31 Temmuz 2024 04:47

İktidar sermayeyi vergiden korumaya devam edecek, emek cephesi şimdi ne yapacak?

Fotoğraf: Uğur Ökdemir/Evrensel

Paylaş

Toplumu çok ilgilendiren bir konuda beklenin çok gerisinde sonuç alındığında “Dağ fare doğurdu” denir.

Uzunca bir zamandan beri sendikalar, adil bir vergi sisteminin toplumsal önemini fark eden akademisyenler, iktisatçılar, emekten yana siyasi partiler başta olmak üzere muhalefet partileri…taleplerinin içerikleri farklı olsa bile “adil bir vergi düzeni” talep ediyorlardı. Çünkü devletten adrese teslim ve devlet garantili milyar dolarlık ihaleler alan büyük firmalar başta olmak üzere yerli ve yabancı menşeli büyük sermaye işlemleri artık saklanamaz hale gelecek kadar büyük “teşvikler”, “istisnalar” …adı altında uygulamalarla “vergi iadesi” alıp hiç vergi ödemezken emeği ile geçinen on milyonlarca emekçi, bizzat iktidar tarafından enflasyon da kullanılarak doğrudan ve dolaylı vergi olarak daha çok vergi öder hale getirilmişlerdi. Öyle ki AKP iktidarı, dünyanın her ülkesinde vergi adaletinin ana sloganı olan “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alınması olarak ifade edilen sloganı tersine çevirip “az kazanandan çok, çok kazanandan az” vergi alınmasının da ötesine geçerek “az kazanandan çok, çok kazandan hiç” vergi alınır biçimine dönüştürmüştür.

Enflasyonu işçi sınıfı ve emekçilerden sermayeye servet aktarımı kaldıracı olarak kullanan tek adam rejimi, tepkilerin hayli arttığı bir ortamda, enflasyonu tek haneye indirme iddiasını merkezine koyan Erdoğan-Şimşek programı bu tepkileri yatıştırmak için ilk yapacakları işin “Vergide adaleti sağlamak” olduğu iddiasını öne çıkarmıştı.

Ancak TBMM’den geçirilen ve vergi adaletini sağlamanın önemli bir adımı olduğu iddia edilen yasayla açıkça gördük ki bu düzenlemelerle emekçilerin vergi yükünü azaltacak hiçbir önlem alınmazken sermaye için ise sermayeyi vergilendirildiği iddia edilen tek maddede, yüzde 25 olan kurumlar vergisinin, yerli şirketler için asgari yüzde 10, çok uluslu şirketler için ise asgari yüzde 15 olarak belirlenmesi oldu. Tabii bu “asgari yüzdeler” yeni “istisna” ve “teşvikler”le sıfırlanmazsa!

Bu yüzden de böyle beklenenden kötü sonuçlar veren durumlar için söylenen durumlar için söylenen “Dağ fare doğurdu” ifadesi bile yetersiz kaldı. Çünkü dağ fare bile doğurmamıştı!

ŞİMDİ ZAMANI DEĞİLSE NE ZAMAN?

İktidarın ağır geçim sıkıntısı içinde olan ve bunun önemli bir bölümünün de adaletsiz vergi düzeni olduğunu bilen işçileri, emekçileri ikna etmesi zor görünüyor. Ama ortaya çıkan bu hoşnutsuzluğun yığınların eylemli bir tepkisine dönüşmesi için hoşnutsuz olmak, öfke ifade eden konuşmalar yapmak, basın açıklamalarında dokunaklı çağrılar yapmak, tepkiler göstermek yetmez, yetmiyor.

Bu yüzden de 9 Temmuz günü Türk-İş, Hak-İş ve DİSK’in genel başkanları, üç işçi sendikası konfederasyonunun en üst yöneticileri olarak olup bitenden, bu olup biteninin önemli bir yanının nedeni de olan vergi düzeni için taleplerini dile getirdiler.

Gerek üç konfederasyon başkanının bir araya gelmesi gerekse alt alta sıraladıkları talepler geniş emekçi çevrelerinde son derece olumlu da karşılandı.

Bu açıklamadan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Türk-İş’in Genel Başkanı Ergün Atalay’a gazeteciler önemli bir soru sordu: “Eğer iktidar bu taleplerinizi yerine getirmezse ne yapacaksınız?​”

Atalay bu soruya; “Onu o zaman değerlendireceğiz” mealinde kaçamak bir yanıt verdi.

Şimdi yasanın Meclisten geçip konfederasyon başkanlarının öne sürdüğü taleplerden hiçbirinin yasada yer almaması, tam tersine gerek enflasyonun gerekse vergi sisteminin emekçilere yıkılmasında yeni adımların da atılmasının yolunu açacak bir anlayışı temsil ettiği açıkça ortaya çıktığına göre üç konfederasyon başkanının şimdi yeniden bir araya gelip, “Madem bizim taleplerimizi yok saydılar, şimdi ne yapacağız?​” sorusuna yanıt vermeleri gerekmez mi?

Öyle ya; sendikal konfederasyonların yöneticileri bu soruya şimdi değilse ne zaman yanıt vereceklerdir?

ŞİMDİ EN GENİŞ EMEKÇİ KESİMLERİ BİRLEŞTİRME ZAMANI

Çünkü geçim sıkıntısı eksenli hoşnutsuzluğun bu ölçüde yaygınlaşıp iktidarın da bu büyük soruna bu kadar umursamaz davranması ve sermayeye daha çok servet aktararak çözme tutumunu böyle öne çıkarması karışışında yaygınlaşan öfke, şimdi üç konfederasyon başkanının “İktidar bizim taleplerimizi kabul etmedi” diyerek yönünü işçilere emekçilere dönmelerinin, yani;

Üç konfederasyona bağlı sendikaları, yerel sendikal platformlarını, asgari ücretli işçilerin sözcüsü olabilecek kişi ve çevrelerden (A sanayi sitesinin sözcüsü olabilir denecek) temsilcileri, Kamu emekçileri sendikal konfederasyonları ve bağlı sendikaları,   İş yerlerine dönüp tartışmayı işçiler ve kamu emekçileri arasına taşıması ve yığınları ortak talepler arkasında birleştirerek harekete geçirecek biçimde yaygınlaştırmaları, TMMOB, TTB, TBB… öteki tüm emek meslek örgütlerini, tüm emek güçlerini, Küçük üretici örgütlerini ve sendikalarını, Emekten yana siyasi parti ve çevreleri, bilim kütür insanlarını, aydınları demokratları… tüm emek güçlerini, bir araya getirerek, ortak mücadele kararları almak, bu kararı hayata geçirmek için zaman şimdi değilse ne zamandır?

Çünkü üç konfederasyonun formüle edip kamuoyuna duyurdukları talepler sadece işçilerin değil, tüm emekçi kesimlerin talepleridir. Mücadelede ortak talepler etrafında ortak bir mücadele olmak durumundadır.

Ancak bu taleplerin iş yerlerinde tartışmaya açılması ve mücadelenin sınıfın en geniş kesimlerinin harekete geçirilmesinin ancak iş yerlerindeki ileri işçilerin ve mücadeleci sendikaların etkin biçimde harekete geçmesiyle olabileceğini de bilmemiz gerekmektedir.

GAZETEMİZ VERGİ REZALETİNİN ORTAYA ÇIKMASINDA BELİRLEYİCİ OLDU

Vergiyle ilgili düzenlemeler kamuoyunda ve TBMM’de yapılan tartışmalar çok yönlü ve hayli de yoğun oldu. Ama bu gelişmeler içinde en ilginci hiç kuşkusuz daha yasanın TBMM’den geçirilmesinin hemen arkasından Hazine ve Maliye Bakanlığının yasaya yönelik eleştiriler karışışında “zorunlu” açıklama yapmak zorunda kalmasıydı.

Çünkü gazetemizin, yasanın kamuoyunda tartışılmaya başlamasından itibaren işçi sınıfı ve emekçilerin bu konudaki taleplerini gündeme getirerek müdahale etmeye çalışmasının yanında Meclis görüşmeleri sırasında da gazetemizin;

18 Temmuz 2024 günlü haberinde İstanbul, Ankara, İzmir, Denizli, Bursa … gibi en büyük sanayi kentlerindeki sanayi odası başkanlarının bile hiç vergi ödemediği ya da çok az ödediğinin,23 Temmuz 2024’te yayımladığı haberde “vergi paketinin ilk imzacısı” olan AKP Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve ailesine ait şirketlerin son yıllarda hiç vergi ödemediğinin,27 Temmuz 2024’teki haberde ise “Toplam 190 milyar liralık adrese teslim kamu ihalesi alan 20 inşaat patronun 8’inin hiç vergi ödemediği”, diğerlerinin ise çok az miktarda ödediklerini ortaya koymasıyla hem büyük sermaye sahiplerinin vergi ödemediği hem de iktidarın yıllardır bu bilinmesine karşın patronların onları vergi ödememeye teşvik ettiği ortaya çıkmış oldu. Nitekim bu habereler üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı bir açıklama zorunluluğunu duyarak gazetemizin verdiği haberlerin doğruluğunu kabul etmek zorunda kaldı. Ama aynı zamanda da “2 bin 815 büyük mükellefin halihazırda toplam yüzde 27’si nezdinde vergi incelemelerine devam edildiği”ni bildirdi. Böylece Bakanlık bir gerçeği ifade ederken aynı zamanda az çok demokratik bir ülkede kabul edilemeyecek en zenginlerin vergi vermemesi rezaletini de kabul edilebilir bir çizgiye de çekmeye çalıştı.

Ancak bu açıklamalarının neresinden tutsan rezalet olan durumun normalliğine emekçileri inandırması kolay olmayacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa