14 Temmuz 2024 04:43

Tasarruf gösterisinin siyasal baskı boyutu

Musollini ve Alfa Romeo'su

Fotoğraf: kitchener.lord / Flickr (CC BY-NC-ND 2.0)

Paylaş

KHK ile kamu görevimden ihraç edilmeden önce, dönemin yeni türedi bir kamu kurumuna iki günlük bir seçme-değerlendirme görevi için davet edilen akademisyen yakınım evimde konuğum olmuştu. İlk mesai gününün sonunda evde akşam yemeği sırasında birbirimize günümüzün nasıl geçtiğini anlatırken aradan geçen uzun yıllara rağmen hala aklımdan çıkmayan bir detay paylaştı. Öğle vakti geldiğinde şehrin pahalılığı ile bilinen bir lokantasında ağırlandığından söz etti. Bundan daha da önemlisi, öğle yemeği için binadan ayrılırken onunla ve yaptığı işle hiç ilgisi olmayan 10’a yakın kişinin yemek grubuna katıldığını, o pahalı restoranda yemek yendikten sonra kuruma dönüldüğünü ve gruba sadece yemek aşamasında katılanları bir daha görmediğini anlattı.

***

Mehmet Şimşek liderliğinde hazırlanan, “Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi” adı altında açıklanan tasarruf önlemleri sekiz ana başlıkta toplanıyor. Paket ile yeni araç, bina, mobilya ve demirbaş alımının üç yıl süreyle durdurulmasının, personel servislerinin kaldırılmasının, deprem ve zorunlu harcamalar hariç mal ve hizmetler ile yatırım ödeneklerinde kesintiye gidilmesinin, yönetim kurulu üyelik ödemelerine üst sınır getirilmesinin, kamu kurumlarına emekli olan personel sayısı kadar alım yapılabilmesinin, üç yıl süreyle yeni araç satın alma ve kiralama yapılmamasının, enerji verimliliğinin artırılmasının, uluslararası toplantılar ve milli bayramlar hariç gezi, kokteyl ve yemek daveti düzenlenmesine son verilmesinin, eşantiyon türü hediye dağıtımının yasaklanmasının, haberleşme ve iletişim giderlerinde kısıtlamaya gidilmesinin, arşivlerin elektronik ortama taşınmasının, elektronik tebligat sistemlerinin kullanılmasının hedeflendiği söyleniyor.  

Ülke ekonomisinin eşine rastlanmamış bir krizde olduğu dönemde tasarruf programının neden bu kadar geç açıklandığı, paketin layıkıyla uygulanması durumunda ne kadar tasarruf hedeflendiğinin bilinmemesi eleştiri konusu oldu. Siyasetçiler ve yorumcular paketin örtülü bir IMF programı olduğunu, muhalif belediyelerin hızını kesmeyi hedeflediğini, kamu özel işbirliği projeleriyle ve yolsuzluğun temel kaynağı olan Kamu İhale Yasasıyla ilgili bir adım atılmadığını, başta Varlık Fonu olmak üzere Hazine’ye paralel kurum ve uygulamalara son verilme niyetinin söz konusu olmadığını, Cumhurbaşkanı’na çok yüksek tutarda ödenek sağlama yetkisine dokunulmadığını, Sayıştay denetiminden kolayca kaçılmasının önüne geçilmediğini ve bu nedenle şeffaf olmayan yöntemlerle harcama yapma uygulamasına son verilme ihtimalinin çok düşük olduğunu ifade etti. Paketin göstermelik, yaptırım boyutu eksik ve gevşemeye açık olduğu, bu paketteki herhangi bir tedbirden kalıcı, bütçeye deva olacak sonuç çıkma ihtimali olmadığı yazıldı.

Geçtiğimiz pazar günü Evrensel’in bu konuda hazırladığı kapsamlı dosyada yer alan değerlendirmelerde, TBMM’ye sunulan tasarruf paketinin sermayeyi nasıl kayırdığı, müteahhide yönelik teşviklere dokunmadığı vurgulandı. Vergi paketi ile bir arada değerlendirildiğinde “tasarruf önlemleri”nin talebi kısarak enflasyonu düşürmekten çok, ücretlerin ortalama seviyesini geriletme odaklı olduğunun altı çizildi.

Algı yönetimi eksenli bir gösteri niteliği taşıyan “tasarruf paketi”, yazının başlangıcında aktardığım anıyı aklıma getirmesi yanında, hayal bile edemeyeceğimiz hırsızlık yöntemlerine karşı hazırlıklı olmamız gerekliliğini de gösterdi. Makam arabası sayısı, lojmanların keyfi kullanımı ve benzeri örneklerde olduğu gibi buzdağının görünen kısmındaki yağma örneklerine takılıp kalmak yerine bütüncül bir bakış açısının gerekli olduğu ortaya çıktı.

***

İtalyan faşizminin 1922-1925 yılları arasındaki erken dönemi, tasarruf ve kemer sıkma uygulamaları üzerinden nasıl baskıcı politikaların geliştirildiğine ilişkin zihin açıcı bir kesittir. Bu dönem, mutfağında Maffeo Pantaleoni, Luigi Einaudi, Alberto De Stefani ve Umberto Ricci gibi akademisyen, gazeteci, danışman ve siyasetçi olarak faaliyet göstermiş ekonomistlerin bulunduğu tasarruf önlemleri ile toplumsal baskı arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. Bu dönemde faşist tasarruf politikaları Birinci Büyük Paylaşım Savaşı sonrasındaki altüst oluş sürecinde demokratikleşme arzusunun önüne dikilen en önemli setlerden biri oluyor. 1920’ler İtalya’sında yaşananlar, ekonominin asla saf ve nötr bir bilgi kaynağı olmayıp, bir iktidar alanı olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Daha da önemlisi ekonomi alanının nasıl siyasetteki baskıcı uygulamaları “rasyonel” göstermeye yaradığına ışık tutuyor.

Birinci Dünya Savaşı müttefik ülkeler için büyük bir sosyo-politik öneme sahipti ve İtalya'da refah devletinin gelişimini teşvik etmişti. Bu savaş sonrasında İtalya’da güçlü bir demokratikleşme süreci başladı. Savaşın etkileri, devletin ekonomik durumu düzeltmek için yeni ve aktif bir rol üstlenmesine neden oldu. İşçiler ve köylüler arasında mücadelenin yükseldiği Biennio Rosso (İki Kızıl Yıl) döneminde işçi örgütlenmeleri güçlendi, işsizlere yönelik destek artırıldı ve hatta işsizlik sigortası yasalaştı. Yoksul ailelere ve savaş yetimlerine aylık bağlandı.  Şubat 1919'da hükümet günde sekiz saatlik çalışma yasasını kabul etti ve aynı sonbaharda asgari ücret uygulamasına geçildi. Nominal ve reel ücretler keskin bir şekilde yükselişe geçti.

Ekim 1922'de kurulan Mussolini'nin ilk kabinesi ile demokratikleşme eğilimi durdu. Kemer sıkma politikası yol gösterici ilke haline geldi ve zor kazanılmış sosyal reformlar iptal edilmeye başlandı. Mussolini, 16 Kasım 1922 tarihinde Parlamento'da yaptığı ilk konuşmada birincil ekonomik hedefinin bütçeyi dengelemek olduğunu ifade etti. Faşist iktidarını kurmadan önce ılımlı ve liberal kamuoyuna kendisini ekonominin kurtarıcısı olarak sunarak onları ikna etti. Dönemin İtalyan basınının çoğunluğu Mussolini'yi bütçeyi yeniden dengeleme yeteneğine sahip tek kişi olarak tasvir ediyordu.

3 Aralık 1922'de yazılan bir kraliyet kararnamesi ile ekonomide “tam yetki” faşistlere devredildi. "Tam yetki dönemi" (periodo dei pieni poteri) olarak bilinen bu kesitte kemer sıkma önlemlerini uygulamak için yönetime sınırsız yetki verildi. "Hiçbir şey için hiçbir şey" sloganıyla bilinen vergi reformları ve harcama kesintileri ile açılan alanda sadece ekonomi yeniden düzenlenmekle kalmadı İtalyan faşizmi payandalandı. Mussolini İtalyasındaki ‘tam yetki dönemi’, kemer sıkma politikaları ile faşist baskıların normalleştirilmesi arasındaki süreklilik ilişkisinin en yalın örneklerinden birisi olarak hatırlanıyor.  

***

Ülkemizde yığınların açlık koşulları içinde uygulanan ekonomi politikaları, farklı zaman ve yerlerdeki deneyimler hatırlanarak dikkatle izlenmeli. Mücadele için stratejiler oluşturulurken, öncelikle teknokratik kılıflar arkasına gizlenen faşizm teşhir edilmeli.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa