25 Temmuz 2024 12:25

Fıkralarla Türkiye, kuklalarla TFF

Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu

Fotoğraf: AA

Paylaş

Türkiye Futbol Federasyonu’ndaki seçim sürecinin başından beri aynı fıkra dolaşımda. Hatırlatalım: Bektaşi’ye iki testi şarap verip, “Bak bakalım hangisi daha iyi?” diye sorarlar. İlkini tattıktan sonra ağzını silip, “İkincisi” deyiverir. “E onu tatmadın ki!” diye çıkışılınca, “Bundan kötüsü olmaz” der.

Bektaşi kendince haklı olduğu kadar şanslıydı da; AKP iktidarını görmemişti. Ama biz maalesef gördük. Bu yüzden Mehmet Büyükekşi’nin kaybedip İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kazanmasına sevinenler için başka bir fıkra önereceğim.

Nasreddin Hoca bir kış züğürt kalmış. “Acaba eşeğin arpasını biraz indirsem ne olur?” deyip her zamankinden biraz eksik vermiş. Bakmış eşek yine eski neşesinde. Bir avuç daha eksiltmiş. Eşek aldırmayınca böyle böyle yarıya indirmiş. Eşeğe bir sükunet gelmişse de tatsızlığı abartmamış. Bir iki ay sonra arpa yarıdan aşağı inince sükunetine bir de mahzunluk eklenmiş. Nihayet hayvan yattığı yerden kalkmaz, saman bile yemez olmuş, arpası da topu topu bir avuca inmiş. Hoca bir sabah ahıra girip eşeği ölü bulunca ilk sözü, “Tam riyazete alıştırıyorduk ama ecel müsaade etmedi” olmuş.

Hoca’nın eşeğini düşündükçe muhalifliği AKP’ye oy vermemekten – veya vermiyor gibi görünmekten – ibaret olup yirmi yıldır yaşananlarda iktidara yakın bir sorumluluk taşıyanlar aklıma geliyor. Onlar da hâlâ eski neşesinde.

Bu havaya 2023 genel seçimleri sonrası neredeyse bütün siyasi partilerden ardı ardına gelen, “Biz kaybetmedik” açıklamalarından aşinayız. Bir seçimde hiçbir parti kaybetmemişse halk en az beş yemiş demektir. Ülke futbolu da şu an topu bir an evvel filelerden çıkarıp santra yapması gerekirken “iktidar kaybetti” masalıyla oyalanıyor.

Bu anlamsız tavır iki gerçeği ıskalıyor. Birincisi, Türkiye ve Türk futbolu başkasının kötülüğüne sevinemeyecek kadar vahim durumda. 5-0 kaybettiğiniz maçta rakibin en sevmediğiniz oyuncusu gol atmadı diye avunabilir misiniz?

İkincisi ve daha önemlisi, iktidarın bir şey kaybettiği yok. Büyükekşi aday gösterildi. Karşısına çıkıp kazanma şansı olanlar adaylıktan vazgeçirildi. Maraz çıkma ihtimaline karşı – çünkü Büyükekşi varsa illa maraz çıkardı – bir süper yedek lazımdı ve Hacıosmanoğlu bulundu. Yarı-sürpriz bir şekilde kazandı.

Saray’ın sevgili kulları genellikle iki tipe ayrılıyor. Birincisi, Büyükekşi gibi hiçbir inisiyatif alamayacak kadar ürkek olanlar. İkincisi, Hacıosmanoğlu gibi önce ihraç gerektiren faul yapıp sonra VAR odasındaki hatırlı dostları sayesinde kırmızı kartı geri alınanlar. İkinci gruba Kurtlar Vadisi’nden öğrenilmiş “mert”, “delikanlı”, “adam gibi adam” sıfatları yakıştırılıyor.

İbrahim Hacıosmanoğlu uzun uzun eleştirmeye değecek biri değil. Delikanlılığı beğenmediği hakemleri stadyumda kilitli tutmaktan, mertliği cumhurbaşkanının telefonuyla aynı hakemleri serbest bırakmaktan geliyor. Böyle birinin ülke futbolunun bir numaralı – hadi Göksel Gümüşdağ’dan sonra iki numaralı diyelim – koltuğuna oturmasına sevinmek için insanın ya aptallık düzeyinde saf, ya da bugünkü dinamiklerin devamından ekmek yiyor olması gerekiyor. Sosyal medyada seçim sonucunu kutlayan CHP Gençlik Kolları ve ana akımdan YouTube’a göçmüş “muhalif” gazetecilerin bunlardan hangisi olduğuna siz karar verin.

Halbuki TFF’deki sürece lüzumsuz derecede aşinayız. “Beterin beteri” pratiği şöyle işliyor: Bir konuda hakiki ihtiyaç ve gerekliliklerle ilgisi olmayan berbat bir karar alınıyor. Bu süreçteki itirazlar görmezden geliniyor veya reddediliyor. O karar rezil sonuçlar getirince, vazgeçip daha beter bir seçenek önermek için gerekçeniz oluyor. Hatta, “Baksanıza ne kötü oldu?” deyip kendinizi haklı gösteriyorsunuz. Karşı taraf yeterince akılsızsa, önceki kararın da sizden çıktığını bile unutturabilirsiniz. Böylece her sorunun üzeri daha büyüğüyle örtülüyor.

Yarın İbrahim Hacıosmanoğlu başkanlığı beceremeyince, “Bundan zaten olmazdı” denecek. Kevgire dönmüş yabancı kuralı, hakemin düdüğüne sıkıştırılmış adalet gibi sorunları çözememesi için kendi eksikliklerine, “Kadın gibi yüz sene yaşamak yerine adam gibi bir sene yaşarım” kabilinden vecizelerine bile gerek yok.

Sözü yine Nasreddin’e verelim: Hoca yelkenliyle deniz yolculuğuna çıkmış. Fırtına kopunca yelkenler paralanmış. Tayfanın direğe tırmanıp yelkenleri bağlamaya uğraştıklarını gören Hoca, “Bu gemi dibinden zıplıyor; siz tepesiyle uğraşıyorsunuz. Gemi sallanmasın istiyorsanız dibinden bağlayın” demiş.

Mevcut durumda gemiyi dibinden bağlamak mümkün görünmüyor. “Beter olsunlar” söyleminin de anlamlı bir karşılığı yok çünkü beter olması gerekenlere asla bir şey olmadığını biliyoruz. Üstelik hadi futbolu zayi edilebilir bir şey olarak görelim. Hayatın ve ülkenin geri kalanı ne olacak?

Bugünkü gibi olmaması için iktidar koalisyonu içindeki İslamcı ve ülkücü kliklerden birini diğerine tercih etme zorunluluğunu en baştan reddetmek gerek. “Hep böyleydi” diyen olursa, “Demek ki hep yanlışmış” diyecek gücü bulmak ve aynı şekilde bugünkü sahte, evcil, müesses muhaliflere de mecbur olmadığımızı söylemek şart. Ne de olsa bir dahaki seçimde kimin başkanlığına sevinecekleri meçhul.

Bu itirazı her fırsatta Saray kapısına koşuşan kulüp yönetimleri için değil, hâlâ takımının renklerinde ve bu ülkede anlam arayan ve bulan insanlar, en çok da çocuklar ve gençler için dile getirmek gerekiyor. Futbolun tepesine kondurulanların sırf topun sahibi oldukları için bu maçta oynadıklarını anlatabilirsek, el ele verip kendi topumuzu alarak hepsini sahadan ve her yerden kovma umudunu canlı tutabiliriz.

Tüm bu kuklaların iplerini elinde tutana karşı ise Nasreddin Hoca’nın Timur’a söylediği sözü hatırlatmak fena bir başlangıç olmayabilir: “Sen büyüksen biz de küçüğüz!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa