26 Temmuz 2024 05:00

Kalkınma Yolu ve umut ticareti

Tayyip Erdoğan, Neçirvan Barzani ve Mesrur Barzani

Fotoğraf: TCCB

Paylaş

İktidara yakın medya organları son zamanlarda ‘Kalkınma Yolu’ üzerinden umut ticareti yapıyorlar. Yeni Şafak gazetesi, geçtiğimiz günlerde Kalkınma Yolu’nu manşetine taşıyarak yapılacak yatırım ve istihdam ile bölgenin çehresinin değişeceğini ve halkın büyük bir heyecanla bu projeyi beklediğini yazdı.

İktidar ve medyasının Kalkınma Yolu üzerinden umut ticareti yapmaya çalıştığı Kürt illeri (Bölge), Türkiye’nin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasının en sonunda yer alıyor. Mesela Kalkınma Yolu projesinin sınır kapısı olarak belirlenen Ovaköy’ün bulunduğu Şırnak, bu listenin en dibinde (81. sırada) bulunuyor.

Kürt coğrafyasının ekonomik olarak geri bıraktırılması, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana iş birlikçi (önce feodal ve sonra burjuva) güçler üzerinden Kürtlerin kontrol altında tutulmasının bir aracı olarak kullanılmaya çalışıldı. Öte yandan bu politika aynı zamanda Kürt sorununun inkarının en sık başvurulan biçimlerinden biri olarak kullanıldı: “Kürt sorunu yoktur, ekonomik geri kalmışlık sorunu vardır!”

Erdoğan’ın 2008’de Diyarbakır’da açıkladığı ‘GAP Eylem Planı’ bu politikanın en tipik örneklerinden biriydi. Erdoğan, 2012’de tamamlanması hedeflenen bu projeyi açıklarken “kimlik siyaseti” yapanların bölgenin refah ve kalkınmasını istemediğini ve 3.8 milyon kişiye iş olanağı sağlanacak bu proje ile “terör belası”na son verileceğini söylüyordu. Oysa Erdoğan’ın vaatlerinin aksine o günden bugüne bölge halkının işsizlik ve yoksulluğu katlanarak büyüdü ve GAP, büyük tarım şirketlerine yarayan bir proje olmaktan öteye geçmedi.

İktidar ve medyası şimdi de Kalkınma Yolu üzerinden bölge halkında beklenti yaratabilmek için umut ticareti yapıyor.

Ancak her şeyden önce gelecek yıl başlanması planlanan bu projenin geleceğiyle ilgili belirsizliklere işaret etmek gerekiyor.

Bilindiği gibi Kalkınma Yolu, 2023’te imzalanan ‘Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nda (IMEC) Türkiye’nin baypas edilmesi sonrasında gündeme getirilmişti. Dolayısıyla böyle güçlü alternatiflerinin olması, bu yolun ne kadar işlerlik kazanacağı konusunda soru işaretleri yaratıyor.

Öte yandan Kalkınma Yolu projesiyle eş zamanlı olarak bu yolun Zengezur Koridoru ile birleştirilmesiyle Türkiye’nin Ortadoğu ve Kafkasya’da belirleyici bir güç haline geleceği propagandası yapıldı.

Erdoğan iktidarının Dağlık Karabağ savaşında da aktif bir tutum almasında önemli bir rol oynayan Zengezur Koridoru ile Türkiye’nin Nahçıvan üzerinden Azerbaycan’a bağlanması ve oradan Türki cumhuriyetlere açılması amaçlanıyordu. Ancak bu girişimi kendisine karşı bir tehdit olarak gören İran devreye girerek en azından şimdilik bu projenin önüne geçti. Dahası Azerbaycan’la Zengezur yerine kontrolün İran’da olacağı ‘Aras Koridoru’ anlaşmasını yaptı.

Kalkınma Yolu’nun ekonomik hedeflerinin yanı sıra Türkiye’yi Irak’ta askeri ve siyasi olarak İran’ın karşısında bir güç olarak konumlandırmayı hedeflediği düşünüldüğünde bu projenin geleceği bakımından İran’ın alacağı tutumun da önemli bir rol oynayacağını söylemek gerekiyor.

Fakat diğer hedeflerinin ne kadar gerçekleşip gerçekleşemeyeceğinden bağımsız olarak Erdoğan iktidarı, Kalkınma Yolu’nu PKK’nin tasfiyesi için bir fırsata dönüştürmeye çalışıyor. Bu projenin uygulanabilirliğinin PKK’nin bölgedeki askeri varlığının ortadan kaldırılması koşuluna bağlanması, Türk ordusunun son dönemlerde Irak Kürdistan Bölgesi sınırları içinde sürdürdüğü operasyonlara yönelik itiraz seslerinin azalmasını da sağlıyor.

Tam bu noktada iktidar ve medyası bu proje üzerinden bölgede ‘umut ticareti’ yapmaya çalışırken aslında bir taşla iki kuş vurmayı amaçlıyor.

Birinci olarak, işsizlik ve yoksulluğun iki kat daha ağır yaşandığı Kürt coğrafyasında bu proje üzerinden halkta iş ve ekmek beklentisi yaratılmak isteniyor. Özellikle iş birlikçi Kürt sermaye çevreleri üzerinden bu yönlü umut pompalanmaya çalışılıyor.

İkinci olarak da bu projenin uygulanabilmesi ve Kürt sorununun bir sonucu olan PKK’nin tasfiyesi arasında kurulan ilişki üzerinden de Kürtlerin insanca yaşam talepleri ve ulusal-demokratik istemlerinin karşı karşıya getirilmesi amacı güdülüyor. Yeni Şafak’ın haberinde iş birlikçi sermaye ve aşiret temsilcilerinin öne çıkartılması bu bakımdan dikkat çekiyor. Böylece iktidar, kendi politikalarının ve temsilcisi olduğu tekelci burjuva güçlerin sömürü ve yağmasının sonucu olan halkın işsizlik ve yoksulluğunu “terör örgütü”ne bağlayarak bir taşla iki kuş vurma peşinde koşuyor.

İktidar bir yandan halkın işsizlik ve yoksulluğunun gerçek nedenlerinin üstünü örtmeye ve öte yandan da yayılmacı emellerinin yanı sıra iç siyasetin dizayn edilmesinin bir aracı olarak da kullandığı savaşçı politikalarına yeni dayanaklar yaratmayı çalışıyor. Birlikte yaşamın en güvenli yolunun eşit haklara dayalı demokratik-barışçıl çözümden geçtiği gerçeğini kendi bekası ve Kürdistan coğrafyasındaki sömürü ve yağmanın devamı için reddediyor. Ancak gelinen yerde bu gerici politikanın boşa çıkartılması, halkın ekonomik-sosyal talep ve ihtiyaçları ile ulusal demokratik talep ve mücadelenin birleştirilmesini giderek daha fazla dayatıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa