23 Haziran 2024 04:47

Temmuz mücadelesinin eşiğinde ‘normalleşme’ sürecine işçi sınıfı gözüyle bakmak

Asgari ücret eyleminde döviz taşıyan bir kadın işçi

Fotoğraf: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Asgari ücrete temmuz ayında zam yapılması için yükseltilen örgütlü ses yurt genelinde yaygınlaşırken, CHP Genel Başkanı Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaretiyle başlattığı “normalleşme/yumuşama” süreci Kurban Bayramı tatilinin haber eksikliği çekilen günlerinde olması gerekenden daha geniş bir yer tuttu.

Gelinen noktada MHP Lideri Bahçeli’nin yüzüklü eliyle dosya tuttuğu fotoğrafla ve sert demeçleriyle gösterdiği tepki sonuca ulaşmış görünüyor. Erdoğan’ın Bahçeli'nin açıklamalarına ilişkin söylediği şu sözler, Bahçeli’nin restine karşı alttan aldığını ve ana muhalefetle olan ilişkisinde eskiye döndüğünü tescilliyor: “Konuyu bu şekilde kapatmış olması gayet isabetlidir.”

Erdoğan’ın İYİ Parti Eski Genel Başkanı Akşener’le görüşmesi ve CHP Genel Başkanı Özel’le yürüttüğü görüşmeler pek çok siyasetçi ve yorumcu tarafından Cumhur İttifakının dağılışının başlangıcı olarak değerlendirilmişti. Ancak Erdoğan’ın Bahçeli’yi takdir eden yorumundan anlaşıldığı üzere Cumhur İttifakı yoluna devam ediyor.

Siyasetin gündemini içi boş ‘normalleşme/yumuşama’ tartışmaları işgal etmişken, sendikalar ve muhalefet yüksek enflasyon ortamında insanca yaşam için temmuz ayında asgari ücrete zam yapılması gerektiğini her geçen gün daha yüksek sesle ifade ediyor. Buna karşılık, Adalet ve Kalkınma Partisinin geçen hafta basına yansıyan seçimsiz geçecek önümüzdeki dört yıl için hazırladığı ‘üç ayaklı yeni iletişim stratejisi’, iktidarın ücret pazarlıkları dahil olmak üzere algı yönetimi ve gündem belirleme faaliyetinin de yoğunlaşarak süreceğini gösteriyor.

***

Aslında ana muhalefet liderini kendisine verilen dilekçeleri iktidara yönlendiren bir “şikayet masası memuru”na dönüştüren bu tuhaf sürecin ölü doğuşu, CHP’nin ‘normalleşme’ dediğini iktidarın ‘yumuşama’ olarak tanımlamasından, bu kavramların nesnel ölçütlere dayandırılmayışından ve Hakkâri’de kayyum politikasının tekrar uygulamaya konulmasından belliydi.

Ancak tüm bu işaretlere rağmen “normalleşme/yumuşama”nın başladığı iddia edilen dönemde Cumhur İttifakını ayakta tutan ve seçmen tabanını konsolide etmeyi sağlayan ‘akçalı paylaşım’ modelinin hesaba katılmayışı bu sürecin hatalı okunuşunun temel nedenlerinden biri oldu. Erdoğan rejiminin kendi seçmen tabanına yönelik kayırmacı politikalarını eleştiren, rant üretmeye yönelik ihale süreçlerini yakından izleyen ve eleştirel bir tutum takınan gazetecilerin dahi “normalleşme/yumuşama” sürecini ittifak ortaklarının ekonomik ve bürokratik çıkarları yerine liderlerin kişisel tercih ve eğilimleri üzerinden tartışması, bahsi geçen apolitik okumaların yolunu açtı.

Oysa normalleşme arayışının sadece niyet ve söyleme değil eylem ve uygulamaya bakılarak değerlendirilmesi gerekliliğini, ülkemizde yaşanan açlık ve sefalet düzeyi ile bu düzeni ayakta tutan hukuk düzeninin uğursuz paralelliği açıkça göstermekteydi. Sonuç olarak CHP’nin gölge bakanları görevdeki bakanlarla görüşecek olsa dahi süreçten beklentileri yüksek tutmak için bir neden yok. İktidar döneminde ekonomiyi krize sürükleyen, emekçilere görünmeyen vergiler ödettiren enflasyona rekor kırdırtan, halkı derin yoksullukla karşı karşıya bırakan Erdoğan rejiminden umutlu olmak için neden yok.

Temmuz mücadelesi yaklaşırken, sermaye-patron rejiminin ‘normal’i ile emekçilerin ‘normal’inin aynı şey olmadığını bilenler, “normalleşme/yumuşama” denilen söylemi ciddiye almıyor ve krizin faturasının Erdoğan rejimince zenginleştirilen kesimlere ödetileceği konusunda umutlanmıyor. Fiyat artışları dur durak bilmezken asgari ücretin ve emekli maaşlarının artırılması talepleri duymazlıktan geliniyor. Daha da ağırlaştırılacağı işareti verilen adaletsiz vergiler ve dur durak bilmeyen talan politikaları emekçilerin yükünün eğer mücadele edilmezse eksilmek bir yana daha da artacağını gösteriyor.

***

“Normalleşme/yumuşama” arayışı olarak tanımlanan dönem sosyalist kesimlere de tutulan bir ayna oldu ve bu aynadaki suretimizle, bıkmadan hesaplaşmamız gerekiyor. Birileri modası geçmiş bulsa da ayağımızı yere sağlam basıp sınıf mücadelesi çerçevesi içinden bakmaktan vazgeçmemek gerekiyor.

İçinden geçtiğimiz Erdoğan rejimi yılları, pek çok alanda çürümeyi beraberinde getirdi. Çürümenin yaygınlığı ve derinliğini sadece toplumun belli bir kesimiyle sınırlı olarak düşünmek mümkün değil. Sol-sosyalist ortamlarda da önemli olanın değerli olanın yerine geçtiği, güncelin tarihsel olanı gölgelediği, ilkesel duruşun geri kafalılık olarak yorumlandığı, konforlu unutuşların gerçekçiliğin önüne geçtiği durumlar sıkça yaşanıyor.

31 Mart seçimi sonuçlarını abartarak, “normalleşme/yumuşama” sürecinden yükselen değerlere doğru savrulmaktan sakınmadan umutlananları bu çerçeve içinde değerlendirmekte fayda var.

Neoliberal saldırı altında sol ve sosyalistlerin kendi sağı ile yakınlaştığı bir dönem sonrasında Avrupa’da “popülist” diye tanımlanan faşist-faşizan partilerin ciddi bir yükselişe geçtiğini, ülkelerinin hükümetlerine ortak olduğunu görüyoruz. Yanı başımızdaki bu hazin tabloyu unutmadan “normalleşme/yumuşama” iyimserliklerine kapılmadan, siyasal alanda etkili değiliz gerekçesiyle başta temmuz zamları olmak üzere doğru bildiğimizi yüksek sesle ifade etmekten kaçınmamak ve mücadelede yer almak gerekiyor. Mücadelenin kızışacağı temmuz ayı yaklaşırken, sosyalistlerin kitlesel tabanı ile orantılı olmayan etkisinin farkında olarak cesaretle konuşması bir ödev olarak önümüzde duruyor.

Siyasal iktidarın ‘söylem çalışma grupları’ mevsiminde, CHP yanlısı kanallarda mikrofon tutulan sosyalist yorumcuların bir yandan kendisine “normalleşme/yumuşama” üzerine sorulan soruyu düzeltmesi, diğer yandan temmuzda yapılacak zamların bir zorunluluk olduğunu vurgulayarak işçi sınıfının gündeminin sermayenin gündeminden farkını vurgulaması bu konuda atılacak adımlardan biri olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa