25 Haziran 2024 05:00

Batı çıpası ve Erdoğan’ın rotası

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bayram tatilinin ardından Türkiye’yi iç politikada olduğu gibi dış politikada da sıcak günler bekliyor. Bir yandan işçilerin yüksek enflasyon karşısında eriyen asgari ücrete temmuz zammı yapılması talebi ve öte yandan hükümetin işçi ve emekçilerin sırtındaki vergi yükünü artırmayı hedeflediği yeni vergi düzenlemesi iç politikanın en sıcak gündemini oluşturacak. Dış politikada ise dikkatler Erdoğan’ın 3-4 Temmuz’da Astana’da Putin ile yapacağı görüşme ve ardından da 9-11 Temmuz tarihleri arasında katılacağı NATO liderler zirvesinde olacak.

Erdoğan’ın Astana’da Putin ile yapacağı görüşme, son dönemlerde giderek daha sorunlu hale gelen Türkiye-Rusya ilişkilerinin gidişatı bakımından önem taşıyor.

Daha önce Türkiye’ye yapacağı açıklanan ziyaretle ilgili belirsizlik devam ederken Putin’in Erdoğan’la görüşmek için Astana’da yapılacak Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısını işaret etmesi, aslında Erdoğan iktidarının ABD-NATO ekseninde ardı sıra attığı adımlara karşı bir tutum olarak da anlam kazanıyor. Nitekim haziran ayı başlarında St. Petersburg Uluslararası Ekonomik Forumu (SPIEF) kapsamında dünyanın önde gelen haber ajanslarıyla bir araya gelen Putin, Türkiye’deki iktidarın Batılı emperyalistlerden hibe ve kredi almaya çalıştığına dikkat çekerek “Bu muhtemelen kötü bir şey değil ama eğer Rusya ile ticari ve ekonomik ilişkilerin kısıtlanmasıyla bağlantılı olursa, o zaman Türk ekonomisinin kazancından çok kaybı olur” sözleriyle Erdoğan iktidarının bu yönelimine karşı üstü kapalı bir şekilde tehditte bulunmuştu.

Kuşkusuz Putin yönetimi, Türkiye’nin Rusya’ya yönelik ambargoya katılmamış olmasını değerli buluyor ve bu temelde hem enerji ve hem de ticari alandaki iş birliğinin devam ettirilmesini istiyor. Ancak öte yandan da son dönemlerde NATO içindeki pozisyonundan ExxonMobil ile enerji anlaşmasına kadar Erdoğan yönetiminin kendini Batılı emperyalistlerin politik eksenine daha fazla bağlayan adımlarını da görüyor.

Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerde Suriye sahasındaki iş birliğinin önemli bir rol oynadığı düşünüldüğünde, Putin-Erdoğan görüşmesinde bu konuda yeni pazarlıkların gündeme gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Erdoğan yönetimi özellikle ekonomik alandaki saldırılarına karşı işçi sınıfı ve emekçi halk kesimlerinde oluşacak hoşnutsuzluğu dizginlemek ve başta yeni anayasa konusu olmak üzere iç politikayı dizayn etmek için Kürt sorununu kullanmayı amaçlıyor. Kayyum politikasındaki ısrar ve Rojava’da yapılacak yerel seçimlere karşı operasyon tehdidi bu yönelimi açıkça ortaya koyuyor.

Bilindiği gibi Rojava’da yapılacak yerel seçimler konusunda bir geri adım (seçimlerin ertelenmesi) atılmış olmasına rağmen Erdoğan yönetimi ile Suriye Demokratik Güçleriyle (SDG) iş birliğini sürdüren ABD arasındaki anlaşmazlıklar devam ediyor. Bu temelde Erdoğan ve Putin arasında yapılacak görüşmede, Türkiye ve Suriye yönetimi arasındaki ilişkilerin ‘normalleştirilmesi’ ve bunun üzerinden Suriye Kürtleri üzerindeki baskı ve tehdidin büyütülmesinin masada olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Ancak Erdoğan’ın ‘Doğu’da Putin ile yeni manevra arayışının sınırlarının anlaşılması için ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake’in geçtiğimiz günlerde söylediği “Türkiye’nin Batı’ya güçlü bir şekilde çıpalanmış olduğu” sözlerine dikkat çekmek gerekiyor.

Flake, Reuters’ta yayımlanan röportajında Türkiye’nin Rusya ile olan ticari ve enerji bağlarına rağmen “Ukrayna’daki savaşın Ankara’nın NATO’ya ve Batı’ya olan bağlılığını gösterdiğini” ve “Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklığın hiç bugün olduğu kadar güçlü olmadığını” söylemişti.

NATO’nun 75. yıl dönümünde 9-11 Temmuz tarihleri arasında ABD’de düzenlenecek NATO liderler zirvesi öncesinde yapılan açıklamalara ve atılan adımlara bakınca Flake’in haksız olmadığını söylemek gerekiyor.

Üyelerinin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) en az yüzde 2’sini “savunma” harcamaları için kullanması konusunda NATO tarafından yapılan açıklamada Türkiye, bu hedefi tutturan ve “savunmaya” en fazla kaynak harcayan 6. NATO üyesi ülke oldu. Yine geçtiğimiz günlerde Brüksel’de yapılan ve Türkiye’yi Savunma Bakanı Yaşar Güler’in temsil ettiği NATO savunma bakanları toplantısından Ukrayna’ya silah temini konusunda NATO’nun daha fazla rol üstlenmesi kararı çıkmıştı. Öte yandan 15-16 Haziran’da İsviçre’de yapılan ama Rusya’nın davet edilmediği ve Çin’in katılmadığı ‘Ukrayna barış zirvesi’nin sonuç bildirgesinde de “Rus işgalinin kınanması ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü” yönündeki kararların altına imza atan ülkeler arasında toplantıda Dışişleri Bakanı Fidan tarafından temsil edilen Türkiye de vardı.

Erdoğan, bölgede (Ortadoğu) yeni roller üstlenmek ve Batılı emperyalistlerin finans merkezlerinin kredi musluklarının açılması için uzun zamandır ABD Başkanı Biden ile görüşmek istiyor. Ancak işi ağırdan alan Biden’ın 9-11 Temmuz arasında yapılacak ve Rusya ile Çin’e karşı yeni kararlar alınması beklenen NATO liderler zirvesinde Erdoğan’ın önüne yeni ödevler koyması da kaçınılmaz görünüyor.

Erdoğan iktidarı bir yandan Batı çıpasının gemisinin hareket alanını ciddi biçimde sınırlaması ve öte yandan Rusya’ya karşı atacağı herhangi bir adımın kendisini bölgede ciddi tehditlerle yüz yüze bırakması gerçeğiyle karşı karşıya bulunuyor. “Stratejik özerklik” safsatasıyla pazarlanmaya çalışılan politikanın emperyalist güçler karşısında ülkeyi getirdiği yer burasıdır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa