04 Temmuz 2024 04:47

Hamaseti bırak, oyuna bak

Türkiye-Avusturya maçı

Fotoğraf: AA

Paylaş

Yine bir Milli Takım galibiyeti ve yine duygular zirvede!.. Medyada ve tribünlerde savaş, fetih, futbolcuların dilinde -geçtiğimiz mart ayındaki hazırlık maçında alınan 6-1’lik yenilgiye gönderme yapan- intikam söylemleri... Ve bu pek coşkulu(!) atmosfer içinde iyice kendini kaybeden bir oyuncunun, ırkçı faşistlerin bozkurt işaretiyle tribünleri selamlayarak zaferin tadını çıkarması!.. Yaptığının, Nazi selamı vermekten pek farkı olmadığını bilemeyecek kadar şuursuz. Üstelik tam da Sivas Katliamı’nın yıl dönümünde… Tam da mülteciler üzerinden köpürtülen ırkçı dalga ülkenin pek çok bölgesinde gemi azıya almışken…

Nasıl aşılmaz bir kompleksse, spor karşılaşmalarını Türk’ün gücünü gösterme fırsatı şeklinde görmekten, galibiyetleri de histeriye bulanmış hamaset eşliğinde Türklüğün propaganda aracına dönüştürmekten bir türlü kendimizi kurtaramıyoruz…

Gelelim maça…

Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çeyrek finale yükselmek elbette önemli bir başarı, ancak başarının devamlılığı açısından bu galibiyetin, işin duygusal boyutu bir tarafa bırakılarak enine boyuna değerlendirilmesi çok önemli. Şimdilik bunu söyleyenlerin sesi ne yazık ki büyük sevinç şamatası içinde duyulmuyor ya da duymazdan geliniyor. Öyle ya, ülkece doyasıya coşulan bir zamanda böyle şeylere dikkat çekerek bozgunculuk yapmanın ne alemi var?

Avusturya karşısında özellikle oyunun savunma kısmında sergilenen mücadele takdiri hak etse de istatistiklere bakıldığında Milli Takım’ı teknik-taktik anlamda göklere çıkarmanın pek bir anlam taşımadığı görülebilir.

2008 Avrupa Şampiyonası’nda da Milli Takım, bu maçtakine benzer mücadeleler vererek, yani oynamaktan çok rakibini oynatmayarak yarı finale kadar yükselirken kimileri sergilenen oyunu “kaos futbolu” olarak isimlendirmişti.

16 yıl sonra, benzer oyun anlayışıyla çeyrek finali gördü Milliler. Peki bu oyun bizi yarı finale götürmeye yeter mi?

Bunun için Milli Takım’ın topa sahip olma oranını daha yükseğe çıkararak oyunun kontrolünü elinde tutması, topu çok daha verimli kullanması ve özellikle hücum organizasyonlarını çeşitlendirmesi gerekiyor.

Avusturya karşısında Türkiye’nin kaleyi bulan sadece 3 şutu vardı ve bunların 2’si gol oldu. Üstelik goller, akan oyunda hazırlanmış pozisyonlardan değil, kornerlerden geldi.

Maç boyunca Avusturya’nın yakaladığı çok önemli gol pozisyonlarından yararlanamadığını unutmamak lazım. Tabii Kaleci Mert Günok’un özellikle iki kurtarışıyla skor üzerinde belirleyici rol oynadığını da…

Durum buyken ve Montella bile -artık nereden öğrendiyse- “Yüreğiyle oynamaktan”, “Aslanlar gibi mücadele etmekten” söz etmekteyken nasıl umutlu olunabilir ki? Çünkü istikrarlı başarılar elde edebilmek için futbolu, yürekle/duyguyla oynamaktan çok, beyinle/akılla oynamak gerekiyor. Duyguyla, motivasyonla, gazla çekirge misali en fazla birkaç maç kazanırsın. Kalıcı başarılar ise ancak bilimle, akılla elde edilebilir…

Aslında Milli Takım, daha ilk dakikada gol bularak oyunun dengesini tamamen değiştirdi ve taktik üstünlük sağlama avantajı yakaladı. Avusturya yediği golün altından kalkabilmek için mecburen risk alacak ve çok oyuncuyla hücum etme girişimlerinde bulunacaktı. İşte bu anlarda Milli Takım, Avusturya’nın geride bıraktığı boş alanları Barış Alper Yılmaz ve Kenan Yıldız gibi hızlı oyuncularıyla değerlendirip ikinci golü bulabilirdi. Ne var ki maçın bu döneminde skoru korumanın ötesine geçip ikinci gol için ciddi bir pozisyon yaratamadı Milli Takım. Kornerden atılan ikinci golle psikolojik ve moral üstünlük tamamen Milli Takım’a geçse de yenen gol dengeleri bir kez daha değiştirdi.

Bu kez Avusturya farkı bire indirmenin moraliyle yüklenmeye başlarken, Milli Takım’a ise telaş ve panik havası hakim oldu. İkinci golden sonra tamamen savunmaya çekilerek sadece skoru korumayı düşünen Milliler, maçın son 20 dakikasında rakip yarı alana ancak birkaç kez geçebildi…

Bu oyun Hollanda’yı geçip yarı finale çıkmaya yeter gibi görünmüyor açıkçası.

Tribün desteğiyle, motivasyon gücüyle, duygu yoğunluğuyla ne kadar yol alınabileceğini göreceğiz…

Her şey bir yana, hamasi söylemlerle atıp tutarken dikkat etmek lazım. İşin sonunda, maçı, dakikaları, hatta saniyeleri sayarak bitirdiğini unutup Avusturya’yı “Bu işler hazırlık maçına benzemez” lafıyla kendince aşağılayan spikerin gülünçlük seviyesine düşmek de var…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa