19 Temmuz 2024 04:57

Tesadüfen hayat

İzmir'de öğrenciler açıklama yaptı

Fotoğraf: Bahar Emreoğlu

Paylaş

Çorlu’dan kalkan yüksek hızlı trenin raylarında menfez çöker; 25 kişi ölür, 328 kişi yaralanır. Dünyanın en şatafatlı havaalanı yapılır; su istasyonları, dere yataklarına yapılan binalar, metro istasyonları, yer altı geçitleri sular altında kalır. Rödovans sistemiyle çalışan maden ocaklarında grizu birikir, yine insanlar ölür. Yaz aylarında memleket cayır cayır yanmaya başlar; ormanlar kül olur. Yangın söndürmede kullanılacak uçak bir türlü bulunamaz. Meslek odaları, bilirkişiler uzayan ihmal listeleri hazırlamakla uğraşır; bazı durumlarda yılları bulan mahkemeler kurulur. Hiçbir sonuç çıkmaz.

Bu iğretilik, derme çatmalık yüzünden insanlar ve diğer canlılar için yaşamak bir tesadüf haline gelir.

Vaktiyle DEDAŞ’a özelleştirilen Diyarbakır-Mardin elektrik hatlarında, haziranda çıkan yangınlar sonucu 15 kişi yaşamını yitirdi, 80’e yakın yaralı var. Çok sayıda hayvan öldü ve köylülerin yaşam kaynakları kurudu, ekili biçili alanlar küle döndü. Elektrik Mühendisleri Odası Diyarbakır Şubesinin inceleme sonuçlarına göre; birçok yerde odundan yapıldığı anlaşılan elektrik direkleri üzerinde sigortaların olmadığı, bunların yerine iletkenlerle baypas işlemi yapıldığı, kırık izolatörlerin görüldüğü, izolatörlerin gevşek ve sıkı bağlarının usulüne uygun yapılmadığı tespit edildi.* DEDAŞ yetkilileri elbette yaptıkları işe toz kondurmuyor ve her şeyi inkar ediyorlar.

Günlerce süren bu yangından kısa bir süre sonra, üç gün önce, İzmir Alsancak’ta bir tıp öğrencisiyle bir müzisyen yağmur birikintisinden geçmeye çalışırken usulünce gömülmemiş kablo yüzünden elektrik akımına yakalanarak öldüler. Bu cinayet de geliyorum demiş ve Gediz Elektrik firmasına önceden birçok şikayet iletilmişti.

Halkın ortak mülkiyeti olması gereken bütün maddi varlıkları, hizmet işlerini özel şirketlere satan, bankalardan kredilendirilmesi kolaylaştırılan bu şirketlerin borçlarını ödeyip ödemediğine, işlerini kuralına uygun yapıp yapmadığına bakmadan her türlü teşviği de sağlayan devlet, özelleştirmeler sürecini taşınamaz bir kambur olarak halkın sırtına yüklemiş bulunuyor. Ödenen bedel, günlük hayatın her alanına yayılarak ağırlaşıyor. Şirketlerin ödemediği elektrik bedellerinin, dağıtım ücretlerinin, bir dizi verginin emekçilere yansıtıldığı elektrik faturalarına sık sık yapılan zamlar karşılığında alınan hizmet, her an cinayet failine dönüşme potansiyeline sahip bir canavarı besleme maliyeti haline gelmiş durumda.  

Yağmura, heyelana depreme dayanamayan, yangına kundakçılık yapan müteahhitliğin görünür adresi olan şirketler ve tekeller hiçbir sıyrık almadan çıktıkları dava süreçlerinden sonra kaldıkları yerden işlerine rahat devam edebiliyorlar.

Tabii ki bu tablo mevcut iktidar zamanında artan özelleştirme politikalarının bir ürünü. Ancak kimi müdürleri, yetkilileri, en fazla bakanlık bürokratlarını mahkeme önüne getiren facialardan özelleştirmeler sayesinde palazlanmış şirketler tek başına sorumlu olamaz. Özel şirketin nerede bittiğinin, iktidarın nerede başladığının belli olmadığı düzende devlet, hâlâ en büyük sermaye kuruluşu olarak hem tek tek özel şirketlerin ortağı durumunda hem de onların da ‘işvereni’ olmaya devam ediyor. Bu, birbirinin içinde eriyen ikiz beden, varoluşunu koruyabilmek için her felaketi ortak yarara dönüştürüyor, her bela onun için fırsata dönüşüyor.

Depremde yıkılan binaların müteahhitlerine yeniden inşa fırsatını nasıl yarattıysa, orman yangınları önceki gün Erdoğan’ın 8 il için imzaladığı, orman vasfını yitirmiş arazileri arsaya dönüştüren kararname ile de (Bu illerin içinde elbette Muğla ve Balıkesir gibi kıyı yağmasına müsait sahil-turizm kentleri var) fırsatçılar hazine arazilerine konma imkanı buldu.

Meslek odaları, partiler, kitle örgütleri, doğa savunucuları ve hukuk insanları, ne eksik ve yanlış yapılmış, nerede hangi ihmal olmuş diye raporlar hazırlarken o ihmal edilen kırık izolatörlerden, dayanıksız binalardan, çöken yollardan, kayan menfezlerden; nerede bir çürüme varsa oradan, finans kapital beslenmeye devam ediyor.

‘Yıkılsın yeniden yapalım’ döngüsü eşe dosta, sadık büyük tekellere kazandırırken köylü, DEDAŞ yangınında yanan ekili topraklarını kurtaramaz. Alsancak’ta açık kablodan, Çorlu’da çöken menfezden ölen canlar geri gelemez. Depremzedelerin bir kesimi çadırlarda yaşamaya devam eder. Kalanlar asgari ücrete abanan faturalar ve vergilerle tekellerin ve devlet şirketinin kasasını doldurmaya devam eder. Böyle bir düzende hayat pamuk ipliğine bağlıdır.

* https://www.iklimhaber.org/diyarbakir-ve-mardindeki-yanginin-nedeni-belli-oldu/

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa