Milli Takım'ı tutmak mı zor tutmamak mı?
Fotoğraf: Jakub Porzycki/AA
Ay-yıldızlı bayrağı görüp İstiklal Marşı’nı duyunca gözleri dolanlar için cevap belli. “Bize karşı onlar”, “11 Türk Avrupa’ya bedeldir” gibi şiarlara sahip fütuhat tutkunları için de öyle. Gerçek Türkiye’nin bambaşka bir yer olduğu inancıyla onu şimdiki muktedirlere kaptırmamak gerektiğine inanan küskün –ve şu sıralar Kadın Voleybol Milli Takımı’na meftun– vatanperverler de benzer düşünüyor.
Karşı köşede ise Türkiye’yi “mümkün ülkelerin en kötüsü” ve yüzyıllık dev bir hata olarak görenler var. Onlar da kararını çoktan vermiş durumda.
Ama bu grupların hiçbirinde yer almayan en az bir kişiyi tanıyorum. Şu anda bu yazıyı yazıyor ve başlıkta sorduğu sorunun cevabını bilmiyor.
TAKIM TUTMAK ZATEN ZOR
Bahis reklamları, kara para aklama pratikleri ve iktidar/devlet kulüpleriyle dolu hakikat-sonrası futbolda takım tutmak başlı başına mesele. Ama birçok kişi bu rezaletleri bilse de çocukluktan yetişkinliğe taşıdığı az sayıda hakiki duygudan biri olduğu için oyunu sevmekten ve taraftarlıktan vazgeçmiyor. Bunu da genellikle tuttuğu kulübe sevdiği değerleri atfederek yapıyor. Birbirlerinden farklı olmaları için hemen hiçbir rasyonel sebep bulunmayan İstanbul Büyükleri’nden birinin taraftarı, diğerlerinden bambaşka bir takımı tuttuğundan emin.
Milli Takım konusu ise daha çetrefilli çünkü başındaki “milli” sıfatına bindirilen anlamlar kontrolünüz ve çoğu zaman perspektifiniz dışında. Fenerbahçe’ye keyfi bir tanım uydurup Kadıköy’e koşmak kolay ama ülkelerin verili tanımları var ve bunlar çoğu zaman ya yanlış ya sevimsiz ya da hem yanlış hem sevimsiz oluyor.
“Yerli ve milli” söylemiyle canınıza okumuş bir iktidarın –ve ondan çok da farklı bir şey vaat etmeyen muhalefetin– elinde 20 yıl oyuncak olmuşsanız, “milli” sözcüğünü etnik veya dinî azınlıkların ezilmesi, emekçinin patron tarafından sömürülmesi, kadına şiddet karşıtı sözleşmelerin ilgası için uydurulmuş kullanışlı bir kılıf olarak görmekte haksız değilsiniz.
Öte yandan bir insanın doğduğu ülkeyle ilişkisi, soy ve kan gibi hastalıklı kriterlere kendini kaptırmamışlar için de karmaşık. Bu da kulüp takımı taraftarlığıyla pek örtüşmeyen bir “şartlı destek” pratiği doğuruyor.
PERSONEL VE BAŞARI, KRİTER OLABİLİYOR
Personel mühim. Euro 2008’deki heyecan verici performansa rağmen iki buçuk yıl önce rakip oyuncuları uluorta dövdürmüş Fatih Terim’in varlığı, son dakika zaferleri sonrası “Biz bitti demeden bitmez” menkıbesinin alıp yürümesi ve iktidarın önce ayaklar altına alıp sonra tepesine çıkardığı milliyetçiliğin Yeni Türkiye’nin yükselen markaları tarafından pompalanması sebebiyle o takımla hiçbir zaman bağ kuramamıştım.
Euro 2016 kadrosu da nazı niyazıyla beni canımdan bezdirmiş, prim kumar kavgasından top oynamaya hali kalmayan vatan ve iktidar sevdalısı topçuların yaşadığı hezimet içimde büyük yara açmamıştı. Şenol Güneş ise Euro 2020 öncesi bu havayı tersine çevirse de turnuva sırası ve sonrasındaki eylem ve açıklamalarıyla kendi yaptığını yıktı.
Siyasetten aşina olduğumuz, yıllardır içinde yer alıp oluşumuna katkıda bulunduğu sistemi kendine karşıymış gibi konumlandıran figürler, birçok kişiyi Milli Takım’dan soğuttu.
Bugünkü personel daha sevilesi. Vincenzo Montella’nın yeterliliği tartışılır ama lobi sayesinde başa geçmiş yerlilere veya Milli Takım’ı gönülsüz çalıştırdığını her fırsatta belli eden yabancılara –en azından şimdilik– benzemiyor.
Oyuncu kadrosu da umut verici. Patlamaya hazır birkaç agresif bombamız olsa da Arda Güler, Kenan Yıldız, Semih Kılıçsoy, Ferdi Kadıoğlu, Barış Alper Yılmaz, Kaan Ayhan, Mert Günok ilk bakışta yakınlık duyacağınız isimler. Futbolcuların bu açıdan bir önemi daha var. Onların çoğu da sizinki gibi makbul sayılmayan ailelerden geliyor.
Küçümsenmemesi gereken bir diğer kriter ise başarı. Milli Takım etrafında yaratılan havayla başı hoş olmamasına rağmen başlangıçta sessiz kalanlar, başarısızlık üzerine “Zaten benim takımım değil” cümlesini, kulüp taraftarına göre daha rahat kurabiliyor.
Aslında burada da trajikomik bir çelişki var. Başarısızlıkta sırt çeviren muhalifler, başarının da iktidarın gövde gösterisine dönüşeceğini, her yanda pıtrak gibi bakanlar biteceğini ve tebrik telefonlarının haber bültenlerini süsleyeceğini biliyor.
BİZ ŞİMDİ NE YAPSAK ACABA?
Gelgelelim bilgisayar ve telefon başında geçen yalnız hayatlarda bir şeylerde buluşmak eskisinden de zor. Bu yüzden kısa süreliğine bile olsa aynı deneyimi paylaşmak tatlı geliyor. Sizi sürekli dışarı iten, sevmediğini belli eden, büyüsü bozulmuş bir ülkeyle bağ kurma imkanı bulabilmek bile değerli olabiliyor. Hal böyle olunca, kaybolan neşeyi ve anlamı futbol üzerinden bulmaya çalışan birine, özellikle de çocuklara ve gençlere, “Bula bula bu anlamı mı buldun?” diye burun kıvırmak kolay değil. İyimserliği abartıp farklı kimliklerden oyuncuların birlikteliğini ülkenin aydınlık geleceği için umut olarak görenler de var.
Başka hafifletici sebepler de mevcut. Kendi takımınızdaki oyuncuları küçüklüğünden beri tanıyor olmak bunlardan biri. Üstelik rakipleriniz de sizin kadar marazı ve defosu bulunan ulus-devletler. Euro 2024 bu konuda elimizi epey güçlendiriyor. Sesimizi duyurmaya çalıştığımız, icabında meydan okuduğumuz medeniyete doğru ilerlerken, dönüş yolundaki Avrupa’yla karşılaşmamız olası.
Galiba en doğrusu, her konuda olduğu gibi burada da verili kabulleri kendi kantarında tartıp samimi bir sorgulamadan geçirmek. Bunu yaptıktan sonra verilen her karar pekala haklı sayılabilir.
Baktın, sahada gördüğün her şey bu devletin ve hatta milletin sana duyduğu nefreti çağrıştırıyor; bırak ne halleri varsa görsünler. Yok, top peşinde koşuşturanların da buranın daha iyi bir yer olması için çalıştığı hissine kapılıp bunu kendi çocukluğundan gelen coşku ve futbol sevgisiyle birleştirdin, atılan her golde bağır gitsin. Merak etme, naif siyasi tutarsızlıklar içinde boğulup giden tek kişi sen değilsin. Bir ülkenin sırf sen orada doğdun diye diğerlerinden üstün ve benzersiz olduğu masalına inanma yeter.
Neyse, birazdan maç başlayacak. İktidarın semirttiği Zattirizitto firması, Milli Takım’a başarılar diler…
- Avrupa Avrupa duy kokumuzu! 08 Ekim 2024 04:40
- Şampiyonlar Ligi: Yaş 70, iş bitmiş mi? 17 Eylül 2024 04:14
- Son topçu Jamie Vardy 03 Eylül 2024 04:00
- Transferizm: Değiştireyim ki değişmeyeyim 20 Ağustos 2024 03:30
- Mülteci Olimpiyat Takımı'nın madalyasına sevinilir mi? 06 Ağustos 2024 04:50
- Fıkralarla Türkiye, kuklalarla TFF 25 Temmuz 2024 12:25
- YouTube spor kanalları nasıl ana akım oldu? 09 Temmuz 2024 04:34
- Murat Yakın kendine inanmaya devam ediyor 02 Temmuz 2024 04:37
- EURO 2024'te ilk 10 günden 10 not 25 Haziran 2024 04:43
- Didier Deschamps nasıl görünmez oldu? 11 Haziran 2024 04:10
- Halikarnas futbolcusu 04 Haziran 2024 04:42
- Kırmızı, yeşil! En büyük, Portekiz! 28 Mayıs 2024 04:07