Adalet

Süper lig futbol takımlarımızdan birinin katıldığı turnuvada bir hakemi aynı zamanda futbolcu olarak sahaya sürmesinin ardından başlatılan savcılık soruşturması kovuşturmaya yer olmadığı kanaatiyle 4 yıl sonra kapatıldı. Savcılığın kararında aynen şu ifade yer alıyordu: “Grubun birinde hakem diğerinde oyuncu olan iki kişinin aynı tarihlerde hakem ve oyunculuk yapmasının etik ve yerleşik teamül ve uygulamalara uymadığı” …anlaşılmaktadır. Yani savcılık iki grupta oynanan turnuvada iki kişinin hem oyunculuk hem hakemlik yaptığını tespit etmiş ancak bunun usulen yapılan bir hata olduğunu ve yarışmaların sonuçlarına etki etmediği kanaatine vardığını söylüyor. Evet, kafanız karıştı biliyorum ama savcılığın spor müsabakasının nasıl olması gerektiği konusundaki görüşüne saygı duymak zorundasınız. Bundan sonra yapılacak olan herhangi bir sportif müsabakada hakemin oyuncu olarak sahaya çıkması usulen bir hata sayılıp müsabaka sonuçları geçerli sayılacak. Delirdiğimi falan düşünüyorsunuz ama henüz delirmedim. İyi de biz neden basında bunu duymadık, bütün spor yazarları ayağa kalkar, televizyonlarda saatlerce bunu tartışırlar, ortalık yangın yerine dönerdi derdiniz ve kesinlikle haklı olurdunuz. Bunu basında göremiyor olmanızın nedeni yukarıda bahsettiğim olay hakkındaki kararın aslında futbolda değil satrançta gerçekleşmiş olmasıdır. Yani kısacası basının “Kim takar satrancı” tavrının sonucudur. O çok hassas kalpler, söz konusu satranç olunca “Boş ver yaaa” falan demeye başlarlar.

Olayı baştan alalım; beş yıl kadar önce yapılan Bitlis il yöre yarışmaları diğer il yöre yarışmaları gibi statü gereği Türkiye Satranç Liglerinin en alt ayağında yer alıyordu. Kısa süre sonra bu turnuvanın aslında hayalet bir turnuva olduğu yani birçok oyuncunun katılmamış olmasına rağmen katılmış gibi göründükleri ve aslında oynanmamış maçların da oynanmış gibi gösterildiği söylentileri ayyuka çıktı. Federasyon Bitlis’e üç kişilik bir heyet gönderip ardından Bitlis il yöre yarışmalarının iptal edilmesini gerektirecek mahiyette bir hatanın olmadığı kanaatine varıldığını ve bu sebeple Türkiye Kulüpler Şampiyonası’nı tescil ettiğini duyurdu. Federasyon aynı zamanda Bitlis il yöre yarışmalarının turnuva tüzüğünü, yer ve tarih bilgilerini, turnuvanın bireysel ve takım sonuçlarını kamudan gizledi. 

Bir süre sonra TSF Disiplin Kurulu, Bitlis İl Temsilcisi Mesut Araboğa ve Bitlis Tatvan İlçe Temsilcisi Selahattin Bayav hakkında, “Her ne, neden ile olursa olsun görevini ihmal ve suiistimal etmek, temel bir nedene dayanmadan yarışmayı talimatlara aykırı yönetmek” suçlarından altı ay hak mahrumiyeti cezası verdi. Yönetmeliklere aykırı şekilde yapıldığını bildiğimiz Bitlis il yöre yarışmalarından çıkan takımlar Türkiye Kulüpler Şampiyonası’na oradan da 2’nci lige yükseldiler ve federasyon seçimlerinde oy kullandılar. Böylece Kulüpler Şampiyonası’nda oynayan diğer 57 kulübün hakları da gasbedilmiş oldu. Tuhaflıklar bununla da bitmedi, hak mahrumiyeti cezası alan Bitlis İl Temsilcisi Mesut Araboğa, Türkiye kupasında sporcu olarak yer aldı ve cezalı olmasına rağmen Türkiye kupasında oynadı.

Bu süreçte gerçek satrançseverler bu haksızlığa karşı çıkmak adına hukuka başvurdu. Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığının masasında 4 yıl bekleyen dosyada nihayet karar (2024/548) verildi. Kısacası savcılık, resmi bir spor müsabakasında hakemlik yapan kişinin aynı zamanda oyunculuk yapmasının etik olmadığını ama bunun sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçları açısından yeterli şüphe oluşturacak nitelik ve yeterlilikte olmadığına karar vermiş oldu.

Başa dönecek olursak önümüzdeki futbol sezonunda Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki maçta hakemlik yapan kişinin bir sonraki maçta Fenerbahçe ya da Galatasaray forması altında maça çıkmasına kimse itiraz etmesin. Böyle söyleyince tüyleriniz diken diken oluyor ama aynı şey satrançta olduğunda umursamıyorsanız adalet duygusundan yoksun olduğunuzdan emin olabilirsiniz…