14 Temmuz 2024 04:45

Astana’dan Washington’a kavga sertleşiyor

NATO Zirvesi, ittifakın 75. yıl dönümü kutlamasıyla başladı.

NATO Zirvesi, ittifakın 75. yıl dönümü kutlamasıyla başladı | Fotoğraf: TCCB / Murat Kula

PAZAR
Paylaş

Geçen yüzyılın ortasına gelinirken dünya yaman bir kavgaya tutuşmuştu. Emperyalistler arasında kapışma olarak başlayan savaş, Hitler Almanya’sının sosyalist SSCB’ye saldırmasıyla antifaşist savaşa dönüşmüş; ABD, İngiltere, Fransa faşist saldırgan karşısında Stalin Rusya’sıyla ittifak yapmaktan kaçınamamıştı. Stalingrad’dan başlayarak faşist orduları kovalayıp Almanya kapılarına dayanan SSCB’nin ilerleyişinin önünü kesmek üzere, batıda ikinci cephe açmayı yıllarca geciktiren emperyalistlerin önde geleni olan ABD, Japonya’ya attığı atom bombasıyla halklara gözdağı vermişti. Bomba, zaten yenilmiş faşist mihverden çok dünya halklarını hedef almıştı.

1945’te sonuna gelinen, 60 milyon ölüme neden olan ikinci büyük savaştı. İlki aynı yüzyılın başında patlamıştı. Şimdi dişinden tırnağına kadar silahlanmış olmakla yetinmeyip silaha hâlâ yılda trilyon doları aşkın harcama yapan emperyalistler dünyayı yeni bir savaş belasına sürüklüyor. Üstelik bu kez sosyalist bir ülkeden de yoksunuz.

1945’te sadece ABD nükleer silaha sahipti. Şimdi Pakistan’la İsrail ve K. Kore’ye varana dek birçok ülke nükleer güç durumunda. ABD ile çoktan kapitalist emperyalist bir ülkeye dönüşen Rusya’nın nükleer cephaneliği ise binlerce tek ve çok-başlıklı bombadan oluşuyor.

Geçen yüzyılın son on yılına gelinirken Amerikan emperyalizmiyle dişe diş çekişen modern revizyonizmin egemenliğindeki sosyal emperyalist SSCB çökmüş ve kısa bir süre ABD dünyanın görünür tek egemeni olarak kalmıştı. Avrupalı ve Japon emperyalistler onunla boy ölçüşebilecek kapasitede değildi ve “alttan almak” zorunda kalıyor, güç toplamaya çalışıyorlardı. AB bu amaçla oluştu.

Ancak kapitalizm hiçbir zaman eşit ve dengeli bir gelişmenin zemini olmadı. Ne tekelleşmiş şirketler ne sektörler ne de ülkeler eşit hızlarla gelişiyordu. Gelişme eşitsiz ve sıçramalıydı. Örnekse; cep telefonunun ilk markaları olan Ericsson ve ardından Nokia’nın şimdi sektörde adları bile geçmiyor! Sadece kalaycılık gibi eski zanaatlar değil, örneğin yazılı basın gibi koca sektörler müzelik olma sürecinde.

Geçen yüzyılın ilk yarısının yarı-sömürgesi Çin, 1949’daki kurtuluşunun ardından girdiği ikircikli kapitalist kalkınma yolunda “Cüce” Deng’le ikirciklenmesine son vermesinin ardından milenyumla birlikte atağa kalktı. Küçük burjuva kısıtları “aştı”, kapılarını yabancı sermayeye açtı. Yakın geçmişi köylülük olan ucuz işgücü kaynağıyla önce dış pazarlara yönelik bir “dünya atölyesi” oldu. Avrupa ve ABD’nin otomotiv tekelleri örneğin kendi ülkelerinden çok Asya pazarına yönelik olarak Çin’deki fabrikalarında üretti. Çinli ve batılı şirketler ortak yatırımlara gittiler. Bu süreçte iç pazarı da genişleyen Çin geniş bir “orta tabaka”ya sahip oldu. 2000’lerin ikinci on yılına gelinirken batılı emperyalistlerin “katkısıyla” artık tüm dünyaya yayılan bir Çin’le yüzleşilir oldu. Her yıl yüzde 10 civarında büyüyen sanayisiyle geçen yüzyılın başlarında emperyalistleşen kapitalist ülkelere meydan okur hale geldi. Çin artık sadece Asya’da değil, L. Amerika dahil tüm kıtalarda rakiplerinin önünde. Tümünden çok doğrudan ve ortak sermaye yatırımı var. Tümünden büyük dış ticaret hacmine sahip. Verdiği borç ve kredi tüm emperyalist rakiplerini geride bıraktı. Şimdiden yüz milyarlarca dolar yatırdığı 2013’te başlattığı “Kuşak Yol Projesi”yle dünyanın fethine çıktı.

Başlıca rakibi, hâlâ en güçlü emperyalist ülke olan ABD şüphesiz. Ve ilk “dur bakalım!” diyen de o oldu. ABD, 5-6 yıldır “ticaret savaşları” açarak başlattığı hızla gelen ve böyle giderse kendisini her alanda geride bırakacak olan Çin’in önünü kesmeye yöneldi. Ardından Çin’e yatırımlarını peyderpey durdurdu. “Stratejik ürün” diyerek, başta yarı iletkenler/çipler olmak üzere Çin’in gelişmesine hız katacak ürünlerin ihracını yasaklamakla kalmadı, bu yasağı Avrupalı ve Asyalı müttefiklerine dayatma yoluna gitti. Başta tam onaylamasa bile, Ukrayna Savaşının ardından müttefikleri bu yönüyle ABD’nin “dümen suyu”na girmeye başladı.

Kuşatılmaya başlanmasıyla batılıların da “üretim üssü” olmaktan çıkmasının yanına gelişkin bir kapitalist ülke olmanın ek sıkıntıları eklenince Çin’in büyüme hızı yavaşlayarak şimdiden yarı yarıya düştü, ama hâlâ kendi eski yerine Hindistan’ı ikame etmeye yönelen rakiplerinden hızlı gelişiyor.

Ekonomik gelişmesine ağırlık vermiş, silaha rakipleri kadar yatırım yapmamaktaydı Çin; birkaç yıldır bu tutumunu değiştirdi. Rakipleri görece eski teknik temele sahipken kapitalizminin son derece modern teknik temeli sanayisinin diğer üretim dalları gibi silah sanayisinin de gelişkin üretimini olanaklı kılıyor. Bu yönüyle eksiğini kapatmakta olan Çin, yine de düşmanlarının düşmanı olan eski rakiplerinden Rusya ile ilişkilerini geliştirdi. Bu ülke ve başkalarıyla oluşturduğu Şanghay İşbirliği Örgütü’yle NATO içinde birleşmiş rakiplerini dengeleme çabasında. Rusya ile ittifakıyla nükleer silah yığınağının eksiğini de telafi etmekte olan Çin, Ukrayna Savaşının ardından uyguladıkları yaptırımla Rusya’dan çekilen rakip şirketlerin boşluğunu doldurarak Rusya’da da önemli pozisyonlara sahip oldu. Başlıca eksiği enerji, onu da Rusya, İran ve iyi ilişkiler geliştirdiği Körfez ülkelerinden tedarik edebiliyor.

Şanghay İşbirliği Örgütü NATO’dan farklı olarak merkezi komutadan yoksun, ancak bu eksiğini kapatma yolunda ilerliyor. Dezavantajı, ABD ve Avrupalı emperyalistlerle de yakın denebilecek ilişkilere sahip Hindistan, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’ın örgütün ekonomik ve ticari işbirliği içeriğini aşarak siyasal ve askeri işbirliği örgütü olarak kendisini pekiştirmesine mesafeli duruşları. Üstelik Hindistan ile Çin, Hindistan ile Pakistan ve Tacikistan ile Kırgızistan arasında sınır sorunları bulunuyor ve bu da örgütün daha ileri adımlar atmasının önünde engel.

ŞİÖ’nün büyük “sıkıntısı”, kendi ülkesinden başlayıp Suudiler üzerinden Avrupa’da sonlanacak yeni bir “ekonomik koridor” inşasıyla ABD ve Avrupalı emperyalistlerle ilişkilerini yenileyen Hindistan olarak görünüyor. Bu ülke Rusya ile askeri ilişkileri ve silahlanmasının bu ülkeye dayalı oluşuyla ŞİÖ’de bulunuyor; ancak örneğin Başbakanı Modi Astana’daki zirveye katılmadı ve Hindistan’ı Dışişleri Bakanı temsil etti. Bu ülke geçen yıl da Hindistan’daki zirveyi bir olağanüstülük olmamasına rağmen çevrimiçi düzenlemişti. En azından iki yıldır Hindistan’ın tutumu ŞİÖ’den uzaklaşmasının göstergesi.

Ancak Astana’da yine de Putin, NATO karşısında ekonominin yanı sıra “bir güvenlik işbirliği kurulması”, Xi Jinping ise, ŞİÖ’nün “birliği pekiştirmesi ve dış müdahalelere ortaklaşa karşı çıkması” vurgularını yaptı.

Çin’le Azerbaycan arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalanırken Azerbaycan Çin’den ŞİÖ’ye üyelik statü düzeyinin yükseltilmesini talep etti ve olumlu yanıt yaldı.

Astana’nın bir önemi, BM Genel Sekreterinin zirvenin onur konuğu olması ve tüm toplantılara katılmasıydı. Astana Bildirisi BM’nin önemine vurgu yaptı. Çin’in geliştirdiği “küresel güvenlik girişimi” güçlü bir BM ve uluslararası hukuk düzenini savunuyor ve girişim ŞİÖ tarafından benimseniyor.

Washington Zirvesi’nin ardından yayınlanan sonuç bildirgesinde NATO ise, “barışı korumak için kurulan” “tarihteki en güçlü ittifak olduğunu” yeniden ilan etti. Yalandan kimse ölmüyor! “NATO savunmaya yönelik bir ittifaktı”. Bildirge, “Bizi birbirimize bağlayan ortak değerlerimiz vardır: Bireysel özgürlük, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü. Uluslararası hukuka ve Birleşmiş Milletler Şartı'nın amaç ve ilkelerine bağlıyız ve kurallara dayalı uluslararası düzeni korumaya kararlıyız” diyor. Kendi koyduğu kuralları, eski Yugoslavya’da, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi dayatmayı sürdürecek!

Ukrayna Savaşı sonrası yeni katılımlarla üye sayısı 32 oldu ve artık eskiden gerçekleştirilemeyen her üyenin GSMH’sinin en az yüzde 2’sini silahlanmaya harcaması “ilkesi”ni 23 ülke şimdiden tutturdu.

Zirvenin sonuç bildirgesinde, Rusya'nın “müttefiklerin güvenliğine yönelik en kayda değer ve doğrudan tehdit” olduğu, Rusya’nın savaşı sürdürmesinde ise Çin'in “etkili” olduğu, iki ülkenin genişleyen ilişkilerinin “endişe” yarattığı vurgulandı ve NATO, Çin’e Rusya'ya malzeme sağlamayı ve siyasi destek vermeyi kesme çağrısı yaptı.

Çin’in hızlı yanıtı ise, “NATO'nun, savaşın kökeni olan nedenlere odaklanmak yerine başkalarını suçladığı” oldu.

Ukrayna savaşı sürdürmede zorlandığı için savaşın sonuna gelindiği sanılmaktaydı, ancak zirve savaşa yeni bir hız verilmesini kararlaştırdı. Konuşmasında Biden, Ukrayna’ya yakın zamanda “onlarca ek taktik hava savunma sistemi” gönderileceğini söyledi, aralarında balistik füzelerle F-16’lar da olacaktı.

Blinken’ın özeti, “Barışa giden en hızlı yol güçlü bir Ukrayna’dan geçer” şeklindeydi.

NATO üyeleri Ukrayna'ya gelecek yıl için 1 milyarını Türkiye’nin sağlayacağı 40 milyar avroluk askeri yardım yapacak. NATO Genel Sekreteri J. Stoltenberg açık sözlülükle, “Ukrayna'ya desteğimiz bir hayırseverlik işi değil, bunu kendi güvenliğimiz için yapıyoruz” dedi. 

Washington Zirvesi, Rusya ve müttefiki Çin’le ilişkileri iyice germeyi, Rusya’nın kolunu kanadını kırıp Çin’i müttefiksiz bırakmayı kararlaştırmış durumda.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...