyor. Yani, merkezi hükümet bunu resmi söylemlerinde reddetse de, Çin’in iktisadi yapısından dolayı bu saptama aslında doğru (Merkezi hükümet de bu konuyu temmuzdaki ÇKP toplantısında ele almayı planlıyor zaten, bunu da zamanı geldiğinde değerlendireceğiz.) Bu yüzden, Çin, yerelde ürettiği elektrikli araba, güneş ve rüzgar enerjisi panelleri gibi ürünleri Avrupa ve diğer pazarlara talebin çok üstünde sunuyor. Ama sadece AB değil ABD, Japonya, Brezilya ve Türkiye gibi üçüncü ülkeler de artık bu arz fazlasının kendi pazarlarını etkilemesini önlemek için korumacı politikalar geliştiriyor. Bu korumacı politikalardan kaçınmanın yolu üretimi hedefteki pazarlara taşıyarak, yani Türkiye gibi ülkelerde fabrikalar kurarak tüketim pazarlarına yerli üretici olarak girmek. Xiaomi, bu modeli elektronik sektöründe gerçekleştirdi, ancak bu yatırım odaklı iktisadi modele yenilenebilir enerji alanında her KİT uyum sağlayabilecek kapasitede değil.
Türkiye’nin AB’yle aynı anda (ve Hakan Fidan’ın Çin gezisinin hemen arkasından, neredeyse gezinin etkilerini sıfırlayacak şekilde) aldığı yüzde 40’lık yeni vergi kararı da Çin’de bu bağlamda değerlendiriliyor. Bu görüşe göre, aslında Türkiye pazarının Çin’in otomobil ihracatı üzerindeki etkisi çok fazla değil, 2024 yılı için yüzde 10’a ulaşması bekleniyor. Ancak, Çinli şirketler AB vergilerini atlatmak için ilk önce Türkiye pazarına girmeyi planlıyordu ama bir üretim merkezi olmadan Türkiye’nin yürürlüğe koyduğu vergilerle bu artık çok da mümkün değil. Çinli şirketlerin Türkiye’ye açmayı planladığı fabrikalar için görüşmeler sürüyor ama birçok şirket Macaristan gibi zaten AB içindeki ülkeleri tercih ediyor gibi duruyor.
- Trump kime karşı? 12 Kasım 2024 05:00
- BRICS'i birleştiren nedir? 29 Ekim 2024 12:33
- Avrupa Küresel Geçit'te yol ayrımında 22 Ekim 2024 05:00
- Çin ekonomisi batıyor mu, batırıyor mu? 08 Ekim 2024 04:45
- Maymun Kral çıplak 17 Eylül 2024 05:00
- Kuryeler örgütlenebilir mi? 03 Eylül 2024 04:55
- Amerikan seçimlerinde Çin faktörü 20 Ağustos 2024 05:06
- Çin, Haniye suikastını nasıl yorumluyor? 06 Ağustos 2024 05:00
- Türkiye, ne AB’ci ne Çin’ci olabilir mi? 23 Temmuz 2024 05:10
- Çin'in artan öz güveni 02 Temmuz 2024 04:31
- Yarın Üçüncü Dünya Savaşı çıkacak mı? 04 Haziran 2024 06:39
- Ejderha yılı Çin’e liderlik getirecek mi? 13 Şubat 2024 04:44