06 Temmuz 2024 04:34

Irkçılık, sembollerin dili ve masumiyet

Nazi bayrağı taşıyanlar

Fotoğraf: Anthony Crider/CC BY 2.0/Wikipedia Commons

Paylaş

Irkçı semboller her zaman “Ben ırkçıyım” diye bağırmaz. Hatta bazıları gücünü tam da birden fazla anlama sahip olmasından alır. Amerikan Konfedere Devletleri bayrağı bunun çok güzel bir örneği.

Amerikan İç Savaşı’nda güneyli kuvvetler, kölelik kurumunu korumak kadar federal bir yapıya geçişe karşı da savaştılar. Kuzey’in savaşı kazanmasından sonra da konfederasyon bayrağı, eski kurumlara duyulan özlemi simgelemeye devam etti. Birçok güney eyaletinin devlet binalarında, okullarında, evlerinde dalgalandı. Kuzeyliler arasında dahi, hâlâ bazı arabalarda ve kıyafetlerde bu bayrağı görebilirsiniz. Saçını kazıtanlar da var. Şiddete meyyal olma ve silah taşıma ihtimali yüksek olan bu şahıslara genelde kimse bulaşmaz. Ama soran olunca cevapları hemen hiçbir zaman, “Evet, ben köleliği geri getirmek istiyorum, beyazların üstünlüğüne inanıyorum” olmaz. “Eyaletlerin Washington’dan daha bağımsız olduğu konfederal bir yapıya inanıyorum” ya da “Güneyli olmaktan gurur duyuyorum” gibi açıklamalar yaygındır.

Güneyli olmaktan gurur duymak ne demek? Güney eyaletlerinin gerçekten de ayrı bir kültürü olduğu iddia edilebilir. Meşhur Hollywood filmi Rüzgar Gibi Geçti’de romantize edilerek tasvir edilir bu kültür. Güneylilerin daha sıcak, hesapsız ve candan, geleneklerine daha bağlı, daha saygılı ve sevecen, doğayla daha barışık, daha babacan olduğu anlatılır bu filmde ve benzerlerinde. Bu eyaletlerde komşunuzun kapınızı çalma şansının daha yüksek olduğu söylenir. Bu ve benzeri inançlar – tüm “kültürel farklılık” iddiaları gibi – eleştirilebilir, isabetsiz bulunabilir ya da yapısal nedenlerle açıklanabilir. Ancak derdim kültürel tasvir ya da eleştiri değil. Konfederasyon bayrağı taşıyanların ciddi bir kısmının hakikaten bu “masum” inançlara sahip olduğunun altını çizmek.

Yine de bu masumiyet, bizzat Rüzgar Gibi Geçti filminde görebileceğiniz gibi, hayli sorunlu. Film Güney’e has olduğu inanılan bazı davranışları yüceltmenin yanında, bazen açık açık, bazen alttan alta kölelik kurumunun da tüm bu davranışsal kalıpların bir parçası olduğu mesajını verir. Geçerken ekleyelim: 2020 yılında Donald Trump Rüzgar Gibi Geçti’yi “Güney gururu”nu ifade ettiği gerekçesiyle göklere çıkardı. Gözden düşmüş bu filmi ve birçok diğer ırkçı sembolü kamuya kazandırmak, Amerikan aşırı sağının en temel projelerinden biri çünkü.

Siyah hareketlerin 1950’ler ve 1960’lardaki zaferlerinden sonra, Hollywood bu tür filmler çekmeyi bıraktı. Bazı sembollerin ırkçı anlamı daha ayan beyan görünür hale geldi. Bunları taşıyanlar istedikleri kadar inkar etsinler, toplumun yarısı tetikte. İlla da ırkçılık karşıtı olduğu için değil ama ırkçılıkla ilişkilendirilmek istemeyeceği için, beyazların büyük çoğunluğu konfederasyon bayrağı taşımaz.

Elbette önümüzdeki yıllarda bu durum değişebilir. Konfederasyon bayrağına ırkçılık sembolü diye tepki gösterildiğinde, “Abartmayın canım, adam federal yapıya karşı sadece ya da kültürüyle gurur duyuyor” gibi cümleler otomatik olarak üretilmeye başlanabilir. Bu olduğunda bilin ki toplum köklü bir dönüşümü zaten yaşamış, bir zamanlar çok meşru olmayan bir ideoloji, toplumun damarlarına sirayet etmiştir.

Bizim ülkemizde, bir ideolojinin takipçileri etnik ve mezhepsel temizlik kalkışmalarında bulundular. Bir iki gecede düzinelerce kişiyi katlettikleri oldu 1970’lerin sonunda. 12 Eylül cuntası bu ideolojinin liderlerini hapse atarken, fikirlerini iktidara getirdi. Ardından da ülkücü kadrolar önce salındı, sonra devletin kilit noktalarına yerleştirildi. 1970’lerin sonundaki ve 1980’lerin başındaki açık şiddet işe yaramamıştı ve (Kürt illeri ve mahalleleri dışında) Türk-Sünnileştirmenin yavaş yavaş, bazen tatlılıkla, bazen şiddetten ziyade korkutmayla hayata geçirilmesi konusunda devlet, merkez sağ, ülkücüler ve İslamcıların bir kısmı arasında bir mutabakat kuruldu. 28 Şubat bu mutabakatın önündeki son engelleri temizledi. Elbette o noktadan sonra da bu hakim kesimler arasında sürtüşmeler yaşandı. Yine de yeni bir resmi ideoloji net olarak topluma hakim oldu.

İşte ancak bu koşullarda, daha 1990’larda cinayet, mafya ve kıyımla özdeşleştirilen bir sembol, masum bir milli birlik ifadesi olarak okunmaya başlandı. Bu sembol bir milli maçta, bir gecede aklanmadı. Toplum bu aklanmaya çoktan hazır hale gelmişti. Kısacası, masumiyet görüntüsünün altında on yıllardır normalleştirilen tek tipleştirme ideolojisi ve politikalarının şiddeti yatıyor. Dolayısıyla tahlilin de bir sembol ya da bir futbolcudan ziyade, hakim düzenin bütününü hedef alması elzem.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa