23 Temmuz 2024 05:15

Kürt sorununa ‘kilit’ işlemiyor!

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mart ayında gerçekleştirilen kabine toplantısı sonrasında yaptığı basın açıklamasında Irak Kürdistan Bölgesi’nde PKK’ye yönelik olarak 2019’da başlatılan ‘Pençe-Kilit’ operasyonunun bu yaz biteceğini söylemişti. Son aylarda Irak Kürdistan Bölgesi’nin Duhok kentinde Türkiye’nin yoğun bombardımanı altında şiddetli çatışmalar yaşanıyor ve yüzlerce köy boşaltılma tehdidi altında bulunuyor. Erdoğan, Kıbrıs ziyareti dönüşünde Pençe-Kilit operasyonunun bu yaz bitip bitmeyeceği ile ilgili soruya “Terörle mücadele bir matematik olayı değil” yanıtını vererek daha önceki açıklamasının aksine operasyonun devam edeceği yönünde mesaj verdi.

Peki, 2019’dan bu yana beş yıldır sürdürülen operasyon neden bir türlü ‘kilit’ tutmuyor?

Öncelikle bu operasyonun hedefleri “terör sorunu”na indirgenmeye çalışılan Kürt sorunuyla sınırlı bulunmuyor. Öte yandan Türkiye’nin Kürt sorununun kaynağı dışarıda değil, içeride olduğu için sınırların ötesine vurulmaya çalışılan kilitler işlemiyor.

Pençe-Kilit operasyonu ile ilgili CPT (Toplumsal Barış Timleri) tarafından açıklanan raporda Türkiye’nin yoğun bombardımanı nedeniyle Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içinde geçen yıl 170’ten fazla köyün boşaltıldığını ve bu yaz havadan ve karadan devam eden operasyon nedeniyle 602 köyün boşaltılma tehlikesi altında olduğu belirtiliyor. Türkiye’de 1990’larda uygulanan ve Kürt sorununu ağırlaştırmaktan başka bir sonuç doğurmayan köy boşaltma (zorunlu göç) bu kez Irak Kürdistan Bölgesi’nde uygulanmaya çalışılıyor.

Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid’in eşi ve YNK (Kürdistan Yurtseverler Birliği) Başkanlık Divanı üyesi olan Şanaz İbrahim Ahmed de geçtiğimiz günlerde bu operasyonun sınır bölgelerindeki yerleşim yerleri ve tarım arazilerini hedef aldığını belirten bir mesaj yayımlayarak tepki göstermişti.

Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Anıl Bora İnan ise bu operasyonun Erdoğan’ın nisan ayında Irak’a yaptığı ziyarette imzalanan anlaşmalara uygun olduğu söyleyerek Şanaz İbrahim Ahmed’in iddialarını reddediyordu. Ancak Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, konuyla ilgili açıklamasında Irak hükümetinin bu operasyona “yeşil ışık yakmadığı”nı söylemişti.

Fuad Hüseyin Irak Dışişleri Bakanı olarak bu operasyona “yeşil ışık yakmadıkları”nı söylese de partisi KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) Türkiye’nin Pençe-Kilit operasyonlarının en önemli destekçilerinden biri konumunda bulunuyor. Zaten bugün operasyonun sürdüğü Duhok da KDP’nin egemenlik alanları arasında yer alıyor.

Dışişleri Bakanı Fidan, geçtiğimiz aylarda KDP gibi Türkiye’nin operasyonlarına destek vermediği için YNK’yi Türkiye için “ulusal güvenlik tehdidi” ilan etmişti. Türkiye, ayrıca kendi hava sahasını YNK’nin merkezi olan Süleymaniye’nin havaalanına da kapatmıştı.

Türkiye’nin bir süre daha devam ettireceği anlaşılan pençe-kilit operasyonlarının bölgesel gelişmeler içinde tuttuğu yer ve Kürt sorunu bakımından olası sonuçları için şunlar söylenebilir:

Basra Körfezi’nden Türkiye ve Avrupa’ya uzanacak bir ticaret ve enerji koridoru olarak ‘Kalkınma Yolu’, Erdoğan iktidarı ile Irak hükümeti arasındaki pazarlıklarda önemli bir yer tutuyor. Daha önceki dönemlerde Türkiye’nin PKK’ye karşı kendi sınırları içinde yaptığı operasyonları BM ve Arap Birliği’ne şikayet eden Irak yönetimi, BAE ve Katar tarafından da desteklenen bu proje nedeniyle bu kez operasyonlara karşı sessiz bir tutum takınıyor.

Bir tarafında Ukrayna savaşı ve öbür tarafında İsrail’in Gazze’de devam eden saldırı ve işgalinin yer aldığı gelişmeler, Ortadoğu’daki egemenlik mücadelesini yeniden öne çıkardı. NATO’nun son dönemlerde Irak’taki varlığını artırma ve Ürdün’de ofis açma gibi kararlarını da İran’ı dengeleme, Rusya ve Çin’e karşı önlem alma politikası kapsamında değerlendirmek gerekiyor.

Erdoğan iktidarı, Pençe-Kilit operasyonunu PKK ile mücadele üzerinden Irak Kürdistan Bölgesi’ne yerleşmek ve Irak’ta İran’ı dengeleyebilecek bir güç olarak konumlanmak için de kullanmak istiyor.

Elbette bu operasyonlar, “terörle mücadele” adı altında iç politikanın da dizayn edilmesinde oldukça işlevsel bir rol oynuyor.

Türkiye’ye NATO içerisinde daha ileriden roller vermeye çalışan ABD emperyalizmi de “Irak merkezi ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile koordineli sürdürülmesi” kaydı ile bu operasyonlara desteğini açıklıyor.

Kürdistan Bölgesel Yönetiminde belirleyici konumda bulunan KDP, bu operasyonları hem en önemli rakiplerinden biri olan PKK’nin tasfiyesi ve hem de Türkiye ile ekonomik, siyasi ve askeri iş birliğini geliştirebilmek için bir fırsat olarak görüyor ve bu nedenle her türlü desteği sunuyor.

Görece İran’a daha yakın konumda bulunan ve KDP ile çelişkileri bulunan YNK ise Türkiye’nin operasyonlarına karşı eleştirel bir tutum takınıyor. YNK’nin Rojava’daki SDG (Suriye Demokratik Güçleri) ile de ilişkilerinin bulunması, Erdoğan iktidarını fazlasıyla rahatsız ediyor ve bu rahatsızlık son dönemlerdeki açıklamalara da yansıyor.

İktidarın “terörle mücadele” adı altında ve yayılmacı emellerle sürdürdüğü operasyonların en ağır bedelini Türkiye halkları, her milliyetten işçi-emekçiler ödüyor. Çünkü bir yandan 40 yıldır devam eden çatışmalar nedeniyle yaşamını yitiren on binlere yeni canlar ekleniyor ve öte yandan halkın cebinden finanse edilen onlarca milyar dolarlık savaşın faturası giderek kabarıyor.

Kürt sorununun Meclis çatısı altında ve barışçıl-demokratik çözümü mümkünken Erdoğan iktidarının bu politikası sorunu çözmek bir tarafa Türkiye’yi daha geniş alanlarda sorun ve tehditlerle yüz yüze getiriyor ve sorunu daha da derinleştirmekten başka bir sonuç doğurmuyor. Buna rağmen iktidar, bir yandan temsilciliğini yaptığı tekelci burjuva gericiliğin yayılmacı emelleri ve bölgedeki paylaşım mücadelesinden pay kapması ve öte yandan da kendi bekası için bu operasyonlarda ısrar ediyor.

Bitirirken bir kez daha belirtmek gerekir ki 40 yıldır sürdürülen operasyonlardan bir sonuç alınamamasının ve vurulmaya çalışılan ‘kilit’lerin işlememesinin nedeni, sorunun “terör” değil, Kürt sorunu ve çözümünün de dışarıda değil içeride olmasıdır. Ayrıca kendi vatandaşı olan Kürtlerin eşit hak talebine ve demokratik barışçıl çözüme karşı sınırların ötesinde operasyon peşinde koşarak yanıt veren bir iktidarın bölge ülkeleri ve halkları ile de ‘normalleşip’ barışması olanaklı değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa