07 Temmuz 2024 04:57

Ücretli emek ve sermaye: Türkiye’de sınıf savaşları

Fotoğraf: DHA, Düzenleme: Evrensel

PAZAR
Paylaş

Forbes dergisinin dünyadaki en zengin insanlar sıralamasında 134 milyar dolarlık servetiyle ilk on içinde yer alan Warren Buffet “Sınıf savaşı var, tamam ama savaşı veren benim sınıfım, zenginler sınıfı. Ve de kazanıyoruz” demişti. Burjuvazi açısından sınıf mücadelesi benimsenebilir bir teoridir çünkü tarihin her döneminde üretim araçlarının sahipleri dört koldan örgütlenerek ve devlet iktidarını ele geçirerek egemen sınıf olabileceğini çok iyi bilir. Egemen sınıf olarak sermayenin siyasal egemenliği, ancak sınıf mücadelesi içerisinde, Buffet’ın ifade ettiği gibi “savaş vererek” ve “kazanarak” mümkündür.

Sınıfların tarih sahnesine çıkışından beri sınıf savaşları da farklı yoğunluklarda cereyan etmektedir. Üretim ilişkilerinin ve üretici güçlerin yapısına; sınıfların kendi içinde ve diğer sınıflara karşı örgütlülük düzeyine; bir sınıfın ortak çıkarını toplumun genel çıkarına dönüştürme kabiliyetine bağlı olarak sınıf savaşının seyri de değişir. Bu kimi zaman, tarihin akışını değiştiren siyasal ve toplumsal kırılmalar veya devrimler olarak tezahür eder, kimi zamansa bir işyerinde ücretlerin iyileştirilmesi veya işten çıkarılan işçilerin geri alınması için kararlı bir mücadele olarak.

Sınıf savaşının kendini en yaygın biçimde gösterdiği alansa, üretimde ve bölüşümde ücretlerin genel seviyesi ve kârlardır. Türkiye’de sınıf savaşının güncel tezahürlerini kavramanın yolu, sermaye birikim modeli ile emek rejimi arasındaki ilişkiyi bütünlüklü bir çerçeveye yerleştirmektir. Her savaşta olduğu gibi sınıf savaşında da cepheler, stratejiler ve taktikler vardır. Cepheleri sırayla inceleyebiliriz:

EMEK CEPHESİ: İŞÇİLEŞME HIZI VE YOĞUNLUĞU

Sermaye kendisini toplumsal sınıf olarak kuramaz; aksine, kendi oluşturduğu işçi sınıfına ihtiyaç duyar. Her an işe koşabileceği ve yerine yenisini ikame edeceği ne kadar çok sayıda işçi olursa, üretim temposunu o kadar artırabilir. Bu nedenle toplumun işçileşmesine ihtiyaç duyar.

Türkiye kapitalizminin hâkim sermaye birikim modeli, orta-düşük teknolojili, emek yoğun üretimle sürdürülen, ucuz emek-ucuz meta üretimine dayalı ihracatçı modeldir. Bu modelin çekirdeğinde ise 7’den 77’ye nüfusun tüm katmanlarıyla işçileştirilmesi yer alır.

Özel sektörde kayıtlı istihdamda; sanayi, inşaat ve ticaret-hizmet sektörleri toplamında ücretli çalışan sayısı bu yılın Nisan ayında, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4,6 artarak 14 milyon 617 bin kişiden 15 milyon 283 bin kişiye yükseldi. Nüfus artış hızıyla mukayese edersek işçileşme hızı daha net anlaşılır. 2023 yılında Türkiye’de nüfus artış hızı durma noktasına gelmişken (binde 1,1), aynı yılın Ocak ayından Aralık ayına işçileşme hızı yüzde 7 civarında artmıştır.

Sermaye cephesi, işçileşme sürecinin hızlanması ve işçi rezervlerinin dolması amacıyla bir dizi strateji izlemektedir. Çocuk işçiliğe formel bir nitelik kazandıran MESEM programları yaygınlaştırılmakta ve organize sanayi bölgelerine meslek liseleri açılmaktadır. 1 milyon 500 bini aşan sayıda öğrenci-işçi orta ve uzun vadeli olarak işçi gücü piyasasına yedeklenmiştir. Emeklilerin sosyal bir varlık olarak yok sayılması ve aylıklarına zam yapılmaması bir kaynak sorunu değildir. Aksine, çalışabilecek durumdaki 60 yaş üstü yaşlı nüfusun –tıpkı öğrenci-işçiler gibi– başta emek yoğun işkolları olmak üzere düşük ücretlere çalıştırılması için izlenen bir emek piyasası stratejisidir.

EMEK CEPHESİ: ÜCRETLER

Türkiye’de ücretlerin düşürülmesi ve artışının baskılanması, patronlar açısından bir beka sorunudur. Mehmet Şimşek’in izlediği “enflasyonla mücadele” politikaları, talebi kısarak enflasyonu düşürmekten ziyade, ücretlerin ortalama seviyesini düşürmeye odaklıdır. Ucuz emek-ucuz meta döngüsünde asgari ücretin ortalama ücrete dönüşmesinin, her 10 işçiden 6’sının asgari ücretin yüzde 20 fazlasının altında çalışmasının temel nedeni de budur. Bu oran, 20 sene önce her 10 işçide 4 işçi idi. 2002 yılında asgari ücretten düşük maaş alan işçilerin oranı yüzde 24,4 iken, bu oran 2022 yılında yüzde 33,8’e çıktı. Kayıtlı istihdamın ise yaklaşık yüzde 40’ı asgari ücretle hayatını idame ettirmeye çalışıyor.1

Mehmet Şimşek’in “yüksek” dediği ücretler ise reel olarak erimeye, işgücü ödemelerinin payı düşmeye  devam ediyor. EYT nedeniyle, işgücüne yapılan ödemelerin GSYH’ye oranı fazla görünmesine karşılık işgücü ödemeleri geriliyor. İktisatçı Zafer Yükseler’in hesaplamalarına göre, 2023 yılında yaklaşık 1,9 milyonu ücretli ve maaşlı olan toplam 2 milyon kişi EYT düzenlemesinden yararlanarak emekli olmuş, bunun yarısı tekrar çalışmaya başlamıştır. 2023 yılında EYT kıdem ve ihbar tazminatı ödemelerinin GSYH oranı %3 ila 3,5 tahmin edilirken; işgücü ödemelerinin GSYH oranı yüzde 29,1’dan yüzde 26'ya gerilemiştir.2

EMEK CEPHESİ: ÇALIŞMA SÜRESİ VE SÖMÜRÜ

Türkiye, OECD verilerine göre haftalık 48 saatle en uzun çalışma süresinin olduğu ülkedir. Uzun çalışma süreleri, sermaye birikim modeli ve emek rejimiyle birlikte düşünülürse sadece zamanla ölçülebilir bir parametre değildir. Uzun çalışma, gün süresini uzatarak sömürüye dayanan mutlak artı-değer üretiminin kendisidir. Bir işçi günde 8 saatten fazla çalışırken karşılığında mesai ücreti almıyorsa, hatta artan enflasyon karşısında maaşı değişmeden kalıyorsa, daha çok sömürülüyor demektir. İktisatçı Menekşe Yılmaz’ın “Türkiye istihdam modeli” olarak adlandırdığı son hesaplamasına göre, 2024 yılının ilk çeyreğinde işçiler 2021’in ilk çeyreğine göre yüzde 48 daha fazla çalışıyor,3  buna karşılık 2021 yılına göre üretimden yüzde 19,.04 daha az pay alıyor.4  

SERMAYE CEPHESİ: YÜKSELEN KÂRLAR

Sermaye, daha çok kâr edip birikerek, “canlı emeği vampir gibi emerek” varlığını devam ettirebilir. Patronların yüksek kârlarını zekâlarına, çalışkanlıklarına veya şanslarına bağlayan burjuva ahlakçılığı masaldan ibarettir, çünkü yüksek kârlar üretim alanında doğar.

Marx “Ücret Fiyat Kâr”da, artı-değerin kârın da faizin de rantın da kaynağı olduğunu belirtir. Artı-değer nasıl ki artı-emeğin ürünü olarak üretim alanında doğuyorsa, artı-değerin dönüşmüş biçimi kâr da üretim alanında doğar. İşçiler ne kadar uzun süre çalışıp ne kadar çok üretirse, ücretler ne kadar düşerse, emek maliyetlerinden ne kadar tasarruf edilirse, patronların kârları da o kadar artar.

İstanbul Sanayi Odası’nın her yıl açıkladığı En Büyük 500 Sanayi kuruluşunun yıllara göre kârlılık oranları incelenebilir.

Kârlılık göstergelerinden birisi olan faaliyet kârlılığı oranı, 2012 yılından 2022 yılına kadar olan 10 yıllık dönemde istikrarlı bir artış göstererek 5,5’ten 12,8’e çıkmıştır.  Son 10 yıldır 500 sanayi şirketinin kârlılık oranları sürekli artış halindedir.

Diğer bir kârlılık göstergesi olan faiz, amortisman ve vergi öncesi kârlılık (FVÖK) oranı 2013-2023 arası 10 yıllık dönemde sürekli artarak 9,4’ten 15,7’ye yükselmiştir.  Son 10 yıldır FVÖK kârlılığı da artmaktadır.

KÂRLAR YÜKSELDİ

  • Arçelik’te 2023’te net kâr 207 bin 264 lira oldu. İşçi başı kârda artış enflasyonun üstünü gördü. 2022 Haziran-2023 Haziran döneminde resmi enflasyon yüzde 38 iken, işçi başı kâr yüzde 80 arttı.
  • Menderes Tekstil‘in 2023 yılı son çeyreği kârı 254 milyon lira. 2024 yılında 2 bin işçiye 1 ayda verilen miktar ise 40 milyon lira.
  • Banvit’in 2023 yılında 12 aylık konsolide net dönem kârı 10 kat artarak 951 milyon 965 bin 590 liraya çıktı. Banvit kârını 10’a katlarken, 2021’den bu yana Banvit işçisinin ücreti 4 kat bile artmadı.
  • Dardanel’in 2023’te üretimden elde ettiği gelir 671 milyon 606 bin lira. Dardanel’de 1 işçiden aylık elde edilen kâr 34 bin lirayı aşıyor.
  • Temsa, 2020-2023 yılları arasında TL bazında yüzde 1090, dolar bazında ise yüzde 252 büyüdü. 2023 yılında işçi ücretleri ortalama 30 bin TL üzerinden hesaplandığında yaklaşık 1000 işçinin çalıştığı fabrikada işçi ücretlerinin toplamı 360 milyon TL yapıyor.

SERMAYE CEPHESİ:EMEK MALİYETLERİNDEN TASARRUF

Şirketler, kâr oranlarını artırmak için emek maliyetlerini kısmaya yöneliyor. TÜİK’in en son 2022 yılında yayımladığı Sanayi ve Hizmet İstatistiklerine göre, Türkiye’de finans ve sigorta faaliyetleri hariç şirketlerin üretim değeri 9,85 trilyon liraya yükselirken, emek maliyetleri 1 trilyon liraya geriledi. Şirketlerin emek maliyetinin üretim değerine oranı 2012 yılında yüzde 13, 2016 yılında yüzde 15 iken, 2022 yılında yüzde 10’lara kadar düştü. İhracatçı modelin lokomotifi emek yoğun sektörleri kendi içerisinde incelediğimizde, düşük teknolojili üretimde emek maliyetlerinin oranı 2018’de 9,9 iken 2022 yılında 7,26’ya gerilemekte; orta düşük teknolojili üretimde emek maliyetlerinin oranı 7,5’ten 4,9’a gerilemektedir. Emek yoğun sektörler, uzun ve ağır çalışma koşulları dışında, ücretler ve işçilik hakları açısından birer cehennemdir, veriler de bunu ortaya koymaktadır.

'SINIF SAVAŞI KARAR SAATİNE YAKLAŞTIĞINDA'

Devasa kârlar ve hiper-sömürünün egemen olduğu bir düzende emekçileri nefessiz bırakan, sınıf savaşındaki asimetrik güç ilişkisidir. Her gün işyerlerinde amansız bir sınıf mücadelesi verilir ve bu sadece ücretlerin baskılanmasıyla da sınırlı değildir. İşçinin denetimi için işyerinde ve dışında her türlü baskı, sermayenin toplumsal egemenliğinin garantisidir. İşçiler hakkını ararken ne kadar örgütsüz ve dağınık olursa, patronlar kontrolü o kadar genişletir. Gün gelir işsizlik fonuna çöker, gün gelir kıdem tazminatını kaldırmaya çalışır. Gün gelir asgari ücreti ortalama ücret yapar, gün gelir bölgesel asgari ücretle yeni eşitsizlikler yaratır. Bunu engellemenin yegâne yolu, işçilerin sınıf birlikteliği ve bir toplumsal sınıf olarak iktidarıdır.

____

[1] DİSK-AR Asgari Ücret Gerçeği Araştırmaları

[2] https://zaferyukseler.blogspot.com/2024/06/isgucu-odemeleri-ve-eyt-etkisi.html?spref=tw

[3] 2021 yılının ilk çeyreğinde özel sektörde çalışan 100 işçinin kişi başı 100 saat çalıştığı varsayımından hareketle.

[4] Menekşe Yılmaz’a katkılarından ötürü teşekkür ederim. https://x.com/meeeeenekseee/status/1798716921657143431

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa