03 Temmuz 2024 04:15

Tez büyür çocuklar mahkeme kapılarında

Fotoğraf: Özcan Yaman

Fotoğraf: Özcan Yaman

Paylaş

Çocuklarıma

Diyelim ıslık çalacaksın ıslık
Sen ıslık çalınca
Ne ıslık çalıyor diye şaşacak herkes
Kimse çalamamalı senin gibi güzel

Örneğin kıyıya çarpan dalgaları sayacaksın
Senden önce kimse saymamış olmalı
Senin saydığın gibi doğru ve güzel
Hem dalgaları hem saymasını severek

De ki sinek avlıyorsun sinek
En usta sinek avcısı olmalısın
Dünya sinek avcıları örgütünde yerin başta
Örgüt yoksa seninle başlamalı

Say ki hiçbir işin yok da düşünüyorsun
Düşün düşünebildiğince üç boyutlu
Amma da düşünüyor diye şaşsın dünya
Sanki senden önce düşünen hiç olmamış

Dalga mı geçiyorsun düşler mi kuruyorsun
Öyle sonsuz sınırsız düşler kur ki çocuğum
Düşlerini som somut görüp şaşsınlar
Böyle bir dalgacı daha dünyaya gelmedi desinler

Dünyada yapılmamış işler çoktur çocuğum
Derlerse ki bu işler bi’şeye yaramaz
De ki bütün işe yarayanlar
İşe yaramaz sanılanlardan çıkar…
Aziz Nesin

PİYONLAR ÖNE SÜRÜLDÜ, FİLLER KORUNDU

Ankara Katliamı davası bu yazıyı yazdığım an itibarıyla “Piyonların öne sürülüp, Fillerin korunduğu” bir şekilde bitirildi. Teferruatlarına girsem sayfalarca sürer. Hukukçu arkadaşlar detaylıca zaten açıklıyorlar. Ben bir iki kelimeyle gelecekte bu yazıyı okuyacaklara notumu düşeyim. 10 Ekim 2015 yılında yaşanan katliamın davası 7 Kasım 2016'da Ankara Adliyesinde görülmeye başlandı. O günden bugüne davanın takipçisi, tanığı olarak yazıyorum, çekiyorum ve gösteriyorum. Bu yazıyı yazdığım 1 Temmuz 2024’te ise dokuz yıllık dava kapatıldı. Bitti demiyorum çünkü ailelerin katliamı yaşayıp kurtulanların, tanık olanların dahası toplum nezdinde bitmedi. Hukuksal, siyasal gelişmeleri ve katliamla ilişkilerini davanın avukatları ve siyasetçiler zaten yazıyorlar anlatıyorlar.

MAHKEME KAPILARINDA TEZ BÜYÜYEN ÇOCUK SERHAT

10 Ekim 2015’te birbirlerini tanımayan ülkenin dört bir yanından “Barış ve Demokrasi Mitingi” için Ankara’da buluşan binlerce insan vahşi bir saldırıya uğradı. Sonuç, 103 kişi katledildi ve yüzlerce yaralı.

Katliamın en küçüğü olan Veysel Atılgan 9 yaşındaydı. Babası İbrahim Atılgan’la birlikte katledildiler.

Diğer yanda Vahdettin Ozğan da hayatını kaybetti. Eşi Nabile adalet arayışında en küçük çocuğu 14 aylık Serhat’ı mahkeme kapılarında büyütmüş bir kadın.

Katliam, küçük çekirdek ailelerden kocaman bir aile yaratılmasına neden oldu. Aradan 9 yıl geçti. Serhat şimdi 9 yaşında. Katliamda yitirdiğimiz Veysel Atılgan’ın yaşında. Kardeş olmanın aile olmanın yalnızca biyolojik olmadığının da bir ispatı oldu bu dava. Aileler, yaralılar ve tanıklar binlerce kişilik bir koca aile anlayacağınız. Tam dokuz yıldır davadan davaya, hak ve adalet mücadelesinde bir arada.

26 Haziran’daki duruşmada Serhat’ı görünce birden Veysel canlandı gözümde. İnanamadım. Annesi Nabile’ye gerçekten Serhat mı diye sordum. “Evet” dedi.

Katliamın 5. yılında Evrensel’den Elif Ekin Saltık, Nabile Ozğan ile söyleşi yapmıştı. Üstünden 4 yıl geçti. O söyleşiden alıntı yapma zamanı.

‘ÇOCUĞUMU MAHKEMELERDE BÜYÜTTÜM’

…Verdikleri adalet mücadelesi de çok önemli Nabile için. Aileler olarak haklarını aradıklarını anlatıyor: “Katliamın hesabını sormak istedik, düşmana bırakamazdık. 5 yıl boyunca bütün duruşmalara katılmaya çalıştım, sadece 2 duruşmaya katılamadım. Giderken çok zorluk da yaşadım. Her gidişimde Serhat’ı da götürüyordum, 500 lira yetmiyordu. Başkalarından borç edip gidiyordum duruşmalara. Diğer duruşma gelene kadar o borcumu bile ödeyemiyordum. Maddi manevi ağırlığını yaşadık. Oraya gelen bütün aileler yoksul, kendi hallerindeydi. Herkes ancak kendine yetebiliyordu. Çocuğumu mahkemelerde büyüttüm, millet yemek yemeye giderdi ben Serhat’ı mahkeme salonunda ayaklarımda sallar uyuturdum, su içmeye giderlerdi ben bezini değiştirirdim. Hiç kimse ‘Senin bu kadar çocuğun var, bu minicik çocukla nasıl çıkıp geliyorsun ne ile yapıyorsun’ demedi. Dışarıdan sadece simit alıp yiyordum kimi zaman. Kimse bunları görmedi, sormadı.

Duruşmalardan döndükten sonra bir ay kendime gelemiyorum, defalarca duruşmalarda bayıldım. Onlar yaptıklarını soğukkanlı anlatırken ben yaşananlara dayanamıyordum. Onlar gözümüzün önünde bildiklerimizi, duyduklarımızı gördüklerimizi inkar ediyorlardı. Duruşmalardan döndükten sonra bazen haftalarca çocuklarım hiçbir şey sormuyorlardı bana…”

Duruşma salonunda annesinin kucağında uyuyan, duruşma kapısında annesinin ayaklarında ninni dinleyen, basın açıklamalarında oyuncaklarıyla oynayan, elinde karanfillerle anmalarda annesinin kucağında olan Serhat büyümüş koca çocuk olmuştu. Hem de fiziken Veysel’e benzeyerek. Geçen yıllarda fotoğraflarını çekmiştim. Merak sarmıştı makineyi ona verip fotoğraf çektirmiştim. Annesinin o güzel fotoğrafını çekmişti. Sırrı Süreyya’nın kucağında gezmişti. Şimdi ise Çağlayan Bozacı ağabeyiyle basın açıklamasında yan yana pankartın arkasındaki annesine bakıyordu. Zaman zaman sloganlara katılıyordu. Sonra sessizce bir kenara oturup olup bitenleri izliyordu. Sanki Veysel’den aldığı mirası geleceğe taşımanın ağır sorumluluğuyla sorguluyordu.

Evet, bir katliamdan yeşeren çiçeklerden biri oldu Serhat. Korktular Serhat’tan. Eğer “İnsanlığa karşı işlenen suç” ile davayı bitirselerdi zaman aşımı olmayacak ve Serhat gibi çiçekler yetişip hakim, savcı, avukat olurlarsa geriye dönüp hesap sorarlar diye korktular. Korksunlar, bir gün o adalet dağıtmayan ya da dağıtamayan sarayları gerçek adliyeye dönüştürüp yalnızca piyonların değil, katliama yol veren, arkasında olan bugünün siyasi ayaklarından, devlet adına toplumda acı yaratanları yargılayacak ve o tarihte ölmüş olsalar dahi ‘Merak etmesinler’ itibarsızlıkları iade edilecek. Kararlar mezarlarının başına süslü harflerle dikilecektir.  

Bizler çok kötü günlere tanıklık ettik ama Serhat Veysel’den yalnızca benzerliği değil kocaman bir mirası da devralarak geliyor…

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa