22 Haziran 2024 04:31

Kendi hakikatinin kurbanı olmak

Kalabalık bir cadde

Kaynak:Ryoji İwata/ Unsplash

Paylaş

Hakikati savunduğumuzu ve gerçeklerin peşinde olduğumuzu düşünüyor, söylüyoruz.
Bu iki kavram eş anlamlı kelimeler değil, bu kısmı atlıyor olabilir miyiz?
Hakikat, gerçeğin zihnimizdeki yansımasıdır.
Kendi hakikatlerimizin kurbanı olacağımızdan endişeliyim.

Bu iktidar, biz bir gerçeği savunamayalım diye onu diğer hakikat ötesi mevzular ve farklı kesimlerin yaklaşımları ile bir torbaya atar, bambaşka karakterlerin yorumlarını görünür kılar, bizi, neyi kiminle yan yana savunduğumuz hakkında bir sınava sokar ve savunu gücünü düşürürdü.

Bu son kısmı biz kendi kendimize de etmiş olabiliriz.

Ortada bir gerçek olur, onu savunanın da başka mevzularda savunulmayacak bin türlü fikri. Aynı gerçeğin arkasına o isimle yan yana sıralanmamak için saf tutmamayı seçer birileri. Birileri de gider safını alır. Bu sefer bu insanların tutum ve tavırları, kimin kimle yan yana durduğu ve durmadığı denklemleri üzerinden konuşulmaya başlanınca ortadaki gerçek sisler ardında kalır. Gerçek, bir başkasının hakikati olması üzerinden diğerlerinde başka hakikatlere dönüşür ve savunulması güçleşir.

Bu iktidar bazen de detayı büyütüp karmaşıklaştırıp yığar ana mevzunun önüne. En temel gerçeği savunamaz oluruz önündeki toparlanması, temizlenmesi gereken absürtlükler yüzünden.

O hengamede yalnızca en temel gerçeği savunmayı kaçırmış olmayız, kazara bazı absürtlüklerin de meşrulaşmasına, konuşulabilir olmasına yol açmış oluruz.

Şu an benim yaptığım gibi uzun teorik cümlelerle izah etmeye çalışırız, geçmiş örneklerle çelişkilerini ispatlamaya çalışırız, olabilecek tehlikelerin varsayımlarını tartışırız, detayda boğuluruz ve unuturuz söylemeyi: Kral Çıplak.

Bu hafta gündemine bakalım: Diamond Tema-Asrın Tok tartışması (bence münazara), Adalar’da toplu taşım aracına karşı halkın tepkisi, Kurban Bayramı.

Hepsi için taktiksiz, dolambaçsız yazacağım fikrimi, çünkü fikir hürriyeti...

Diamond Tema’nın din gibi bir dogmaya karşı açtığı bilgi ve belagat yüklü savaşında nasıl olup da ‘vatanseverlik’ kisvesine büründürülmüş diğer bir dogmaya kapıldığını anlamakta zorlansam da aynı hataya düşmeden, gerçekliği, onu savunanın hakikati üzerinden zafiyete uğratmadan savunacağım. Şeriata karşı olmak bir haktır. Bu, kimsenin inanç özgürlüğüne hakaret olarak ele alınamaz. Tarihsel, felsefi, sosyolojik bir vesile bilimsel tartışma sonucundan hiçbir tutukluluk, gözaltı vs. gibi bir yaptırım söz konusu olamaz. Din, ona inanmayan için kutsal olmak zorunda değil, her tür eleştiriye açık olmalı. Dünya dinler tarihine bakıldığında, öyle çok ve farklı inanç var ki inanmayan için İslamiyet, Budizm’den, Hinduizm’den neden tartışma aşamasında farklı ele alınmak zorunda olsun?

Eğer bugün, kavgasız, hakaretsiz, ses yükseltilmeden süregiden, bir şeriatçı ve bir ateist arasındaki tartışma sebebi ile ateist olan hakkında yargı yolu açılıyorsa, bu şeriatın çoktan geldiğinin hatırlatmasından, malumun yeniden ilanımdan başka bir şey değil.

O münazarayı izleyen her 10 kişiden 9’unun ateistin doğru argümanlarına, verdiği tarihsel örneklere ve bilimsel verilere ikna olma ihtimali yüzünden bu baskı ile karşılaştığını tahmin etmemek için aptal olmak gerek.

Aynı şekilde, bu ülkede, dinin ne amaçla nasıl bir güç haline getirildiğini ortaya çıkaran pek çok aydının öldürülme şekillerini, faillerinin hâlâ meçhul olduğunu hatırlayıp bunun genç bir adam için hayati bir tehlikeye dönüşebileceğini göz ardı ederek klasik bir sosyal medya gündemi gibi görmek de affınıza mağruren bir diğer büyük aptallık olacaktır.

Anayasa’ya göre ülke laik ve demokratik bir cumhuriyet. Bu hadise bize fiili şeri kararlar karşısında bu çok eleştirdiğimiz darbe Anayasa’sını dahi bu koşullarda bu iktidarla tartışmamak gereğini hatırlatmalı.

Diamond Tema’nın hakkını savunmak için tüm politik doğruculuk sınavlarınızdan geçmesi, birileri istiyor diye milliyetçi, diğerleri istiyor diye vegan olmasına gerek yok.

Hak haktır, sözlerindeki gerçeklik sizde hakikate dönüşür ya da dönüşmez ancak ortadaki hukuksuzluk objektif şekilde gerçek. Buna, söyleyenin kimlikleri, kişiliği, tavrı üzerinden şerh konulmaz. Karşıt görüşü savunanı ele alışınızda kişisel yaşamındaki çelişkileri ortaya koymanın somut gerçeğe pek faydası olmayacaktır, olsa olsa gerçeğin hakikate dönüşümünde yine kişi üzerinden fazla bir öznelleştirme olur. Karşıt görüşü kimin savunduğu, özel hayatında nasıl bir insan olduğu ayrı konu. Gerçek tartışma şudur ki laik, demokratik bir ülkede şeriat için örgütlenmek aslında anayasal düzeni bozmak amacının ta kendisi midir sadece fikir hürriyeti midir?

Aynı şekilde Adalar halkının hakkını savunmada gelir düzeyi yüksek, konforuna düşkün, kaymak tabakanın ponçik dertleri gözüyle görüp alay edenler, kendi dogmalarında boğulduklarının ve hak savunmanın gerçekliğinden çoktan kopmuş olduklarının farkında olsunlar dilerim.

Orada gözaltına alınan, direnen Ada halkından pek çok sima, klavye aktivistlerinin karşılaşma şansı bulamadığı hak mücadelesinden de tanıdıktır ama bu savunuyu onlar adına yapmaktan dahi hicap duyarım.

Halk, pek çok haklı sebeple o otobüsleri yaşam alanında istemiyor. Bu bir hak, belediyenin tavrı yanlış. Hakkı savunanlara kendi hakikati üzerinden biçtiği gömlek sebebiyle gerçeği görmez olanlar yeniden düşünsün.

Öte yandan yarın, trafik konuşulacak yine, birleştirilmiş bir tatilin sonuna gelindi, geçmiş bayram kutlu oldu.

Yıl 2024; dünya iklim kriziyle mücadele ediyor, bunda endüstriyel hayvancılık da bir başlık. Dünyada en yükselen akımlardan biri vegan ve vejetaryenlik.

Biz hâlâ köy meydanında, çiftlik avlusunda, sokak kenarında, ev balkonunda, şehrin, ilçenin, köyün su kanallarından, mazgallarından kan akıta akıta hayvan boğazlıyoruz, dualar eşliğinde bir canlının şah damarına keskin bıçaklar vurup, bacağından delik açıp üfleyip şişirip yumrukla derisini soyuyoruz. Çocuklar görüyor, insanlar izliyor.

Taze etler tepsilerde titriyor, her yer ceset kokuyor, sıcakta kan kokusu yayılıyor. 

Bu; Antik Çağ’daki Tanrılar kurban istiyor kafası modern dünyada bizim bir utancımız değil mi hâlâ?

Diyecekler bu bizim yoksulu doyurmak için örfümüz, adetimiz. Daha bu bayram, kurban kesim alanında sakatatları almak isteyen adama zabıta müdahale edince adam gururundan kendini astı. Torunlarına et yediremiyormuş nicedir, bari bumbar yaparız demiş. Sakatatı bile esirgemişler işte.

Çoğunun da yoksula yaklaşımı bu genelde, antrikotu, kavurması kendine, yıkamaya çok üşenirse belki işkembesini, bağırsağını bir yoksula verir, gece de rahat yatar, keskin bıçak indi 250 bin TL karşılığı bir dananın boynuna diye. Farz, sünnet, caiz, sevap, hayırlı işler, Allah kabul etsin…

Nedense empatide çok zorlanıyor bir kesim, illa yaşaması gerekiyor anlaması için, onda da hep 180 derece tersten anlıyor.

Açın halinden anlasın diye oruç tutar bütün gün, gider oruç tutmayanı dövmeye, kesmeye kalkar, hakarete boğar. Hiç düşünmez aç toktan böyle soracaksa hesabı, bir anda o müstakil, varaklı yalısını ve 4x4 aracını bırakıp, fabrika anahtarını işçilere teslim edip acilen kendi kaçmalı. Kim hâlâ açın halinden anlamak için tutuyor orucu acaba? Gören göz ikna edici olmuyor mu? Yoksulun her günü oruçla geçmiyor mu?

Din buyurdu diye, birilerinin kutsalı diye şiddeti, ayrımcılığı, dayatmaları ve vahşilikleri normal kabul etmek zorunda değiliz. Her şeyi tartışabiliriz, tartışmanın bir üslubu vardır.

Bir hakkı tüm gerçekliği ile savunmak için hakkı yenenin tüm politik doğruculuk sınavlarından tam notla geçmesi de gerekmiyor.

Hakikatiniz ne kadar yakın gerçeğe? Herkesin hassas terazide tartması dileğiyle...

Bu bayram tam olmadı sanki, hep bir yüzümüzün güleceği gelecek bayramlara...

E-gazeteye abone olan okurlarımıza kitap hediye ediyoruz
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa