30 Haziran 2024 07:00

Asgari ücret için aileye “çekince”

Antep'te işçilerden asgari ücret eylemi

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Türkiye’de 1951’den bu yana uygulanan asgari ücret sisteminin yasal dayanaklarını, iç hukuk ve uluslararası hukuka ilişkin düzenlemeler oluşturmaktadır. Asgari ücretin belirlenmesi Anayasa, İş Kanunu ve Asgari Ücret Yönetmeliği gereği zorunludur.

Asgari ücret uygulamasının uluslararası hukuka ilişkin dayanağını ise Türkiye’nin taraf olduğu çeşitli anlaşma ve sözleşmeler oluşturmaktadır. Türkiye, asgari ücret konusunda ILO’nun 26 ve 99 sayılı sözleşmelerini imzalamış, 131 sayılı Sözleşmeyi ise imzalamamıştır. Türkiye, yine konuyla ilgili çeşitli düzenlemeler getiren İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini 1948 yılında, Avrupa Sosyal Şartı’nı da 1989 yılında onaylamıştır. Ancak, Avrupa Sosyal Şartı’nın 4. maddesinin 1. fıkrasına çekince koymuştur.

131 sayılı Sözleşmeye göre, asgari ücretin tespitinde işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçları, ülkedeki genel ücret seviyesi, hayat pahalılığı, sosyal güvenlik yardımları ve diğer sosyal grupların göreli yaşama standartları dikkate alınmalıdır.

Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı ise Akit Taraflar, adil bir ücret hakkının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla; çalışanların kendilerine ve ailelerine iyi bir yaşam düzeyi sağlayacak ücret hakkına sahip olduklarını tanır” hükmünü içermektedir.

Bu çekincenin ve 131 sayılı İLO sözleşmesinin onaylanmamasının nedeni, asgari ücretin tespitinde sadece işçinin değil “işçinin ailesinin ihtiyaçlarının” da esas alınmasıdır.

AKP’NİN ÇIKARDIĞI YÖNETMELİK DE AYNI

Okurlar, işçiler “çekince 1989’da konulmuş. Bu hükümeti ilgilendirmez” düşüncesine kapılabilir. Ancak çekince sadece uluslararası sözleşmelere yansıyandan ibaret değildir. 2004 yılında mevcut iktidar tarafından çıkartılan Asgari Ücret Yönetmeliğinde de sadece işçi dikkate alınmış, aile “umursanmamıştır”. Yönetmelikte asgari ücret, İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanmıştır.

Nasıl oluyor da aileyi kutsal gören iktidarlar sıra asgari ücrete gelince aileyi bir kenara atıyor? Cevap belli. Nedeni tamamen sınıfsal. İktidarların sermaye iktidarı olmalarıyla ilgili. Sermaye iktidarının devamı için ailenin kutsiyetine vurgu yapan, her aileye “üç çocuk” öneren iktidar, asgari ücreti belirlerken bu nedenle aileyi bir kenara atıyor, uluslararsı sözleşmelere çekince koyuyor.  Meseleye bu gözle bakan her işçi Türkiye Cumhuriyeti’ndeki iktidarların ve mevcut iktidarın sınıfsal niteliğini kolaylıkla anlayabilir, sermayeye yani patronlara hizmet ettiğini görebilir.

ASGARİ ÜCRETE ZAM HUKUKEN GEREKLİ

Bir gazete yazısının kapsamını aşacağı için asgari ücretin belirlenme yöntemi, dünyadaki örnekler üzerinde durmadık. Ancak sadece işçilerin bireysel ihtiyacı dikkate alındığında dahi asgari ücretin yılda bir kez belirlenmesinin doğru ve lafzi olarak dahi hukuka uygun olmadığı ortadadır.

Çünkü birincisi, hala Anayasa’da Türkiye Cumhuriyetinin sosyal devlet olduğu yazmaktadır. Asgari ücret de bir sosyal politika aracı olarak ücretlerin minimum düzeyine müdahale etmek demektir. Yaşamı ücrete bağlı olan emekçiler açısından oldukça önemli olan asgari ücreti, altı ay önceki alım gücüne ulaştırmak, hatta geçmiş yılların kaybını karşılamak ve ekonomik büyümeden kaynaklanan payı eklemek sosyal hukuk devleti ilkesinin gereğidir.

İkincisi, asgari ücret tespit komisyonu, asgari ücretin belirlenmesinde; ücretliler geçinme indekslerini ve geçim şartlarını göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu zorunluluk, enflasyonist ortamda asgari ücretin sıkça yeniden belirlenmesini de zorunlu kılmaktadır. Dört kişilik ailenin yoksulluk sınırı sadece bir işçiye indirgendiğinde dahi asgari ücret yoksulluk sınırının altındadır. Bu nedenle Asgari Ücret Tespit Komisyonunu toplamayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, hukuku ve işçilerin hukuki haklarını çiğnemektedir.

Yasanın Komisyonda işçileri temsil etme yetkisi verdiği Türk-İş de iktidara eklemlenmenin sonucu olan susukunluk ve mırıldanma düzeyinde yakınma ile yetinmektedir.

Geriye tek seçenek kalmıştır. Ürettiklerinin tamamını hak eden işçiler, şimdilik ürettiğinin insanca yaşayacak kısmına sahip olma iradesini gösterdiği ve bu amaçla birleştiğinde, sermaye iktidarlarının çekincelerini geçersiz kılıp ekmeğini büyütebilecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa