Umut veren bir takım
Fotoğraf: Halil Sağırkaya/AA
Sabah treniyle Berlin yoluna çıktım. Köln'den çok fazla taraftar binmemişti. Bruce Springsteen'in avrupa turu devam ediyordu. Trende daha çok müziksever vardı. Her geçen durakta Berlin'deki maça giden taraftarlar biniyordu trene. İki Hollandalı da yanıma oturmuştu. Biralarını açıp içmeye başladılar. Saat 10'du.
Öğlen Berlin'e vardığımda taraftar yürüyüşünden haberler almaya başlamıştım. Kalabalık artıyor, Merih'e destek vermek için bozkurt maskesi takanından, bozkurt işareti yapanına kadar herkes vardı. Ne kadar çok baskılarsan o kadar çok kendini göstermeye başlardı. Normal günde bu el hareketini yapmak aklından bile geçmeyen olur olmadık herkes elini kurt yapıp yürüyordu. Çok geçmeden polisin 'çok fazla siyasileşmesi' nedeniyle yürüyüşü sonlandırdığı haberlerini aldım. İfade vermeye çağrılan ya da gözaltına alınanlardan bahsediliyordu. Futbolu siyasete bulaştırmamak lazım diyerek çıkılan yolda Almanlar siyasete bulamıştı futbolu.
Berlin Olimpiyat Stadyumuna gitmemiştim hiç. Dünya tarihinin en önemli spor organizasyonlarından birine ev sahipliği yapan bu stadyumu görmenin heyecanıyla hızlı bir tur atarak tavaf işlemimi tamamladım. Bunun bir diğer nedeni de medya girişiyle medya odasının arasındaki mesafeydi. Almanlar gazetecilere bir mesaj vermeye çalışıyordu her maç bir yerden bir yere yürüterek.
Maç öncesi ısınma biterken A Milli Takım omuz omuza vererek kenetlenmişti.
Karşılaşma başlar başlamaz meşaleler yakıldı. Heyecan ve meşale kokusu her yere yayılmıştı, Hollanda da alanımıza. Gakpo ve Depay ikilisi sol kanattan gelerek ilk tehlikeyi yarattı. Daha 1. dakikaydı. Mert Müldür'e iş düşecekti. İlk dakikalarda Hollanda rakip yarı alanımıza attığı topun ardından alanımıza yerleşerek ve çıkmamıza Baskı yaparak Arda ve Hakan'ın top yapmasına izin vermiyordu.
Kenan'la Arda'yla Barış'la harika kırdık baskıyı 4. dakikada ve ileri çıktık. Ancak sonuç bulamadık. Belli ki baskı yediğimiz anlarda rakibe vereceğimiz karşılık böyle olacak. Dumfries, Depay, Xavi Simons'la gelişen ataklarını durdurmak için Ferdi canla başla mücadele ediyordu. Gakpo da soldan tehlikeli taşıyordu topları. Arda, Ferdi ve Kenan'ın driplingleriyle rakip yarı alanda etkili olmaya çabası vardı takımın. Top kapmakta zorlandığımız ve kaptığımız topları çok verimli kullanamadığımız bir 13 dakikayı geride bırakmıştık. 17'nci dakikada Hakan ve Arda orta yuvarlağın rakip yara alana bakan diliminde pas yaparak oyun kurmaya çalışırken topu kaptırınca ani atak yedik. Savunmacılarımız kayarak atlayarak topu kesmeye çalışırken Gakpo dengesini kaybedip düşünce hücum sona erdi. Bu tür toplarda dikkatli olmak lazımdı.
Kaan Ayhan'ın 21'inci dakikada Barış Alper'i defansın arkasına kaçırdığı uzun pası sonuç getirmedi. Rakibin topla oynamasına izin verirken iyi kapanarak geçit vermemeye gayret ediyorduk. Mert Müldür Gakpo'yu iyi savunuyordu. Barış Alper'i savunma arkasında topla buluşturabildiğimiz her an rakip kalede tehlike yaratıyorduk. Yine onlardan biriydi. Arda orta sahada kaptığı topu Van Dijk'ın arkasına sarkan Barış Alper'in koşu yoluna attı. Sonunda topu kapan ve tehlike yaratan Barış Alper'in Van Dijk'la olan omuz omuza mücadelesini izleyen Premier Lig scoutları/kulüpleri Galatasaray'ın kapısını aşındırmaya başlamıştır.
İlk yarım saat dolduktan sonra oyuna ortak olup topu rakip yara alanda kaptığı topları etkili kullanmaya başlamıştı A Milliler. Kornerler, duran toplar derken Mert Müldür ve Arda'nın taşıyıp sağ kanattan getirdiği toplarla da rakibi rahatsız ediyorduk. 31'inci dakikadaki köşe vuruşu kafalarını karıştırmıştı. Topu dışarı bırakan Hollandalı oyuncu aut kullanacakları düşüncesiyle topun dışarı gitmesine izin vermişti. Ama değildi. Kaan Ayhan da gülerek karşılık vermişti rakip savunmanın bu hamlesine.
Hakan Çalhanoğlu kullandı korneri. Önceki maçta Arda'nın atmasına alışmıtşık! Bu sefer top sekip ters kanatta Arda'ya geldi. İlla ki bir heyecan yaratıyordu. Çünkü bu çocuk kalabalık ceza sahalarına gönderdiği yüksek topları rastgele değil pas olarak direkt kafaya atıyordu. Kaleciyi boşa çıkaracak bir top atmak da tekniğe ve zekaya dahildi. Arda'nın pasında bu da olmuştu ve bunu üstelik sağ ayağıyla yapmıtşı. Samet'e ise topu ağlara göndermek kaldı. Ceza alması sağlanan Merih Demiral'ın yerine oynayan stoperden gelmişti gol. Hatayı yapan Hollanda'da Dumfries'ti. Alanı boş bırakmıştı.
Devre boyunca Dumfries ve Bergwijn yeterli biçimde etkili olamamış, Abdülkerim ve Ferdi harika savunmuştu. Aynı şekilde Depay ve Gakpo da. Xavi Simons'un top yapmasına izin vermiyordu takım. Nathan Ake topla oynayan en çok oyuncuydu rakipte.
İkinci yarıya Weghorst, Bergwijn değişikliği ile başladı Hollanda. Yerden oynayarak gol bulmakta zorlandıklarındaki çözümleri bu olmuştu hem Dünya Kupası hem de Avrupa Şampiyonası'nda. Genelde son 20 dakikada görürdük bunu ancak bu sefer son 45'te geldi değişiklik. Koeman'ın başka planı yoktu demek ki. Türkiye'den stoperlerin tanıdığı Weghorst'un etkili olabildiği ilk hücum girişimi ofsayt esintiliydi. Onun varlığına güvenen Hollanda takımı topları mümkün olduğunca Weghorst'a sert göndererek altıpasta rahatsızlık yaratıyordu.
Türkiye şut atmasına izin vermeyerek savunarak bekleyecekti rakibini. İtalyanlık devreye giriyordu.
54'te rakip savunma arkasına giderken düşürülen Arda Güler, Ake'nin de bir sarı kart almasına neden oldu. Devamında 25 metrelik mesafeden kullanılan serbest vuruşta Arda'nın şutu direği bulmuştu. Rakip hücumlarını çok çok fazla geride karşılıyordu Milli Takım. Bloklararasını sıkı tutmak için iyiydi ancak 55-60 arasında kapılan toplarda hızlı hücum şansları da bu nedenle değerlendirilememişti. Topu kapan kişi uçta birini bulamayınca rakip de geri baskıyla topu kaparak hücumlarını sürdürüyordu. Buna bir çözüm blması gerekliydi Montella'nın. Bir yere kadar böyle devam edilebilirdi ancak nereye kadar. Kendi yarı sahanda 11 oyuncunla beklemen rakip savunmayı da davet etmek demek. Avusturya maçında sonuç alınmıştı ama Hollanda başka takımdı. Oyunu çevirebilirdi. Arjantin'e karşı yapmışlardı bunu.
Yine yapmak için 70'inci dakikada de Vrij çıktı sahneye. Savunma Weghorst'a direkt orta beklerken de Vrij bomboş kalmıştı. Kornerden yapılan organizasyonda.
Sonrasında sağdan gelişen ani atakta arka direkte Gakpo'yu topla buluşturmak istedi Dumfries. Mert Müldür yerdeydi. Dengesiz düşmüştü. Ona çarpan top ağlara gitti. Hakem golü geçerli saydı. Beklenmedik istenmeyen bir şekilde gol oldu. 6 dakikada bir anda her şey tersine dönmüştü. Rakip ilk golü atana kadar 3 oyuncu değiştirmiş savunmasını ve forvetinin gücünü tazelemişti. Montella'nın da değişiklikleri yapmakta geciktiği anlardı. Golden önce yapmalıydı değişikliği. Okay ile boyunu daha önce uzatabilirdi takımın örneğin. Zaten geride duruyordu takım. Ancak skor 2-1'e geldikten sonra yorulan Mert Müldür ve sakatlanan Samet'i çıkartarak Zeki ve Cenk'i aldı oyuna. 4'lü savunmaya geçilmişti. Şimdi de rakip geriye çekiliyor ve Cenk Tosun'a indirilen toplarla gol bulmaya çalışıyorduk.
85'te Abdülkerim taşıdı topu ve Kerem'i kanada indirdi. Arka direkte Zeki topu ağlara gönderemedi. Seken topta da Kerem Aktürkoğlu pozisyondan yararlanamadı. Tehlikeyi yaratmıştık. Beraberliği yakalayıp uzatabilirdik maçı. 88'de de Semih Kılıçsoy giriyordu oyuna. Bir stoper daha çıktı. İyice riskler alınmıştı.
90'ıncı dakikada Arda iki stoperin arasında girerek top alıyor. Şahsen beni şaşırtıyordu. Bu dakikada bu özgüven! Pasını verdiği Abdülkerim'in içeri doldurduğu top da az daha gol oluyordu! Bindirdikçe bastıkdıkça fırsatlar tehlikeler şanslar buluyordu A Milli Takım! Ancak sonucu değiştirmek mümkün olmuyordu. Kaleciden seken top bizim oyuncularımıza değil onların önüne düşmüştü. Gol de olmadı. Türkiye ve milli takım oyuncuları yıkıldı.
Avrupa Futbol Şampiyonası'nda ikinci kez yarı final oynama şansını kaybetmişti Türkiye. Bir kaç sene önce Letonya'yı son dakika golüyle yenerken ağlayan bir takımdan, yarı finale çıkamadığı için ağlayan bir takıma dönüşürken bu yolda Montella'nın ekibe kattıkları takımı hızlıca büyütmüştü. Portekiz maçında yaşanan 'dağılma' dışında herkesin kaos ve düzensiz olarak nitelediği oyunların her biri planlıydı. Her maçta belli planı uygulayabilen, kendinden bahsettiren bir takım izletti İtalyan. Bu turnuvanın ardından Montella ne tür bir yol çizer kariyerine bilemem, ancak ardında futbol olarak umut veren bir takım bıraktığı kesin.
- İngiltere'de golcü farkı 11 Temmuz 2024 17:40
- İtalyan İşi! 03 Temmuz 2024 15:50
- Ronaldo, Costa'ya şükretsin! 02 Temmuz 2024 15:17
- İspanya bana inat! 01 Temmuz 2024 16:05
- İklim değişikliği ve futbol: Almanya - Danimarka 30 Haziran 2024 16:41
- 16 yıl sonra yine bir Çek hikayesi! 27 Haziran 2024 16:15
- Avusturya sürprizi, Futbolun katili C Grubu 26 Haziran 2024 13:52
- İtalya kendini hatırladı! 25 Haziran 2024 12:10
- Vatan aşkı, Ronaldo'yla Selfie aşkına yenildi 23 Haziran 2024 14:27
- Horozun sesi, portakalın tadı yok 22 Haziran 2024 13:10
- Gelsenkirchen kâbusu 2! 21 Haziran 2024 17:53
- Bisikletle Euro 2024 keyfi! 21 Haziran 2024 00:18