27 Temmuz 2024 05:41

İktidar olup muktedir olamama ızdırabı

Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: TCCB 

Paylaş

Vaktin bir zamanında, yanılmıyorsam Erzurum’a bir mezbahaya başkan atanıyor. Artık şaka mı, yoksa gerçek mi bilinmez, müdüre ilk gün kurumun geleneği olarak, bir koç kesmesi gerektiği hatırlatılır. Fakat müdür yönetici idi, kasap değildi. Ne var ki itibardan tasarruf olamayacağı geleneğinden geliyor olmalı ki at binemese de koç kesebileceği gafletiyle hayvanı kesmeye yeltenmiş. Doğa, galiba hayvanları insanlardan daha basiretli ve öngörülü oluşturmuş olacak ki müdürün tam olarak kesemediği hayvan bağlarını kopartmış ve etrafa korku salarak, müdüre saldırmış. Tabii, duruma hakim olunmuş, fakat bu durumdan Kantvari şöyle bir ahlak öğretisi oluşturulmuş: Başaramayacağınız işlere girişmeyin, yolun sonunda tahmin edemeyeceğiniz risklerle karşı karşıya kalabilirsiniz.

Bu öğretinin ışığı altında siyaset alanına yönelirsek, şöyle bir manzara ile karşı karşıya geliyoruz. Nasıl kazanıldığı kuşkulu son başkanlık, özelikle de çok açık farkla yerel iktidarların el değiştirdiği son yerel seçimlerden sonra alan kaybettiğini ve duruma muktedir olamadığını, çok şükür, artık anlayarak büyük panik yaşayan iktidar partisi, altından kayan zemini tahkim etmek için bazı yapay çarelere başvurmaya başladı. Bunlar arasında, normalleşme sinyalleri, bazı emekçi direnişlerinde polis şeflerinin adeta göz yaşartıcı olası olumlu davranışlar sergilemesi vs. gibi geçmişteki sert ve habis uygulamalara ters bazı aldatıcı gelişmeler bulunmaktadır. 22 yıllık deneyimimizden sonra, artık defalarca aldatılabilecek kadar aptal olmadığımızdan umarım son numaraları yutmayız. Ne var ki öğrenilmiş cehalette her şey mümkün olduğu için son perdeyi de kuşkulu izlemekteyiz.

Son sahnenin ve bu bağlamda iktidarın göz boyayıcı numaralarının bir bütünsellik içinde verilmesi daha uygun olabilirdi, fakat böylesi bütünsel anlatımda detayların kaybolacağı endişesiyle, şu yeri göğü inleten köpek meselesini, salt görüntüsüyle değil, bütünsel anlamı ile ele almak istiyorum.

İktidar partisinin her eyleminde “bitaraf” kesimi tahkim ve karşıtları “bertaraf” etme mantığı hakimdir. Yargıda, akademide, medyada, hemen hemen toplumun tüm kesimlerinde başat olan bu durumun yaratılmasına yönelik işlemler de bu mantıkla kurgulanır. Örneğin, kamu kuruluşlarıma atamalarda sınav başarısı ve/veya objektif referans değil, mülakat devrededir. 22 yıllık baskılı uygulama ile tüm iliklerimize işlemiş olan bu uygunsuz, usulsüz hatta hukuksuz yöntemin sonuncusunda, bu kez de yine bir tabanı tahkim, karşıtları ise uzaklaştırmak için ellerin kana boyanacağı bir köpek katliamı projesi devrededir. Veterinerler heyetinde yürütülebilecek müzakereler sonucunda oluşabilecek makul teknik kararların siyasal karara dönüştürülerek uygulanabilmesi olası en adil çözüm gün gibi ortada iken, mesele, uzaktan yakından konu ile ilgili olmayan fakat iktidar partisi mensubu olarak tartışmasız her konunun üstadı sayılan siyasetçiler ortamında tartışılması tam bir tiyatro senaryosuydu. Bu süreci, iki sebepten dolayı, ileriki dönemlerde siyaset doktora konusu olabilecek ibretlik bir girişim olarak dikkate almamız gerekmektedir.

Birincisi, sadece ekonomi alanında değil, her konuda sonsuz bilgi sahibi iktidar mensubu ulu siyasilerimiz bu konuda da bir bilenden akıl alıp, ona uygun düzenleme yapmak yerine ki bu durum iktidar sarhoşluğu ile bağdaşmaz, bizzat iki dudak arası kararla hükme bağlanma yoluna yönelindi. Çünkü mesele sorunu çözmek değil, özellikle karşıt topluma güç gösterisinde bulunmaktır. Böylece her konuda olduğu gibi, bu konuda da çok daha sağlıklı şekilde çözülebilecek bir konu olan köpek konusu büyük bir ceht alanına çekildi. Zira amaç, meselenin mücadeleyle, hatta dayatılarak çözüldüğü görüntüsü yaratılarak, giderek yitirildiği net olarak görülen iktidarın hâlâ muktedir olduğunun kanıtlanmasıydı! Konunun uzmanı olsun veya olmasın, böylesi konuların tartışıldığı siyasi müzakerelerde güç ve iktidar gösterisinde ağzım var diye konuşmak, mübahtı! İlginçtir, toplantıların birinde bir kişi (Kan grubunu tahmin edebilirsiniz!) yanılmıyorsam, hasta bir köpek saldırısı sonucu ölen kızının ayakkabısını karşıtlarının üzerine fırlatmadan edemedi. Aynı mantıkla, acaba otomobil kazaları nedeniyle otomobile binmememiz, hatta sokağa çıkmamamız mı gerekiyor, bilemedim!

Bu konuda atlamamız gereken ikinci mesele de yine tabanı tahkimi meselesidir. İslam toplumunda genellikle köpek farklıdır, kedi ve attan farklı algılanır, hatta Şiilik mezhebi mensuplarınca köpek mekruh addedilir. Bu görüşleri tartışmamız burada bizim konumuz değildir, fakat iktidarın sıkıştığında dinsel inanış ya da görüşleri nasıl sömürdüğünü ve böylesi davranışın nasıl bir din sömürüsü halinde sahtece topluma dayatıldığını tespit etmemiz gerekir. Ben samimi dindar vatandaşlarımızın iktidarın böylesi sömürücü tavrına onay vermediğini düşünmek istiyorum!

Köpeklerle ilgili girişimde iktidar partisinin siyasal içerikli asıl amacı da bir türlü hazmedemedikleri olgu olan AKP’den CHP’ye geçmiş olan yerel idarelere ciddi baskı uygulamaktır. Zira aynı hırs belediyelerin sosyal güvenlik borçlarının ödenmesi konusundaki baskıda da görülmektedir. Belediyeler de AKP’den devraldıkları döneme ait borçları AKP yönetimindeki devlete yıkmalıdır. Zira son dönemde CHP’ye geçen belediyelerin gecikmiş borçları CHP borçları değil, devraldıkları AKP yönetimi borçlarıdır.

Köpek meselesi saldırı bağlamında ele alınmaktadır. Evet, hastalıklı bir köpek saldırısına maruz kalındığında, hatta ufak bir çizik dahi alınsa, risk alınmadan aşı işlemine girişiliyor. Peki, toplumda bir yılda kaç kişi köpek saldırısıyla karşı karşıya kalıyor, buna mukabil kaç kadın eş, boşanılmış eş ya da sevgili tarafından tehdit ve öldürülme riski ile karşı karşıya kalıyor? İktidar samimi ise iki ayaklılarla dört ayaklıların saldırı sonuçlarına ait istatistiksel bir çalışma yaparak, hiç değilse mücadeledeki haklılığını kanıtlama yoluna gitmiş olsa idi! Sizce, bu zihniyetteki bir siyasi grubun köpek konusunu böylesi geniş anlayışla tartışmaya açması olası olabilir mi?

İnsanoğlu, hele de deruni algılama ve düşünme yeteneğine henüz ulaşamamışsa her olguyu öncelikle fiziksel görüntüsüyle algılar. Köpek saldırısı da bu tür algılamanın çok tipik bir örneğidir. Kadına yönelik saldırılar da aslında bu tip algılamanın tipik örneğidir. Acaba köpek saldırılarını, kendi cinsinden olduğu için köpeklerin görememesine analojik olduğu için midir ki kadın saldırılarını da göremiyoruz ya da görmezden geliyoruz?

Görmemiz gereken başka tür saldırı da kimi parti trollerince bilincimizin derinine hedeflenen saldırılarıdır. Medeni bir toplumda basın özgürlüğü ve basın ahlakı konuları ciddiyetle tartışılır ve korunurken, hakim siyasi partinin basını ele geçirerek toplumsal kararda çok önemli olabilecek bazı kararları perdelemesi, temeli olmayan fakat siyasete yararlı olabilecek bazı kararları ise öne çıkarması basın ahlak anlayışına olduğu kadar çok temel insan haklarına da aykırılığı niteliği ile bir tür saldırıdır. Mazisinden devraldığı düşüncelerle oluşturduğu iktidarda sürdürdüğü 22 yıllık saltanat uygulamalarına bakarak, uluslumuzun kaderini emanet ettiğimiz bu iktidarın burjuva demokrasisine dahi sahip olamayacağını artık kör olanların dahi görmesi gerekmez mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa