20 Temmuz 2024 04:45

Kötülük...

Yerde yatan bir köpek

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Paylaş

Ayten Mutlu’nun Kadın ve Barış şiirini arıyorum, bulamıyorum. İnsan şiire muhtaç kalırmış, sınanıyorum.

“Utanıyorum suda boğulan balık, havada düşen kuştan” diyordu, suçluyordu şair “Güneş prangalarda sen susuyorsun...”

Durulmuyor sıcaktan, nefes alınmıyor nemden, değil mi?

Değil. Hepsi kötülükten.

Kapansa bir yere onca filozof, sosyolog ve psikolog, bir isim arasalar bu devrana, içinde “kötülük” geçerdi kesin.

Bana sorsan hükümranlığı derim, kötülük öyle yaygın, öyle derin.

Irkçılık, şiddet, savaş, kıtlık, katliam, ayrımcılık, dijital şiddet, shaming, yoksulluk, yoksunluk, bilgisizlik, art niyet, cehalet, yalan, dolan, riya ve şatafatlı bir zenginlik...

İlk yazıtlardan Antik Yunan’a, Sanayi Devrimi’nden bu yana, böylesi görülmüş mü dört başı mamur.

“Kötülük etmeyi istememek başka, bilmemek başka” diyordun ey Seneca, müjdeler olsun edinmeyen kalmadı bu meziyeti, kötülüğü duymayan, bilmeyen yok tek bir kişi.

Her kötülük bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir diyordu Socrates ve onun savunmasını yazarken de “Kötülük ölümden hızlı koşar” dedi Platon.

Makalelerce, kitaplarca, yüzyıllarca dilden dile aktarılırken büyüdü, en görkemli haliyle çöktü üzerimize kötülük.

Ar ederim, hicap duyarım derdim cümle içlerinde bir zamanlar. İnsana dair en basit uyarılardı ağzımızdan çıkanlar, kaleme aldıklarımız.

Dereyi kurutmayın efendiler, ormanı katletmeyin, bebeğe dokunmayın, çocuğu işe koşmayın, kadını görün ey efendiler, duyun.

Bizi ayrıştırmayın, aramıza paslı çiviler sokmayın, kırdırmayın insanı insana, kimlikler renk olsun mayın değil.

Basit ve sıradan cümlelerle anlattık, süsledik zaman zaman makalelerle, verilerle, analizler ekledik peş peşe.

Dünya alır intikamını, doğa verir cezasını.

Toprak ayağının altından kayar, dağ başına çöker, güneş cehennemine çeker dedik. 

Şimdi nemden değil, kötülükten bu havalar, durulmuyor.

Uyunmuyor.

Sızı bir değil, bin değil. Ne kaldı insana varlığını hissettiren? Anlat bana bu toplumu, nedir dünyaya kendini sevdiren?

Misafirperver midir? Yok artık hiç değil, masaya bir tabak daha koyacak canı yok, ikramı bitti. Son hevesi de o dolardan taksimetre açan şoför tüketti.

Çok mu güler yüzlüdür? Bir gülüş bir yüzde kaç kere donar gülüm? Şebnem’in gülüşü geldi bak gözlerimin önüne, hani solduydu ya, 10 Ekim 2015’ti gün.

Ne diyeceksin: “Biz bebelerimizi ayağımızda sallaya sallaya sabahlarız, duysan öyle güzeldir ki ninnilerimiz?” Yok anam hiç de biz değiliz bu artık. Hangi çocuğun ne kadar sağ kalacağını kimsenin öngöremediği topraklardayız.

“Kadınlarıııı bu topraklarınnnn” diye hiç girme cümleye, bir nevi katliamdır, tüm kötülüğüyle çöktü memleket kadının üzerine.

Nâzım’ın şiirleri çevrilse de elliden fazla dile, “Bu adam seni üzmez” cümlesine ikna edemezsin artık tek bir kadını, tek bir adam için bile.

Neşelidir halkımız, işte buna gülünür kahkaha ile. Dünyanın en mutsuz ülkesi olmuşuz, Afganistan’dan sonra hem de.

Vay ki vay, hey ki hey be…

Kötülüktür bu nefes aldırmayan, geride pek bir şeyin kalmaması hali bizi biz yapan.

Ne vardı biliyorsun musun dünyanın hayretle izlediği bir ortak özelliğimiz, elde son kalan?

Geceleri herkes ensesinde bir nefesten korkarken sana eve kadar yoldaş olan, bir kaldırımda gözyaşı dökerken başını sana yaslayan dört bacaklı sahipsiz bir hayvan.

Tek ortak sevgimizdi lan elimizde kalan.

Toplu taşımada görünce yüz kaslarımızda gülümsemeye yakın bir his bırakan, bankta çökmüşken bacaklarımıza dolanan, evsizlerin donmamasını sağlayan canım hayvan.

Bir mahallenin ortak belki tek noktasıydı, birinin verdiği adın o dört bacaklıda anonimleşmesi, normalleşmesi, adıyla ünlenmesi.

Her mahallenin vardı bir karabaşı, Duman’ı, Hayta’sı, Tayfa’sı...

Geride hiçbir şey bırakmayana kadar basacaklar kötülüğü, tek bir temiz his, tek bir kirlenmemiş sevgi, tek bir gerçek aşk yaşatmayana kadar.

Herkes kötüleşene kadar sürecek.

Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk dedi ki komisyon toplantısının 17. saatinde “Ömrümce, herhangi bir sebeple toplumun bir kesimini küçümsemeye karşı çıktım. Sizi küçümsüyorum, çok küçümsüyorum. Bir iradeniz yok. Bu çalışma biçiminizi küçümsüyorum, bu varoluş biçiminizi küçümsüyorum. Hannah Arendt şöyle der: “Riyakarın maskesi düştüğünde arkasında bir ‘yüz’ yoktur. Sizin bir yüzünüz yok. Siz bir yüz arıyorsunuz. İktidar savaşınız, hegemonya savaşınız bir yüz arayışıdır. Bunu size biz veremeyiz. Bu ne hevestir katliam için? Kendinize saygınız olsun, gidin kendinize bir yüz bulun!”

23 senede yaşama dair her şeyin kavgası verildi bu ülkede. Madenden dereye, ormandan denize, bebeden neneye.

Mücadele denildi adına, dayanışma, birlik vesaire vesaire.

Alanlar, mitingler, barikatlar, sloganlar ve pankartlar.

Diren dedik adına, savunma dedik.

Son viraj, avuçlarda bir pati.

Canım imza kampanyasına mail adresimi yazmak istemiyor, tweet atmak istemiyorum, kucağımda köpekle Instagram’a fotoğraf koyasım yok. Çok denendi, yapmayacağım, içimden gelmiyor. Aleni riyakarlık, yapmış olmak için yapmak işte, bir halta yaramayacağını bile bile, sırf sustu demesinler diye.

İyiliğim ölüyor içimde uzundur, cinayet elbirliğiyle işleniyor. Belki sen bile dahilsindir ey okur.

Ben avaz avaz küfürlü şiirler haykırmak istiyorum, gırtlağımı parçalayan şarkılar söylemek, ayaklarımla yer inlercesine tempo tutmak istiyorum, öyle keskin ıslıklar çalıp geceyi yırtmak. Çalakalem romanlar yazmak istiyorum, Balzac misali çıkmadan evimden, atılana kadar. Bir bir yargılayıp astık çoktan iyi niyetleri, anlaşılma kaygısını da yanına gömmek istiyorum. Elimde hep bir kürekle gezmek istiyorum.

“Vurmayın, öldüm” dedi Ali İsmail, vurdular.

“Ölmek istemiyorum” dedi Emine Bulut, gırtlağını kestiler.

Ne cenin pozisyonunda yere yatmak kurtarır artık ne gözyaşları içinde dert anlatmak ne vicdan çağrısının karşılığı var ne bilimin uyarısının.

Kim bilge bunca cehalet salgınında? Kim değil ki riyakar?

Kimsede yüz yok.

Direnmek, savunmak, mücadele etmek, dayanmak... Ne pasif fiillermiş meğer, düşününce hepsi saldırıya karşı, ikincil hamle.

Bu bir edebi köşe yazısı. Bak ne diyor edebiyatın büyük ustası:

“Kötülüğün asıl yüzünü açıkça görebilmek için, kötülük etmek gerek.”

Şu ömürde bir kez olsun, ilk yumruğu ben atmak istiyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa