29 Haziran 2024 05:37

‘Türkiye barıştan neden bu kadar korkuyor?’

Gar önünde anma

Fotoğraf: Kübra Kırımlı/Evrensel

Paylaş

Türkiye tarihinde çok katliamlar, toplu kıyımlar vardır, her biri ocaklara ateş düşüren, onlarca canı yaşamdan kopartan, ülke tarihine kara bir leke olarak geçen...

Bu katliamlardan ikisi,  2 Temmuz Madımak Katliamı ve 10 Ekim Ankara Gar Katliamı.  İkisi de birbirine çok benzeyen, günler öncesinden yapılacağına ilişkin emareleri, uyarıları, istihbaratları olan ancak göz yumulan, hatta desteklenen iki katliam. Biri IŞİD diğeri aynı düşünce yapısındaki gerici güruh tarafından işlenen iki katliam… İkisinin yargılamasında da “adalet” gelmedi, “İnsanlığa karşı işlenmiş suç” olarak kabul edilmedi. Madımak Katliamı’nda firar eden, ad ve adresleri defalarca avukatlar tarafından mahkemeye sunulmasına rağmen bulunmayan, Türkiye’ye getirilmeyen sanıklar açısından zaman aşımına uğratıldı. 10 Ekim davasında bulunmayan sanıklar için de zaman aşımı tehdidi var ki, Türkiye’nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmeler “İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmaz” diyor.

*   *   *

104 kişinin canını alan, geride yüzlerce yaralı bırakan, 9 yıldır davası süren 10 Ekim Ankara Gar Katliamı… Çarşamba günü karar duruşması vardı, ancak 3 kez heyeti değişen, avukatların verdiği 35 talepten ancak 4’ü kabul edilen, taleplerinin hepsi “ret ret ret” diye geri çevrilen bir dava…

Davanın başından beri avukatların “IŞİD insanlığa karşı suç işlemiştir, bu katliam da insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmaz” yönündeki talepleri hep reddedildi. Avukatların tek tek bulduğu, mahkeme heyetine sunduğu deliller yok sayılıp, görmezden gelindi. Özellikle de kamu görevlilerinin dahli olduğu yönündeki somut delillere rağmen dosyaya konulmadı, tek bir kamu görevlisi hakkında yargılama yapılmadı.

İşte bu duruşmada da o nedenle avukatlar “Biz konuşmayacağız, sözü asıl sahiplerine, katılanlara bırakıyoruz” diyerek cüppelerini çıkardı, sözü ailelere, yaralı kurtulanlara, mitingi düzenleyenlere bıraktı.

Bir ilk olarak, mahkeme salonunda aileler tek tek söz aldı. Hem avukatların sözü kendilerine bırakması, hem her konuşmacının sonrasında salon adeta inledi alkış seslerinden. Katliamın nasıl işlendiğinden, devletin nasıl göz yumduğundan, hatta katillerin elini kolunu sallayarak başkentin göbeğine kadar nasıl getirildiklerinden, miting günü yaşananlardan, katliam sırasında olmayan polisin yaralıların üzerine gaz bombası atmasından, ambulansların engellenmesine kadar… Katliam günü ve yargılama sürecini içeren 9 yıl, kiminin gözyaşları içinde kiminin öfkeli, hesap soran sorgulamalarıyla yeniden yeniden anlatıldı.

Tüm anlatımlarda devletin, ülkeyi yönetenlerin, bu katliamda şu ya da bu şekilde eli olanların hesap vermesi istendi. “İnsanlığa karşı işlenmiş suç demek neden bu kadar zor, Türkiye yargısı buna neden bu kadar direniyor?” sorusu sürekli gündemde tutuldu.

Tek tek söz aldı anneler, babalar, kardeşler, eşler, miting katılımcıları, düzenleyiciler… O günü, devletin bilerek isteyerek bu katliama nasıl yol verdiğini tekrar tekrar anlattılar, SEGBİS’ten katılan katillerin ekrandan da olsa gözlerinin içine bakarak…

Salonda gün boyunca “Adalet istiyorum adalet, adalet, adalet” sözleri yankılandı. Öyle çok “adalet” istendi ki sanık avukatları da SEGBİS’ten katılan sanıklar da rahatsız oldu bundan. Sanıklar, ayrılmak söz kendilerine geldiğinde katılmak istediler ancak izin verilmedi.

Bir katılanın “Üzerinde ‘barış’ yazan pankart ile parçalanmış bedenlerin örtülmesinin adıdır 10 Ekim” dediği gibi bu ülkede barış istenmediği, yönetenler kaostan, çatışmadan beslendiği için sürekli katliamlar yaşandı, yaşanıyor adı 10 Ekim, Suruç,  Madımak ya da Maraş, Çorum olan…

Karar duruşmasında karar çıkmadı.  Aileler “Başka illerden, zor koşullarda geliyoruz, gidip gelemeyiz, burada da kalamayız” demeleri ve avukatların iki ay sonraya ertelenmesi taleplerine rağmen karar duruşması 1 Temmuz’a bırakıldı. Aileler “Biz gelemezsek lütfen Ankaralılar olarak salonu doldurun, bizim yerimizi boş bırakmayın, davaya sahip çıkın” çağrıları yaptı. Elbette şimdi Ankara’daki emek ve meslek örgütlerine demokratik kamuoyuna düşen görev pazartesi günü Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde olup bu davaya sahip çıkmaktır.

*   *   *

 Madımak Katliamı 31. yılında.  2 Temmuz 1993’te, canlı yayında 8 saat süren katliamda 12 yaşında Koray Kaya’nın da olduğu 33 can gitti, her biri geleceğin aydını olacak gençler, ülkenin aydınlık yüzü yazarlar, şairler, ozanlar… Geride onlarca bedeni, yüreği yaralılar bırakarak... İçlerindeki ateşin hiç sönmeyeceği gözü yaşlı, hâlâ “adalet” bekleyen aileler. Davada iki kez “zaman aşımı” uygulandı, Cumhurbaşkanı “Ülkemize hayırlı olsun” diye karşıladı bu da yetmedi elinde benzin bidonu otele ateş taşıyan bir katili “yaşlı” diye affetti.

"Fırat'ın kıyısında bir koyun kaybolsa bana sorun, devlet sorumludur” sözüyle bilinen, Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in “Vatandaşımız ile güvenlik güçleri karşı karşıya gelmedi”, Başbakan Çiller’in “Dışarıdaki vatandaşlara bir şey olmadı” diye sevindiği Madımak katliamı. Katillerin avukatlarının AKP’den milletvekili, bakan yapıldığı Madımak Katliamı…

Madımak’ta katledilenler, katliamın 31. yılında yine 2 Temmuz’da Madımak önünde ve Ankara’da miting alanında anılacaklar. Aileler, bu ülkenin aydınlık yüzleri sadece Madımak için değil, tüm ülke için “adalet” talebini yükseltecek. Aynı zamanda ÇEDES, yeni müfredat programı ile getirilmek istenen gerici eğitim politikalarına, tek adam yönetimine, baskı politikalarına, açlık ve yoksulluğa karşı da seslerini yükseltecekler.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa