30 Haziran 2024 04:31

Enerji üzerinden talan ve enerjik siyaset gerekliliği

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2015'te düzenlenen 6. Dünya Enerji Düzenleme Forumunda cumhuriyetin yüzüncü yılı olan 2023'te Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığını sonlandırmayı hedeflediklerini ileri sürmüştü: “Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmaya yönelik çalışmalar kapsamında, özelleştirmeler başta olmak üzere, devletin boşalttığı alanlarda özel sektörün aktif olması için gayret gösterdik.” (Fotoğraf: TCCB)

PAZAR
Paylaş

Adalet ve Kalkınma Partisi yönetimleri Türkiye’de toplumsal yaşamı, siyaset yapma biçimlerini ve ekonomik dinamikleri altüst etti. Bilinçaltında yeni rant alanları icat etmek, yandaşını zenginleştirmek ve seçmeni ekonomik çıkar sağlayarak ikna etmek olan bir siyasal akıl tozu dumana kattı. Bu dönemde, siyasal rıza üretimi süreçlerinde akçalı yöntemler açık ara öne geçirildi.

1980’ler, neoliberal politikaların etkisiyle özelleştirmelerin yoğun olarak yaşandığı bir dönemin başlangıcı olmuştu. Bu eğilimin ilk örneklerinden biri ‘kamu-özel iş birlikleri’ ve ‘özelleştirmeler’ şeklinde enerji alanında başladı. Elektrikte Türkiye Elektrik Kurumunun tekelinin kalkması, özellikle 1990’lardan itibaren dönemin iktidarına yakın aktörlerce bir yolsuzluk imkanına dönüştürüldü.

Bu dönemde özelleştirilen Çukurova ve Kepez Elektrik’in hisselerinin bir bölümünü alan Uzan Grubu, daha sonra küçük hissedarların hisselerini toplayarak kontrolü ele geçirdi. Çok geçmeden bu şirketlerin kaynaklarını kendi grubunun İmar Bankasına boşaltması sürece damgasını vurdu; sonrasını hatırlıyorsunuz, banka battı(!?), Uzan kardeşler başka bir ülkede refah içinde yaşamak üzere kaçtı. Sonradan şirket hesaplarında yapılan incelemelerde, yurttaşlara gönderilen elektrik faturalarının şişirildiği ve tesislere gereken bakımların yapılmadığı ortaya çıktı. Ancak, daha ucuz ve yaygın elektrik sunumu iddiasıyla başlatılan bu kötü deneyimden ders alınmadı. Bu dönemde gerçekleştirilen talanın izleyen yıllarda geliştirilerek model alındığı görüldü. Yakın geçmişte Isparta’nın kış ortasında saatlerce elektriksiz kalmasının sorumlusunun, gerekli bakım ve iyileştirme çalışmalarını zamanında yapmayan dağıtım şirketi olduğu biliniyor. Son olarak Diyarbakır Mardin arasında büyük bir alanın yanmasına, 15 kişinin hayatını kaybetmesine, sayısı henüz bilinmeyen binlerce hayvanın telef olmasına neden olan yangının da dağıtım şirketinin sorumluluğunda olan elektrik tellerinden kaynaklandığı bilirkişi raporunda belirtildi.

Adalet ve Kalkınma Partisi kontrolündeki yıllarda, uzunca bir süredir planlandığını düşündürten adımlarla, enerji sektörü istismara daha da açık hale getirildi. 2004 yılında TEDAŞ’ın özelleştirilmesiyle başlayan süreçte, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından geride kalan yerli yatırım ve devlet kontrolü altındaki enerji sektörünün yapısı ve dinamikleri darmadağın edildi. Torba yasalara eklenen maddelerle kurumlar parçalandı, faaliyet alanları bölünüp ihale madrabazlıklarına uygun hale getirildi. Elektriğin toptan fiyatının üç katı halktan tahsil edildi.

Yargıtayın ‘kayıp-kaçak ücretlerinin iptali’ kararlarına rağmen kayıp-kaçak bedellerinin tahsilatı sürdürüldü. Bazı dağıtım şirketlerinin yazılımları kırarak üretmediği elektriği satmış gibi gösterdiği görüldü. Kömür madenlerinin ruhsatları elektrik üretme şartıyla özel sektöre devredildi. Enerji sektörü iktidara yakın grupların garantili kazanç elde ettiği bir alan oldu.

Yurttaşlar kamu kurumlarıyla muhatap olduğunu zannederken, en yağmacı kapitalist ortamlarda bile dokunulmayan ve korunması gerektiği düşünülen enerji sektörü özelleştirmeye sonuna kadar açıldı. Petrol, doğal gaz ve nükleer enerji alanları da hükümete yakın sermaye gruplarının kârını gözeten öncelik sıraları içinde yönetildi. 

Bu kontrollü süreçte bir ayağı medya sektöründe olan ve siyasal sistemi ayakta tutmakta rol verilen yandaş sermaye palazlandırıldı. Süpermarket açar gibi enerji santralleri kurduruldu. Temiz enerji kılıfı altında verilen teşviklerle yeni zenginleşme ve sermaye aktarımı alanları üretildi. Özel sektör tekelleri fiyatları sürekli biçimde yukarı doğru çekti. Tarım alanlarını ve kıyıları koruma işlevli kısıtlayıcı hükümler etkisiz hale getirilerek binlerce zeytin ağacı sökülerek, dereler kurutularak yapılan santraller ortalığı kapladı. Dağıtımda daha önce bu alanda faaliyeti bulunmayan birkaç büyük şirket kelimenin tam anlamıyla tekelleşti.

***

Helen Thompson 2022 tarihli, “Disorder: Hard Times in the 21st Century-Kargaşa: 21. Yüzyılda Zor Zamanlar” başlığını taşıyan kitabında İkinci Büyük Paylaşım Savaşı sonrasında kurulan dünya düzeninin çöküşünü jeopolitik durum, uluslararası ekonomik düzen ve demokrasinin uluslararası düzlemde geldiği nokta üzerinden değerlendiriyor. Jeopolitik durumu değerlendirirken özellikle enerji konusuna odaklanıyor. Petrol ve doğal gaza erişim mücadelesinin, uluslararası düzenin kurulması, devam ettirilmesi ve nihayet zayıflaması sürecinde nasıl merkezi bir rol oynadığını gözler önüne seriyor.

Thompson’ın yorumunun anahtarı; fosil yakıtlar, daha genel bir tanımla enerji meselesi ve içinde yaşadığımız ‘zor zamanlar’ın tarihsel ve birbiriyle etkileşim halinde kökleri olduğu. 2016 yılından günümüze uzanan kesitin ekonomik, toplumsal ve siyasal şoklarının nedenlerini tartışırken, enerji alanında, ekonomik bölüşüm alanında ve siyasal alanda yaşanan bozulmanın birbirini nasıl beslediğine ve bir kargaşaya dönüştüğüne ışık tutuyor. Fosil yakıtlı enerji için sürdürülen kuralsız mücadelenin başlattığı ve daha uzunca bir süre bizimle kalacak çıkmazları gösteriyor. Daha önemlisi, sınırlandırılmamış fosil yakıt (Siz bunu enerji diye okuyun) tüketiminin hem siyasal hem de epistemolojik bir istikrarsızlık kaynağı olduğunu hatırlatıyor.

***

Ülkemizde enerji alanının her alt başlığının sınırsız bir yağmaya açıldığı günlerden geçiyoruz. Konuya sadece rant ve yolsuzluk boyutuna odaklanarak değil bütünsel olarak yaklaşılması bir zorunluluk. Yolumuzu açacak dil, enerji meselesini Erdoğan rejimi günceliyle sınırlamayan bir bakışla değerlendirmekten, çıkmazları yaratan sistemik dinamiklerle yüzleşmekten, sermayeye değil de halka gerekli olan enerji miktarını bilmekten, enerji bağımlısı kapitalist üretim biçiminin öncelik sırasına itiraz etmekten, yeni enerji kaynaklarının kilidini açmaktan, kesişen sömürü ilişkilerinin haritasını çıkarma becerisi göstermekten ve olası korkunç sonuçlara dair kuru uyarılar yapmakla yetinmeyip enerji üzerinden sömürüye karşı enerjik bir siyaset kurmaktan geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa