Gazeteciliği savunmaya devam
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Geride bıraktığımız hafta, iktidarın hoşnut olmadığı gazeteciler ve basın kurumları açısından baskılarla dolu bir hafta oldu.
RTÜK, kurulduğundan beri farklı seslere yer veren, alanlarında başarılı birçok meslektaşımızın görev yaptığı Açık Radyo’nun lisansını iptal etti.
Sinan Ateş’in öldürülmesinden önce eşi Ayşe Ateş’in evinin fotoğraflarını çekerek Tolgahan Demirbaş’a gönderen Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Burak Kılıç, Twitter (x) hesabından, meslektaşlarımız Barış Terkoğlu, Alican Uludağ, Erk Acerer, İsmail Saymaz ve Timur Soykan’ı alenen tehdit etti. Sinan Ateş davasının duruşmasında da sanık Doğukan Çep gazetecileri tehdit etti.
Ankara’da MA ve JinNews çalışanı 11 gazetecinin yargılandığı davanın 3 Temmuz’daki karar duruşmasında 8 gazeteciye “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 6 yıl 3’er yıl hapis cezası verilmesi ise, hem gazetecilik bağlamında hem de Kürt sorununa dair iktidar yargısının eğilimini gösteren bir karakter taşıyor. Dolayısıyla Kürt siyasetçilerin yargılandığı Kobane davasında verilen cezalar ile ortak bir tutumun Kürt gazetecilere düşen yanı diye düşünmek yanlış olmaz.
Hatırlanacağı gibi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturma kapsamında polis, 25 Ekim 2022 sabahı Ankara, İstanbul, Van, Diyarbakır, Urfa, Manisa ve Mardin'de gazetecilerin evlerine baskın düzenlemişti. 11 gazeteciden dokuzu 29 Ekim’de tutuklanmış ve haklarında, 8 Şubat 2023 tarihini taşıyan 210 sayfalık bir iddianame hazırlanmıştı.
İddianameye bakınca, hazırlanışında daha önceki Kürt gazeteci ve siyasetçi yargılamalarındaki yöntemin esas alındığını görüyorsunuz. Önce PKK/KCK’ye ait bir bölüm, ardından artık ipliği pazara çıkmış gizli tanık ifadeleri ve sonrasında da yargılananlarla ilgili delil üretme çabasının ürünü olan detaylar. Meslektaşlarımızın katıldıkları piknikte halay çekmesi, evlerinde bulunan ve satışı serbest kitapların yasa dışı örgüt dökümanı havasında sunulması, yaptıkları haberlerin savcıya göre politik anatomisine dayanan ‘terör örgütüne müzahirlik’ tespitleri ve telefon kayıtları ile haber notları.
Yargılanan gazetecilerin haber kaynaklarıyla yaptıkları ve iddianameye yansıyan hiçbir konuşma için Türkiye’nin hakim siyasal rejim kaygılarından uzak olan dünyanın başka bir yerindeki bir savcı suç tespiti yapmaz. Gazeteci haber kaynağıyla konuşurken “hı hı” diyor örneğin ve bu “hı hı” ifadesi birçok yerde geçiyor. Savcı, bu ifadeye döne döne iddianamede yer vererek bize ne demek istiyor? Gazeteci kaynağı ile konuşurken ‘hı hı’ deyince bu o meslektaşımızı “terör örgütü” üyesi mi yapıyor? Yapıyorsa nasıl yapıyor? Gazeteci bir yerdeki haber kaynağı ile konuşurken, “Sesiniz gelmiyor” diyor örneğin. Bu ifade nasıl bir suç delili oluşturuyor ki, iddianamede yer alıyor?
İddianamede delil üretme çabası içinde, gazetecilerin banka hesap hareketleri, ya da para alışverişleri de yer tutuyor. Çok küçük meblağlardaki para hareketleri sanki gayri meşru bir icraatmış gibi sunuluyor. Vergi Uzmanı Ozan Bingöl, önceki gün Twitter (x) hesabından yaptığı bir paylaşımda iki kamu bankasının (Halk Bankası ve Ziraat Bankası) son beş yıllık reklam ve ilan harcamasının 6 milyar 231 milyon lira olduğunu ifade etti. Bunun, kamu bankaları eliyle iktidar medyasına akıtılmış bir servet transferi olduğu o kadar açıkken, bunu merak edip, soruşturma konusu yapabilecek bir savcı çıkar mı? İmkansız.
Kürt gazetecinin, kaynağı belli olan 8 bin liralık bir hesap hareketi “suç delili”, ama kamu bankalarından iktidar medyasına milyarlar akması sorun değil.
Buna ‘çürüme’ deyip geçsek, birçok okurumuz haklı olarak ‘Çok naifsin, çürüme eski Türkiye’de kaldı, yeni Türkiye’de lafı olmaz’ diyecektir.
Suç üretmek için akıl sınırlarının zorlandığı böyle bir iddianameyle dünyanın hiçbir yerinde gazetecileri örgüt üyeliğinden tutuklayamazsınız. Normal olan bu kararın bozulmasıdır ancak Türkiye’de yaşadığımız için bunun ancak bir mücadeleyle mümkün olabileceği de unutulmamalı.
Basın meslek örgütlerinin farklı kentlerde ortak eylem ve basın açıklamalarıyla, ‘Gazeteciliği savunuyoruz’ diyerek Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 8 meslektaşımız hakkında vermiş olduğu cezalara tepki göstermesi önemliydi. Bu ortak tutumun daha da güçlenerek bir istikrar kazanmasına ihtiyacımız var. Çünkü bu zor dönemi ancak dayanışma ve mücadeleyle aşabiliriz.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00