15 Temmuz 2024 05:00

15 Temmuz: Pusuya yatan burjuva çıkarlar

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

Paylaş

“29 Eylül 2016'da, 15 Temmuz askerî darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararname ile Hayatın Sesi TV ile birlikte 12 televizyon kanalı ve 11 radyo kanalı kapatıldı. Gerekçe olarak "milli güvenliği tehdit eden yapı, oluşum ve gruplar ile terör örgütlerine aidiyeti belirlenen kanallar" ifadesi kullanıldı. Kapatma kararı, özellikle sosyalist, sol çevrenin protestolarına neden olurken "Türkiye'nin demokratik güçlerinin sesini duyuran kanallar hedef alınıyor. Sol, sosyalist ve emekçilerin kanalları kapatılıyor." söylemlerinin dillendirilmesine neden oldu.” (Vikipedi)

“Son yayımlanan Kanun Hükmünde Kararname ile üniversitelerden ihraç edilen akademisyenler arasında barış bildirisi imzacısı ve Eğitim-Sen üyesi isimlerin de yer alması tartışma yarattı. Perşembe gecesi yayımlanan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile ihraç edilen 40 binden fazla kamu görevlisi arasında toplam 2 bin 346 öğretim üyesi de bulunuyor.” (BBC Türkçe, 2 Eylül 2016)

15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi ve sonrasına dair, internette yapacağınız aramalarda kolaylıkla denk gelebileceğiniz binlerce veriden ikisi bu şekilde.

AKP, darbe girişiminin öznesi olarak, daha önce devleti birlikte yönettiği Fethullah Gülen Cemaati ile arkasında ABD’ye kadar uzanan güçleri gösterirken, Gülen Cemaati ile uzaktan yakından ilgisi olmayan kesimler ve demokratik kurumlar neden iktidarın hedefi oldu? Bu sorunun yanıtı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, darbe girişiminin ardından dile getirdiği “Allah’ın lütfu” sözünde ifadesini buluyor. Daha doğrusu, bunun bu anlama geldiğini, tüm muhalefet çok geçmeden yaşayarak öğrendi.

Dünyaya görünen olgularla bakan biri, “Nasıl oluyor da iki dinci hareketin kapışmasının faturası, muhalefete kesilebiliyor?” diye sorabilir.

O darbe girişiminden 168 yıl önce Marks ve Engels’in kaleme almış oldukları, bugüne kadar kendisine en çok atıf yapılan metinlerden biri olan Komünist Manifesto’da bu soruya yanıt olarak da okunabilecek bir cümle yer alır: “Proleterin gözünde yasalar da ahlak da din de ardında bir sürü burjuva çıkarının pusuya yattığı bir sürü burjuva önyargısından başka bir şey değildir.”

Karmaşık gibi görünen ilişkiler, size propaganda edilen söylemlerin altını kazıdığınızda, Marks ve Engels’in dikkat çektiği kadar çıplak bir sınıf gerçekliği olarak ortaya çıkar.

AKP’nin tek başına iktidarını kaybettiği ve gerileme dönemine girdiği bir süreçte gerçekleşen 15 Temmuz darbe girişimi, AKP’nin yıpranan iktidarını ve temsilcisi olduğu sermaye sistemini tahkim etmek için fırsat olarak kullanıldı. Sermaye, teşviklerle ihya edilirken, grev yasakları otomatiğe bağlandı. İktidar için oy yatağı işlevi gören tarikatlar desteklenerek kısa zamanda birer holding haline getirildiler. Kürt siyasetinin yönetimde olduğu belediyelere atanan kayyumlar 15 Temmuz darbe girişinin ardından ilan edilen OHAL ve çıkarılan kararnamelere eklemlenerek gerçekleştirilirken, bir ucu da 12 Eylül 1980 tarihli askeri darbe yasasının icraatlarına dayandırıldı.

Pusuya yatmış burjuva çıkarlar, toplumsal muhalefetin geriletilmesi ve sermayenin tek adam rejiminin güçlendirilmesi için kullanılırken, minarelerden yükselen salalarla tüm bu pratiklere kutsallık kazandırılmaya çalışıldı.

Peki bugün bu sürecin neresindeyiz?

Tarihin belli dönemlerinde inşa süreçleriyle çözülmeler iç içe geçebilir. İktidarın ‘darbe ile mücadele’ söylemini bir manipülasyon aracı olarak kullandığı, kendi iktidarını pekiştirici anayasa değişikliklerine tanıklık ettik. Erdoğan’ın ‘Allah’ın lütfu’ söyleminde ifadesini bulan bu gelişmeler bugün de tümüyle zemin kaybetmiş değil. Örneğin son olarak Hakkari’ye atanan kayyum bu pratiklerden biri. Ama diğer yandan da, ‘darbe ile mücadele’ söyleminin manipülasyon değerinde ciddi bir çözülme var. Cumhur İttifakı’nın son yerel seçimlerde daha da derinleşen oy kaybında da, Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını uzatmak için gündemleştirme gayreti içinde olduğu yeni anayasa girişimine eskisi gibi kolay destek bulamamasında da bu çözülmenin etkilerini görebiliriz.

Bu çözülmenin hızlanarak devam etmesi, muhalefetin örgütlü güçlerinin dirayeti ve cesaretiyle doğrudan ilişkili. Darbenin siyasi ayağı dahil olmak üzere, örtülü bırakılan birçok yönü de, o çözülmenin derinleşmesine bağlı olarak görünür hale gelecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...