19 Temmuz 2024

Hizbullah 2.0 yükleniyor!

Ekran görüntüsü Ekspres Haber Youtube kanalından alınmıştır

Diyarbakır’da son aylarda farklı etkinlik ve mekanları hedef alan saldırılardaki artış dikkat çekiyor. Kadınların yüzme havuzuna girmesinin engellenmek istenmesinden “Filistin’e destek” adı altında bazı mekanların basılmasına ve bir dans gösterisine müdahaleden bazı iş yerlerinin kurşunlanmasına kadar ilk bakışta birbiriyle ilişkisi yokmuş gibi görünen bu saldırılar insanların yaşam biçimlerinin hedef alınması noktasında birleşiyor. “İslami değerlere sahip çıkma” adı altında gerçekleştirilen bu saldırılar, 1990’lı yılların Hizbullah’ını akıllara getiriyor. Hizbullah’ın devamcısı HÜDA PAR, bir yandan bu saldırılarla ilişkisi olduğu iddialarını reddederken öte yandan kendine yönelik suçlamalara karşı saldırgan ve tehditkâr dil kullanıyor. Ancak saldırılarla ilişkisini reddetse de HÜDA PAR’ın gerçekleştirilen saldırıları meşrulaştırma ve saldırıları gerçekleştirenleri sahiplenme biçimi kendisini ele vermekle kalmıyor, Kürt ulusal mücadelesine ve onun seküler-demokratik güçlerine karşı Hizbullah’ın yeni sürümünün devreye sokulmaya çalışıldığını gösteriyor.

Geçen ay Diyarbakır Kayapınar ilçesinde bir dans okulunun etkinliğine 50 kişilik bir grup “Allah-u Ekber” sloganları ile saldırmıştı. 2023 genel seçimlerinde AKP listesinden seçilen HÜDA PAR Mersin Milletvekili Faruk Dinç, sosyal medya hesabı üzerinden bu dans gösterisini “sapkınlık” olarak tanımlamış ve “halkın tepkisi” diyerek yapılan saldırıyı savunmuştu. Dahası Dinç, “Toplumun ifsat edilmek (bozma, karıştırma) istendiğini” ama “Halkın kendi değerlerine sahip çıkmaktan asla vazgeçmeyeceğini” söyleyerek insanların yaşam biçimlerini hedef alan/alacak yeni saldırıları sahiplenen ve teşvik eden bir tutum ortaya koymuştu.

HÜDA PAR, yine “Filistin’e destek” adı altında bazı işletmelerin basılması sonrasında yaptığı açıklamada bu saldırıları “siyonizm destekçilerine karşı halkın öfkesi” olarak tanımlamıştı. Ama açıklamada bu “öfke”nin neden İsrail’le sürdürdüğü ticari ilişkileri aylarca gizlemeye çalışan AKP-Erdoğan iktidarına yönelmediği ve HÜDA PAR’ın neden iktidar bloku (Cumhur İttifakı) içinde yer almaya devam ettiği soruları yanıtsız bırakılıyordu. Çünkü bu saldırıları gerçekleştirenlerin gerçek amacı Filistin davasını desteklemek değil, bu davayı topluma kendi gerici değerlerini dayatmak için kullanmaktı.

En son Sur ilçesinde Diyarbakır Barosu Eski Başkanı Tahir Elçi’nin eşi ve CHP Milletvekili olan Türkan Elçi’ye ait kafenin de aralarında yer aldığı iş yerlerinin kurşunlanması sonrasında bu saldırının arkasındaki güçlerin açığa çıkartılmasını isteyen DEM Parti, HÜDA PAR tarafından “Sırtını kaos ve çatışmaya dayamak” ve “Kemalistlerle ittifak yapmak”la suçlanmıştı.

HÜDA PAR’ın açıklamalarına bakıldığında “Şecaat arz ederken sirkatin söylemek” atasözünü hatırlatırcasına kendisine yönelik suçlamaları reddederken yapılan saldırılara sahip çıktığı görülüyor.

HÜDA PAR’ın bu gücü nereden bulduğu sorusunun yanıtı için şu noktalara dikkat çekmek gerekiyor.

Eski İçişleri Bakanı Soylu, son genel seçimler öncesinde HÜDA PAR’ın Cumhur İttifakı içine alınmasını “devlet aklı” ile açıklıyordu.

Bu ‘devlet aklı’ 1990’larda “PKK ile mücadele” adı altında Hizbullah’ın devlet tarafından desteklenmesine ve binlerce “faili meçhul” cinayetin işlenmesine yol açmıştı. O dönem domuz bağlı işkenceleri ve işlediği cinayetleriyle IŞİD’in habercisi olan Hizbullah, Kürt ulusal demokratik mücadelesinin içinde yer alan aydınları, gazetecileri, sendikacıları hedef alıyor, halka korku salmaya çalışıyordu. Devletin çeşitli kademelerinden yapılan açıklamalarda Hizbullah tarafından yapılan saldırılar “dini inançları kuvvetli vatandaşlar” denilerek sahipleniyordu.

Bilindiği gibi PKK Lideri Öcalan’ın 1999’da uluslararası bir operasyonla Türkiye’ye getirilmesi sonrasında Hizbullah’a ihtiyaç kalmayınca 2000’de Hizbullah’a yönelik operasyonlar yapılmıştı.

Ancak Kürt ulusal demokratik mücadelesinin şehirleşmesi ve halk desteğinin büyümesi, AKP-Erdoğan iktidarının yeni bir konsepti devreye sokmasına yol açmıştı. Yüzlerce cinayeti işlediklerini itiraf ettikleri halde 2011 sonunda yapılan bir yasal düzenleme ile Hizbullahçılar salıverildi. Hizbullah 2013’te bu kez HÜDA PAR adı altında ve yasal bir parti olarak karşımıza çıkarıldı.

2014’teki Kobanê kuşatması süreci, HÜDA PAR’ın iktidar için nasıl bir anlam ve önem taşıdığını ortaya koymuştu. HÜDA PAR bu dönem kuşatma altındaki Kürtleri değil, IŞİD’i desteklemiş ve daha sonra çıkan olaylar (6-7 Ekim olayları) Erdoğan iktidarı tarafından Kürt siyasetinin tasfiyesi için kullanılan Kobanê davasına gerekçe yapılmıştı.

İktidarın medyadaki akıl hocalarından Yusuf Kaplan’ın daha 2015’te HÜDA PAR’ı “HDP’yi bitirecek güç” ilan etmesi, HÜDA PAR ile ilgili hesabın ne olduğunu ortaya koyuyordu.

Özellikle 2016’daki darbe girişiminin demokratik siyasetin tasfiyesi için bir fırsat olarak kullanılmaya çalışılmasının en görünür sonuçlarından biri Kürt ulusal-demokratik hareketine yönelik çok yönlü baskı ve saldırılar oldu. Parti başkanları, milletvekilleri, belediye başkanlarının içlerinde yer aldığı binlerce Kürt siyasetçi tutuklandı, belediyelere kayyumlar atandı.

Başında eski Hizbullah hükümlüsü Enver Kılıçarslan’ın bulunduğu “Alimler ve Medreseler Birliği” gibi HÜDA PAR’ın yan örgütlenmeleri bu dönemde öne çıkartıldı ve kayyum belediyeleri tarafından özel olarak desteklendi. Alimler ve Medreseler Birliğinin düzenlediği ‘7. alimler buluşması’nda “Kürt sorununun laik-seküler güçlerin elinden kurtarılması” ve “ümmetçi çözüm” kararlarının alınmış olması, son dönemlerde insanların yaşam biçimlerini hedef alan saldırılardaki artışı ve bu saldırıların arkasındaki güçleri açıklıyor.

Yaşanan saldırılar ve HÜDA PAR’ın bu saldırılarla ilgili açıklamalarında kullandığı dil, Erdoğan iktidarının ve onun ‘devlet aklı’nın Hizbullah’ın güncel sürümünü devreye sokmaya çalıştığını gösteriyor. Ancak bu saldırı ve tehdit sadece Kürtleri değil, seküler ve demokratik yaşamdan yana bütün güçleri hedef almaktadır. Bu nedenle bu saldırının püskürtülmesi; eşit haklara dayalı barışçıl bir geleceğin, demokratik ve seküler bir yaşamın kurulabilmesi ancak ortak mücadele ile mümkündür.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et