26 Haziran 2024 03:33

Bayram ertesi notları

TBMM

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Uzun bir bayram tatiliydi. Hemen söyleyeyim ne bayramları severim ne de tatillerini. Hele de hayvanların katledildiği bir günü bayram diye kabullenmek iyice bir saçmalık. Bayram sonrasının trafik bilançosu eski yılları hiç aratmıyor. İçişleri Bakanlığının ciddi tedbirlerine rağmen bu yıl da çok sayıda yurttaşımız trafik kazalarında öldü. 100’ü aşkın yaralı da hastanelerde tedavi görüyor. “Bayram sonrası ne var ne yok” diye diğer haberlere göz atıyorum. Hac için Mekke’ye giden hacı adayları 1000’den fazlası aşırı sıcaklardan can vermiş. Onu da geçiyoruz, İsrail’in Filistin’e yaptığı bitip tükenmez saldırılarda ölenlerin sayısı her gün biraz daha artıyor. Hizbullah’ın İsrail’e verdiği zarardan ise özellikle bizim ülkenin medyası nedense sessiz. Bizim topraklarda şiddet biter mi? Gazetecilere ölümle tehdit, birtakım Vandalların rakip siyasetçileri döverek hastanelik etmeleri artık sıradan olaylar haline geldi. Bu arada sermayenin köle kapsamında çalıştırdığı iş cinayetlerinden ise kimsenin haberi olmuyor. İş kazaları sonucu hemen her gün 3-5 işçi ölüyor, madenlerde göçük altında kalıyor. Diyarbakır ve Mardin’de yangınlarla Kürt insanının iktidar tarafından tanınmadığı bir kez daha kanıtlandı. Bu yangın için Diyarbakır ve Mardin’e gelen hiçbir bakana tanık olmadım. Eğer benim gözümden kaçmışsa peşin peşin özür diliyorum. Yine haberlere dönüyorum, bu kez daha ilginç bir haber, camide toplanan cemaat çıkıp Burger King dükkanına saldırıyor, acaba niye? Pek merak ediyorum. Kısaca dostlar artık haber okumak da işkence haline geldi. Oysa ülkemizin çok ciddi sorunları var. Yeni bir eğitim dönemine girerken Milli Eğitim müfredatı doğru dürüst tartışılmıyor bile. Ana muhalefet partisinden bu konuda çıkışlar olması gerekir diye düşünüyorum. Yoksa siyasi normalleşme ayağına okul müfredatı da güme mi gidecek?

2012’de Türkiye ve Balkan ülkeleri medyası için Avrupa Konseyi bir toplantı düzenlemişti. Toplantının birinin moderatörü konuşmaları başlatırken şöyle demişti: “Polonya’nın komünizmle yönetildiği bir dönemden geçiyorduk. Halkın da beğenisini kazanan olağanüstü bir anayasamız vardı. Bu anayasaya dayanarak çıkarılmış yasalar da son derece nitelikliydi. Ama gelin görün ki uygulayıcılar o kadar kötüydü ki biz yine kendimizi demir parmaklıklar arkasında buluyorduk.”

Adamın sözleri ilginç, çok da gerçekçiydi. Şimdi ülkemizde de Anayasa çalışmaları sürüyor. Bakalım o uzun tatilden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi nasıl bir çalışma içine girecek. Bütün yasakları içine toplayan bir anayasa mı çıkacak yoksa yarım yasaklı bir anayasa mı? Biliyorsunuz Türkiye’de yasaksız bir dönem hiç yaşanmadı. Önce basına yasak koyarlar, sonra vatandaşların düşünceyi ifade özgürlüklerine. Ardından güzel sanatlara, sinemaya, tiyatroya, kıyafetimize kadar uzayan bir boyutu olabilir bu yasakların? Peki, bütün bunlara karşı sessiz çoğunluk hâlâ mı uyumaya devam edecek? Hasılı ülkemde hal ve gidiş tuhaf. Hele şu bayram yorgunluğunu üzerimizden bir atalım da sonra yine konuşuruz.

Bu haftaki yazıyı da usta Şair, Çevirmen Cevat Çapan’ın sevdiğim bir şiiri ile bitirelim.

“Ten Akılla Buluşunca”

Eğer son menzilimizse gece, / yaşartıyorsa gözlerimizi rüzgar / masalların kırkıncı odasının / kapısında buluştuğumuzda / bir yaz yağmuru gibi ışırdı camlarda / içimizdeki ateş. / Gençtik, anılarla değil, / geleceğin düşleriyle esriktik, / coşkuyla sarmaş dolaş.

Öyle saatlerde, / kendi sessizliğini biriktirirken uzakta orman, / bahçenin bir köşesinde susmuş, / denize bakan yaşlı adam / yavaşça aramıza karışır, / “Yolculuklara çıkın,” derdi, “korkmayın.” / Sanki her akşam yinelenen bir sahneydi bu çağrı / o gizemli oyunda.

İşte ten akılla buluşunca başlardı o uzun yolculuklar. / Gün olur dev dalgalarla boğuşurdu kimimiz, / kimimiz çöllerde yol alırdı susuz, / karlı dağları aşanlar / bağlık bahçelik düz ovalarda buluşurdu habersiz.

Tut ki sen Buda’dasın şimdi, ben de Peşte’de, / boz bulanık akan Tuna’yı seyrediyoruz ayrı kıyılardan. / Hani “Vakit biraz akşamdı” der ya Turgut / Büyük Saat’inin üç yüz elli altıncı sayfasında, / işte öyle bir saatte, bir sabit kalem çıkar da cebinden, / ıslatıp kurumuş diline uzun bir mektup yaz bana, / haber ver geriye hiç dönmeyenlerden.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa