02 Temmuz 2024 15:17

Ronaldo, Costa'ya şükretsin!

Portekizli futbolcu Cristiano Ronaldo

Fotoğraf: AA

Paylaş

Eski püskü bir tren yolladılar yine bugün de. Daha önce bu trenlerden biriye gece geri dönüş yolculuğu yapmıştım. Sorun yoktu, maça 2 saat vardı. Köln'de fazla taraftar görmek mümkün değildi. Taraftarlar aynı gün gelip aynı gün gidecekleri rotayı Düsseldorf üzerinden belirlemişlerdi belli ki.

Karşılaşmaya kısa süre kala basın tribününde yerimi aldığımda Belçikalı taraftarlarla aramda sadece merdivenler vardı. Griezmann'ın cılız bir şutu dışında kaleyi yoklayamadı Fransa mücadelenin ilk dakikalarında. Belçika ise defansın arkasına sarkıttığı hızlı güçlü oyuncularıyla bir sonuç arıyordu. 12'inci dakikada Griezmann'ın Kounde'yi altıpasla korner çizgisinin birleştiği yere kadar gönderen pası, Fransa için en tehlikeli pozisyondu bu ana kadar. Ama penaltı noktasında hiçbir takım arkadaşı yoktu topa vurabilecek. 3-4-3 dizilen Belçika topu önce Onana'ya, sonra kanada oradan da ya Doku'nun önüne, ya da Lukaku'nun göğsüne atarak hücumlar geliştirmeye çalışıyordu. De Bruyne etkili olamıyordu. Jeremy Doku 22'inci dakikada Griezmann'a sarı kart aldıran bir hareketlilik yaratmıştı sol kanatta. De Bruyne işte o duran topta etkili olarak rakip takımın yüreğini ağzına getirdi. Maignan ayaklarıyla son anda çıkarabilmişti topu.

27'inci dakikada da Doku, Openda paslaşmasında savunma arkasına kaçan Carrasco'ya bırakılan top Belçika adına en tehlikeli pozisyondu. İlk yarının son çeyreğinde geriye çekilen Fransa karşısında Belçika kaptığı topları savunmanın arkasına kaçmaya niyetlenen Openda ve Doku'ya atmakta zorluk çekiyordu. Bu organizasyon dışında herhangi bir planları yokmuş gibiydi. Devre biterken Fransa'da Tchouameni'nin şut girişimi heyecan yaratmıştı. Ancak topu farklı açıdan görenler için bir heyecandı bu. Topun kaleyle pek alakası yoktu. Fransızların da kaleyle pek ilgisi olmamıştı. 9 tane şutları vardı ancak biri kaleyi bulmuştu.

SORUN SİZDE DEĞİL BENDE

İkinci yarıda da Tchouameni'nin etkili olan şutuyla başlıyordu Fransa. Dakikalar 48'i gösterdiğinde ceza sahası dışından attığı şut önce defansa çarpmış buna karşın Kastells topu dışarı çelmeyi başarmıştı. 54'üncü dakikada Mbappe maça ağırlığını koymak ve imzasını atmak üzere soldan Rabiot ile duvar pası yaparak taşıdığı topu kaleye gönderdi ama topla kale direkleri arasındaki mesafe çok fazlaydı. Belçika'nın 55 dakikadır Jeremy Doku'yu bu kadar az kullanıyor olmasını anlamlandırmakta zorlanıyorum. Joules Kounde ve Griezmann'ın bulunduğu kanatta defans yapsın diye oynatılıyorsa yanlış tercih. Hücum yapması bekleniyorsa da yanlış tercih. Tek başına bir kanat verilerek Doku'yu yalnız bırakınca sonuçta elinizde yorulmuş bir oyuncu olur.

61'inci dakikada orta sahada kapılan topu de Bruyne, Carrasco ile buluşturdu. Kaleci ile karşı karşıya bırakan bu pası Belçikalı oyuncu yavaşlığı nedeniyle ağlara gönderemedi. Theo Hernandez geriden yetişerek engel oldu. Fransa rakip savunmayı ortadan ya da kanatlardan delme girişimlerinde başarılı olamıyordu. Oyuna Thuram'ın yerine giren Kolo Muani de çözüm olmamıştı henüz. Maç sonunda Fransa Milli Takımı'nın uzaktan şut antrenmanını izlemiş şanslı insanlar olarak stadyumdan ayrılacaktık böyle giderse. Fransa 80'inci dakikaya kadar gol atmak için 18 şut atmış ama sadece 2'sinde kaleyi bulabilmişti. Belçika ikinci yarıda 83'üncü dakikada bir de Kevin de Bruyne'ün şutuyla tehlike yaratabildi.

Ya turnuvada gol olmuyordu, ya da benim gittiğim maçların çoğu az gollü geçiyordu. Muhtemelen bende bir sorun vardı. Maçta 85'inci dakikaya maçta bir türlü gol olmamasını avrupa futbolundaki golcü sıkıntısına bağlamak da mümkündü. Elbette dikkat çeken forvetler vardı ancak 'Kendi Kalesine' diye bir futbolcu olsa gol kralı olurdu bu turnuvada. Vertonghen, Kolo Muani'nin şutunda topu engellemeyi başaramıyor, ona çarpan top, maç boyunca iyi performans gösteren Casteels'i yanıltıyor müsabaka bitimine dakikalar kala Fransa öne geçiyordu. Turnuvada oyuncuların kendi ağlarına gönderdiği 9'uncu goldü bu! Bir yarım saat daha bu maçı izlememize mani olması sevincimin en büyük nedeniydi.

TEK ADAM SİSTEMİ PORTEKİZ'İ KİTLEDİ

Maçın erken saatte başlaması eve dönüşü de keyifli hale getiriyordu. Saat 8'di daha ve hava hâlâ kararmamıştı. Biraz daha şanslı olsaydım Portekiz-Slovenya maçının ilk yarısından bir kuple izleyebilecek vakitte evde olabilirdim. Vardığımda ilk devre yeni bitmişti. Skor 0-0'sa da Slovenya'nın sıkı bir savunma yaptığı görülüyordu özetlerden.

İkinci yarıya gol atarak başlamanın getireceği psikolojik rahatlamanın avantajını yaşamak için baskılı başlamıştı Portekiz. Leao, Nuno Mendes soldan, Bernardo Silva ve Cancelo sağdan bindirmeleriyle rakibi boğuyordu. Ancak içeriye attıkları her topu Slovenya stoperleri karşılıyordu. Portekiz ısrarlı hücumlarını sürdürse de Slovenya çok iyi bir 4-4-2 savunması yaparak rakibine savunma arkasına sarkma şansı vermiyordu. İleri uçta oynayan Ronaldo ise kaybolmuştu stoperler arasında. Topla buluştuğu nadir anlar düşük yüzdeli serbest vuruş anlarıydı. Ağır çekimde bile ne kadar hızlı ve sert gittiği belli olan vuruşunda Oblak gole izin vermemişti. Tutanı çok iyiydi Slovenya'nın. Atanı ise tecrübesiz ama potansiyeli yüksek Şeşko'ydu. 62'inci dakikada müthiş bir deparla Pepe'yi geride bırakarak kaleci ile karşı karşıya kalan oyuncu sol ayağıyla çok kötü bir şut çıkarmıştı. Roberto Martinez, mücadeleyi 90 dakikada bitirmek adına ve Fransa karşısına yorgun çıkmamak için değişikliklerini Jota ve Conceiçao ile yapmıştı. 90 dakika boyunca müthiş dirençli ve iyi alan daraltarak rakibine geçit vermeyen Slovenya, Oblak'ın da harika kurtarışlarıyla gol yemiyor maç uzatmalara gidiyordu.

Portekiz, tüm topları Ronaldo'ya gönderme, ona gol attırma stresinden başka bir şeye odaklanamıyor, başka türlü bir şey denemiyordu pek. Bu da diğer oyuncuların yaratıcılık özgürlüklerini etkilemişti. Farklı bir şey deneme girişimi 105'inci dakikada Jota'dan gelmişti. Dikine driplingiyle savunmanın arasına dalarak tehlike yaratmak isterken savunmanın faulüyle yere düşüyor hakem Orsato da tereddütsüz penaltıyı veriyordu. Topun başına Ronaldo geçti. “Sence gol atabilecek mi?” diye sordu maçı birlikte izlediğim kız arkadaşım. “Atamayacak” dedim direkt. “Oblak aktif en iyi 5 kaleciden biri. Ronaldo ise golü o kadar çok atmak istiyor ki, 'Bu maçta bir gol olacaksa onu da ben atarım' kibri nedeniyle atamayacak” dedim. Oblak kurtartmıştı. Uzatmaların ilk bölümünde takımını 1-0 öne geçirme şansını kullanamayan Ronaldo sinir boşalması yaşıyordu devre arasında. Dudaklarını ısıra ısıra tutmaya çalışmıştı kendini. Ancak taşıyordu göz yaşları. Bir yanda da kamerlar ağlayan annesini çekiyordu. Frankfurt göz yaşlarının baş sahnesiydi. Euro 2004'e penaltılarla veda ederken göz yaşlarına boğulan Ronaldo, son şampiyonasına da aynı şekilde mi veda edecekti? Bunu öğrenmek için 15 dakika daha vardı.

İki takım da yorulmuştu. Ronaldo kalan 15 dakikaya ağlayarak başlıyordu. Sinir boşalmasını anlayabilirdim. Ancak henüz hiçbir şey bitmemişken, penaltıdan atacağı golün turu getireceği bile belli değilken, sinir sistemi de böylesine güçlü olduğunu düşündüğüm bir liderin ağlamasını ben kabul edemiyordum. Lider düşerse takım da düşerdi! Az kalsın 41 yaşındaki Pepe de belki de bu ruh halinden etkilenip düşüyordu! 62'inci dakikada omuz omuza mücadelede ayakta kalmayı başaran oyuncu maçtaki ikinci saatin sonunda yorgunlukla topu kontrol etmekte zorlandı. Şeşko araya girip topu alınca kaleciyle karşı karşıya kaldı. Bir başka 'Suker' golü daha için ortam hazırdı! Ancak Şeşko topun dibine girerek önde olan Diogo Costa'yı avlamaktansa plase bir şut atınca sonuç alamadı. “Suker gibi vurmalıydı” diyerek kız arkadaşıma Euro 96'daki o tarihi golü gösteriyordum. Bir golcü bu pozisyonlarda atacağı şutlara tarihin derinliklerinden araştırmalarıyla hazırlıklı olmalıydı! Roberto Martinez, bir an evvel Pepe ve Cancelo'yu oyundan almıştı bütün bu yaşananlardan sonra. Karşılaşmada kazanan penaltı atışlarıyla belirlenecekti.

İlk penaltıyı Costa kurtarmıştı. Portekiz adına ilk penaltıyı atmak için Ronaldo geçti topun başına. Bir meydan okumaydı artık bu onun için. Oblak yine kalede dikkatliydi. İki kaptan penaltı atışları öncesi para atışında birbirilerinin yüzüne bile bakmamıştı. Ronaldo belli bir hayli bilenmişti. Bu sefer hataya yer bırakmadı. Takımını ve kendini rahatlatan golü attı. Ve yine her şey kendi kaçırdığı penaltı yüzünden olmuş ve turu geçmişler gibi taraftardan özür dileyen jestlerle golünü kutladı. Benmerkezciliğin zirvesiydi bu tavırlar. Slovenyalı oyuncular yorgunluğun da etkisiyle etkili atışlar atamamış Costa ise dersine çok iyi çalışmış bir öğrenci gibi tüm topları kurtarmıştı. Onun da hocası Euro 2004'te penaltıları eldivensiz kurtarıp İngiltere'yi eleyen takımın kalecisi Ricardo'ydu. Bernardo Silva golü atarak Fransa'nın rakibi olacaklarını ilan etti. Herkes Diogo Costa'ya koşup sevinirken Ronaldo tek başına tribünleri selamlıyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa