21 Haziran 2024 17:53

Gelsenkirchen kâbusu 2!

Tren bekleyen kalabalık

Fotoğraf: Volkan Ağır

Paylaş

Kaçırdığımı düşündüğüm trenin gecikmesi işime gelmişti. Bu tür aksamalar böyle hoş tesadüflere neden olsa da günlük yaşamlarında aynı hatları kullananlar için çileye dönüşebiliyordu. Normal şartlarda 20 dakika sürebilecek bir yolculuk 50 dakikaya çıkabiliyordu. Ama şu dönemde de hayat normal akmıyordu Almanya'da. Her halükarda şunu da eklemek gerekir ki, gecikmeler 'Deutsche Bahn'da bir gelenektir. 

Dortmund yönüne giden ve oldukça boş gelen trende yerimi aldım. İtalyan ve İspanyol taraftarlar karışık, kol kola, yan yana seyahat ediyordu. Slovenya-Sırbistan maçını feda etmiştim bugün. İngiltere-Danimarka maçında olanları ise trende takip ediyordum. Erken gelen gol İngiltere için iyiye işaretti. Harry Kane atmış takımını öne geçirmişti. Danimarka ise devre bitmeden turnuvanın en güzel gollerinden birini atarak beraberliği yakalamıştı. Bütün bunlar olurken ben Gelsenkirchen'e varmış Veltins Arena'ya giden ve yine kapasitesi düşük şehir içi trene binmiş stada ulaşmak üzereydim. Bir İspanyol'un yanına oturmuştum. Sokakta yürüyen İskoçları görünce ikimiz de aynı tepkiyi verdik ve sohbet açıldı. Almanya'da yaşıyormuş, Madrid doğumlu olmasına karşın hiç sevmiyormuş Real'i, “Küçük bir şehrin takımını tutuyorum Valencia. Belki bilmezsin” dedi. “Olur mu ya! Mehmet Topal oynadı orada. Claudio Lopez'in hastasıyım. Juan Mata da Galatasaray'daydı en son. Senin efsanen benim efsanem” diyerek muhabbeti koyulaştırdım. İspanyolca hocam da Valencialıydı. Turnuvadaki ilk maçına geliyormuş. “Benimki altı oldu. Hepsine bir de video çekiyorum. Youtube kanalımda yayınlıyorum” derken Schalke 04 taraftarlarının toplanma lokalinin önünden geçiyorduk. Binanın bir katında İspanya, bir katında İtalya bayrağı asılıydı.

Biraz yanındaki bir binaya ise boydan boya Gelsenkirchen doğumlu Almanya milli takım kaptanı İlkay Gündoğan'ın afişi asılıyordu. Üstündeki birleştirici mesaj da dikkat çekiciydi. Bir şeyler değişiyordu bu ülkede. Futbol bu işe yarıyorsa ne ala!

İtalya-İspanya maçına iki saat kalmış, İngiltere-Danimarka maçının ise ikinci yarısı oynanıyordu. Medya odasında izlemeye koyuldum maçı. İngiltere oyuncu değişiklikleriyle sıradan bir orta sıra Premier Lig takımına dönmüştü. Eze, Bowen, Atkins bir arada olunca bana bunu hissettiriyordu. Karşısındaki takımda da Premier Lig oyuncuları, hatta belki de daha iyi ve tecrübeli olanları ağırlıktaydı. Formaları bir kenara koyup böyle düşündüğünüzde, ikinci maçların ruhunun yansımasıyla birlikte sıkıcı bir 1-1'lik oyun izliyorduk. İki takım da gruptaki diğer karşılaşmanın skorunu bilmenin etkisiyle biraz ciddiyetten uzaktı. İngiltere savunmasının geride pas yapamaması, Danimarka'nın rakibin yaptığı hatalarını değerlendirememesini başka türlü gerekçelendiremiyorum. Alan razı, veren razı bir mücadelenin sonunda grupta ilk iki sırayı alarak tamamladı günü iki takım.

İspanya takımı Karol G ve Shakira ile maça ısınıyordu. İtalyanlar ise kadro sayılırken taraftarlarının her oyuncunun ardından Şenol Güneş'i haklı çıkarırcasına coşkuyla haykırarak destek vermesiyle mücadeleye hazırlanıyordu. İlk maçlarını kazanan iki takımın mücadelesi de beraberliğe kitlenecek mi bilemiyorum ve ummuyorum da. İki takımın da kadrosu, turnuva tecrübesi açısından birbirine yakın denebilir. Yine de iki takımdan İtalya, 2023'te Uluslar Ligi yarı finali oynadıkları maça göre altı farklı oyuncuyla sahaya çıktı. İspanya daha fazla beraber oynamış oyunculardan kuruluydu.

NICO WILLIAMS'IN MAÇI

Kronometre 1:25'i gösterdiğinde Pedri kafa vuruşuyla ilk tehlikeyi yaratmıştı maçtaki ama Donnaruma gole izin vermedi. Nico Williams, İtalya’nın sağ kanadını çok rahat kullanıyor, ceza sahası içinde tehlikeler yaratıyordu. 10'uncu dakika dolarken Pedri orta sahada kapılan topu hızlıca rakip yarı alana getirdi. Morata solda buluştuğu topu keskin bir hamleyle sağına çektikten sonra sert pasıyla Nico Williams'ı topla buluşturdu. Nico kafa vuruşuyla gole sadece yaklaşabildi. İtalyanlar derin bir oh çekti. İtalyanların sağ bekini her denemesinde geçiyordu Nico. Di Lorenzo en zor maçlarından birini yaşıyordu. 21'inci dakikada ilk defa çok tehlikeli geliyordu İtalya. Sola sarkıtabildikleri topta Di Marco'nun ceza sahasına girerek verdiği paralel pası bir takım arkadaşıyla buluşmadı.

Boğalar hücuma geçti sonrasında. Fabian Ruiz'in ceza sahasına driplinglerle getirdiği top Morata'nın ayağında kaldı. Dar açıya inerek sağdan yaptığı vuruşta Donnaruma kalesini yine gole kapadı. İspanya hücum frekansını arttırıyordu. Fabian Ruiz turnuvada uzaktan atılan gollere birini daha eklemek niyetindeydi. Donnaruma ise devleşmek!  28'de Carvajal'in sağ kanattan verdiği pasta Rodri'nin uzaktan şutu Bastoni'den dönmüştü. İtalya'nın sorunu orta sahalarının çok kolay geçit vermesiydi. Kapılan ikinci topları Pedri ve Ruiz topluyor ve Morata'yla birlikte driplinglerle çok iyi ileri taşıyordu. Şu dakikaya kadar İspanya Lamine Yamal'la topu buluşturma konusunda pek girişimde bulunmamıştı. Devrede son 10 dakikaya girilirken Nico Williams ile Di Lorenzo yine karşı karşıyaydı. Di Lorenzo rakibini ancak faulle durdurabilmişti. İspanya Nico'yu buluşturduğu toplarda hücumlarını sürdürüyordu. Pedri'ye verdiği topuk pasıyla başlayan hücum harikaydı. Ama İtalya defansında Bastoni kritik bir müdahale ile Pedri'ye geçit vermemişti. İlk yarı golsüz sonlanırken İspanyollar rakiplerinin iki katı oranda topla oynarak soyunma odasına giriyordu. 45 dakika boyunca İspanyollar İtalyanlara “Hellas Verona” muamelesi yapmıştı adeta.

İtalya'nın ikinci yarı bir şeyler yapması gerekliydi orta sahadaki sorunu çözmesi için. Jorginho ve Frattesi çıkıyor Cambiasso ve Cristante giriyordu. İspanya baskılı oyununa devam ediyordu. 51'inci dakikada Scamacca topuğuyla meşin yuvarlağı öyle bir alıyordu ki sırtı dönük olan kaleye yüzünü dönerken iki rakibinden de topu söküveriyordu. Barella'ya basını doğru aktaramayınca yanımdaki İnter Milan şapkalı meslektaşım çıldırdı. Devamında İspanya'da Pedri, Cucurella'nın pasında golle burun buruna geldi. Top direği sıyırdı geçti.

SPALETTİ'NİN ŞAŞIRTAN DI LORENZO İNADI

İtalya defanstan top çıkarıp oyun kurmakta da zorlanıyordu. Kaptığı toplardan birinde bu sefer de uzaktan şansını deneyen Pedri'ydi. Nico Williams ve Di Lorenzo bir kez daha karşı karşıyaydı. Nico iki bilek hareketiyle rakibini yine zora soktu ve kendi önünü açtı. Çabuk bilekleri sayesinde sol çizgiye indiğinde önünde topu ortaya çevirecek alanı kendisine yaratmıştı. Pasına Alvaro Morata kafasıyla hafifçe dokununca Donnaruma'nın da Calafiori'nin de dengesi bozuldu. Aynı şekilde maçtaki skor dengesi de bozularak heyecanın artması anlamına geliyordu. İspanyol taraflar her pası bir 'Ole' ile karşılayarak havaya girmişti. Golden sonra İtalyanlar topla daha fazla oynama imkanı buluyordu. Cristante sağdan getirdiği topta İtalyanlar için ikinci yarıdaki en tehlikeli aksiyonu yaratmıştı. Ama altıpasta arkadaşlarını topla buluşturamadı. İtalya belli ki kaptıkları toplarla hücum yaratmak üzerine daha fazla çalışmıştı. Ama Nico Williams'a pek çalışmamışlardı belli ki. 71'inci dakikada Di Lorenzo'yu ekarte etmekte zorlanmayan Nico, sağ çaprazdan çıkardığı şutta top direkten dönüyordu. Maç boyunca etkili olmakta zorlanan Lamine Yamal yerini Ferran Torres'e bırakmıştı. Maçın iyi oyuncularından Pedri de yerini Alex Baena'ya bıraktı. İtalya da yaptığı değişikliklerle cevap vermek istedi ancak yedek kulübesinden gelenler yeterli reaksiyonu veremiyorlardı. İspanya'da destek kuvvetlerden Ayoze Perez, Nico Williams'tan aldığı görevi sürdürüyordu. Di Lorenzo'yu arka arkaya iki pozisyonda da zor durumda bırakan Perez, gole de çok yaklaşıyordu son dakikalarda. Donnaruma da izin vermemekte kararlıydı. Turnuvadaki kurtarış rekorunu kırdıktan sonra “Golü de ben mi atayım!” isyanı da dahil olmak üzere son köşe vuruşunda rakip ceza sahasına bile girmişti. İtalya adına skoru 1-0'da tutmaktan fazlasını yapamamıştı maçtaki bu son ataktaki hamlesiyle. Şu kadar söylemek gerekir ki, bir İtalya milli takımının 10 numarası Lorenzo Pellegrini olamaz. Olduğu sürece de İtalya başarılı olamaz.

Gelsenkirchen'den Köln'e dönüş yolculuğu bekliyordu beni. İngiltere-Sırbistan maçından sonraki gibi bir facia yaşama endişesiyle yürüyordum sessiz ve düşünceli. Alman medyasına konuşan organizasyon sorumluları Gelsenkirchen'de yaşananlardan ders çıkardıklarını ve o günkü yaşananların tekrarlanmayacağını umduğu açıklamalar yaparken, “Arabayla gelenlerin sayısının çok olacağını umduğunu” ekliyordu. Sahaya gelirken tek vagonlu şehir içi hatla gelmemizden ötürü içimde bazı kötü hisler doğmuştu. Korktuğumun başına gelmemesi için yine erken çıkmıştım. Bu sefer biraz daha şanslıydım. Gelsenkirchen ana istasyona giden üçüncü trene binebilmiştim. Ana istasyona vardığımızda bekleyen kalabalığa karıştık. Direkt Köln'e giden trene 30 dakika gecikmeli de olsa bindiğimde eve saat 02.00'den önce varabilmek bir başarı olarak kayıtlara geçecekti nezdimde. Sosyal medyaya baktığımda ise Gelsenkirchen'den dönüş kâbusu İngiltere-Sırbistan maçındakinden farksız devam ediyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa