04 Temmuz 2024 04:55

İktidarın Suriye politikasının bakiyesi: Ülkede ırkçılar, Suriye’de cihatçılar!

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan salı akşamı kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada Kayseri’den başlayarak diğer kentlere yayılan Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı saldırıları ve ardından Kuzey Suriye’de cihatçı gruplarla birlikte işgal altında tutulan bölgelerde yaşanan olayları “Türkiye’ye karşı tezgahlanan bir kaos planının iki perdesi” olarak değerlendirdi.

Bir yanda Kayseri’den başlayarak iktidarın en güçlü olduğu kentlerde yaşanan ırkçı saldırılar ve öte yanda Suriye’de desteklenip maaşa bağlanmış Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gruplarının işgali altındaki bölgelerde Türkiye’ye karşı düzenlenen şiddet eylemleri…

Peki, gerçekten Erdoğan’ın iddia ettiği gibi Türkiye’ye karşı tezgahlanan bir kaos planıyla mı karşı karşıyaydık yoksa bu yaşananlar iktidarın bugüne kadar sürdürdüğü politikanın dolaysız sonuçları mıydı?

Bugün Türkiye’de birçok sorunun nedeni olarak görülen/gösterilen Suriyeli mültecilerden başlayalım.

Tartışmayı doğru bir zeminde yürütmek için öncelikle mülteci akınının Erdoğan iktidarı tarafından Suriye’ye müdahale politikası bağlamında teşvik edildiğini not etmek gerekiyor. Bilindiği gibi iktidar, Suriye’ye müdahale politikasının ilk dönemlerinde mülteci akınını teşvik etmeyi, hem bu müdahalenin dayanaklarını güçlendirmek ve hem de militan/savaşçı devşirmek için kullanışlı görüyordu. O dönem Van depremi sonrasında kurulmayan konteyner kentler, mülteci akınını teşvik etmek için hızlıca kurulmuştu.

Ancak Suriye savaşı uzadıkça ve yıkım derinleştikçe iktidarın politikasının bir sonucu olarak mülteciler bir sorun haline geldi, getirildi. Çünkü savaştan kaçtıkları halde uluslararası hukukta yer alan "mülteci" statüsü yerine “geçici koruma statüsü” altında tutulan mültecilerin sosyal yaşama katılımı da başka ülkelere göç etmesi de (AB ile yapılan Geri Kabul Anlaşması) engellendi. Çalışma izinleri de ancak patronların başvurusuna bağlanan mülteciler böylece yaşamlarını sürdürmek için kayıt dışı, ucuz ve güvencesiz çalışmaya mahkûm edildi ve dahası sermaye tarafından Türkiyeli işçi-emekçilere daha kötü çalışma koşullarını dayatmanın aracı haline getirildi.

Bu tablo karşısında Türkiyeli işçi-emekçilerin ırkçı-gerici propagandanın etkisinde kalan kesimleri, yaşadıkları sorunların nedenini iktidarın politikası ve patronların aşırı kâr hırsında değil, mültecilerde görmeye başladılar.

Düşünün ki, ülkenizdeki iktidar komşunuzda iç savaşı kışkırtmak için binlerce cihatçı militanı silahlandırıyor ve büyük bir yıkıma yol açıyor. Sonra bu yıkımdan kaçıp ülkenize sığınan milyonlarca insanı kendi politikaları için (militan devşirmek, ucuz iş gücü ve AB’ye karşı koz) kullanmaya çalışıyor. Yetmiyor, bu milyonlarca insana uluslararası hukuk tarafından tanınan statülerini (mültecilik) vermek yerine 13 yıldır onları “geçici koruma” adı altında bir statüde tutup patronların sınırsız sömürüsüne mahkûm ediyor. Ama siz yıkımı yaratan ve sorunu büyütenleri (iktidar ve patronlar) değil, bu politikanın en büyük mağduru konumunda olanları suçlayıp onlara saldırıyorsunuz.

Kimi muhalefet partileri tarafından da kışkırtılan ve mültecileri, işsizlikten kiraların yüksekliğine ve sağlıkta yaşanan sorunlara kadar her sorunun kaynağı olarak gören/gösteren bu gerici politika, her fırsatta (Kayseri’deki son taciz olayından sonra olduğu gibi) ırkçı saldırıların yaşanmasına yol açıyor. Oysa ırkçılık, sınıf çelişkilerinin üstünü örtmeye yarıyor, işçi-emekçilerin sorunun gerçek kaynağını görmesini engelliyor ve her koşulda burjuva gericiliğe hizmet ediyor.

Bu noktada Erdoğan’ın ırkçı saldırılarla ilgili açıklaması, sorunu yaratıp çözümü için adım atmayan iktidarın sorumluluğu kendisi dışındaki güçlere yükleme girişimi olmaktan öte bir anlam taşımıyor.

Aynı şekilde Erdoğan’ın ÖSO gruplarının kontrolünde Türk bayrağı, tırları ve binalarına yönelik saldırılar konusunda yaptığı açıklamalar, iktidarın kendi eliyle yarattığı bu tehdit konusunda da kafayı kuma gömmeyi tercih ettiğini gösteriyor.

Türkiye ve ÖSO gruplarının kontrolündeki bölgelerde gerçekleştirilen Türkiye karşıtı gösteri ve saldırılar her ne kadar Kayseri’deki ırkçı saldırıyla bağlantılı gibi görünse de bunların arka planında Erdoğan’ın Esad’la görüşme ve Suriye ile ‘normalleşme’ mesajları bulunuyor. Çünkü 2022’de de dönemin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Suriye Dışişleri Bakanı Mikdad ile görüştüğünü açıklayıp ‘normalleşme’ yönünde mesajlar verince benzer şekilde ÖSO gruplarının işgali altındaki kentlerde Türkiye karşıtı gösteriler düzenlenmiş ve yine Türk bayrağı yakılmıştı. Dolayısıyla işgal altındaki bölgelerde düzenlenen Türkiye karşıtı saldırı ve eylemlerin ÖSO gruplarının Suriye ile ‘normalleşme’ mesajı konusunda Erdoğan iktidarına yönelik bir uyarısı olduğuna şüphe yoktur.

Bilindiği gibi ÖSO, Erdoğan iktidarının Esad rejimini devirme hedefi doğrultusunda bir araya getirilen cihatçı gruplardan oluşuyor. Esad yönetimini devirme hedefi gerçekleşmeyince ÖSO’nun işlevi de revize edilmiş; bir yandan Rojava’da Kürtlere yönelik saldırganlığın aracı ve öte yandan da işgal altında tutulan bölgeler üzerinden Suriye ve bölgenin geleceğiyle ilgili pazarlıkların bir parçası haline getirilmişti. Erdoğan iktidarı, ÖSO gruplarını daha sonra Libya ve Dağlık Karabağ Savaşı gibi yayılmacı emelleri doğrultusunda düzenlediği diğer müdahalelerde de kullanmaya başlamıştı.

Erdoğan, kendi iktidarı tarafından maaşa bağlanan ve bazı kaynaklara göre sayıları 70 bini bulan bu cihatçı militanların Türkiye ve bölge için yarattığı tehdit konusundaki uyarılara ÖSO’nun “Suriye’nin Kuvayı Milliyesi” olduğu söyleyerek yanıt veriyordu. Oysa çıkar için kendi aralarında sürekli çatışan bu gruplar hakkında yağma, katliam, tecavüz, fidye karşılığı insan kaçırma, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi BM tarafından da belgelenmiş binlerce suç dosyası bulunuyordu.

Öyleyse Erdoğan gerçeği tersyüz etmeye çalışsa da Suriye’de işgal altında tutulan bölgelerde ÖSO gruplarının denetiminde yaşanan olaylar nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu göstermekle kalmıyor bizi gelecekte neler olabileceği konusunda da uyarıyor.

Sonuç olarak, Türkiye’de Suriyelilere karşı düzenlenen ırkçı saldırılar ve Suriye’de işgal altındaki bölgelerde cihatçı grupların Türkiye karşıtı saldırı ve eylemleri, Erdoğan iktidarının bugüne kadar uygulayageldiği Suriye’ye müdahale politikasından arda kalan bakiyedir. İşçi sınıfı ve halklarımızın bu politikanın bakiyesinden kurtulmasının yolu; mültecileri sorunun değil çözümün bir parçası olarak gören bir zeminde ülkede demokrasi ve insanca yaşam, bölgede ise barış mücadelesinin büyütülmesinden geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa