31 Temmuz 2024 04:30

İnsanlık nereye?

Olimpiyat açılış töreni.

Fotoğraf: Mustafa Çiftçi/AA

Paylaş

Sporseverlerin merakla beklediği Paris Olimpiyatları başladı. İnsanlık tarihinin gerek bireysel gerek takım halinde yarışarak ulusların birbirine yakınlaşmasını sağlayan Olimpiyatlar, her ne kadar devlet müdahaleleriyle önemini yitirmişse de hâlâ dünyanın her yerinde ilgi çekmeye devam ediyor. Paris Olimpiyatları tarih ve kültür kokan bir katılımla sunuldu halklara. Kanımca organizasyonun en güzel yanı, açılışı halkla birlikte kutlamasıydı. Oyunlara kendi sokaklarını, caddelerini Paris’in ünlü Sen Nehri’ni katması benim açımdan çok değerliydi. Ama olimpiyat kavramının geneline baktığımızda ABD’nin, İngiltere’nin, ev sahibi Fransa’nın Uluslararası Olimpiyat Komitesine siyasi ağırlık koymaları bir yana, gözlerden kaçırılan büyük eksiklik ve çelişkiler de vardı. Gazze’de 40 bini aşkın insanın ölümüne neden olan İsrail saldırıları giderek daha geniş bir bölgeye yayılırken ve dünya için bir tehdit oluştururken İsrailli sporcuların olimpiyatlara katılmasında bir sakınca görmüyor. Ama dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Rusya’yı aynı organizasyon olimpiyatların dışında tutuyor. Olimpiyatlardan yıllardır eksik kalmayan Rus sporcular olimpiyata alınmıyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan soğuk savaş bitti zannedilirken başta Amerika, İngiltere ve Merkel’den sonra Almanya’nın yeni bir soğuk savaş başlattığı son iki yılda, değil savaşları önlemek aksine savaşları kışkırtmak gibi bir görev üstlendiği gözden kaçmıyor. Şimdilerde soğuk savaşın nereye kadar gideceğini, basiretsiz siyasetçilerin her gün biraz daha yoksullaşan dünya halklarına hangi yeni savaş senaryolarını önereceğini çok yakında öğreneceğiz. Bir fırsattı, ne yazık ki bu fırsat da kaçtı.

Emperyalist güçlerin en büyük marifetidir halkları birbirine düşürmek; bölerek, parçalayarak insanların öldürülmesine seyirci kalarak, kendi ekonomilerine savaşlardan, ölümlerden yeni kazançlar sağlayarak yaşamak. Emperyalizme bağlı paranın ak mı kara mı olduğuna bakmadan ülkelerinde yaşayan zenginleri severler. Bir zamanlar Özal açıkça “Ben vatandaşın zenginini severim” demişti. Değişen Türkiye’de bu söz iktidarlar tarafından belki açıkça söylenmiyor ama uygulama tam da böyle. Yoksullar, dar gelirliler, işçiler iktidarın umurunda değil. İşçi sendikaları yok hükmünde. Emeklileri ise iktidarlar kendi sırtlarında bir yük olarak sayıyorlar. Zaten pandemide de kapitalizmin peşine takılmış hemen tüm ülkelerde emeklilere reva görülen “Ölsünler de devlete yük olmasınlar” anlayışı son derece yaygın değil miydi? Özetle insanlık aydınlığa ulaşabilmek için zor bir sınavdan geçiyor. Yalnız kendi ülkemizin cehaletinden, yalan, dolanından söz etmeyelim. Unutmayın ki anamal düzeninin hükmünü icra ettiği hemen her ülkede emek insanlarını, aydınları, bilime sanata gönül vermişleri görmezden geliyor iktidarlar. Onları baskı altında tutmaya çalışıyor. Kendi yandaşları, sonradan görmeleri ile yeni bir Orta Çağ tarihi yazmanın peşinde koşuşturuyor. Saltanat hırsı hiç ama hiç bitmiyor.

Bugünkü yazıyı Arjantinli büyük Yazar, Şair Jorge Luis Borges’in (1899-1986) bir şiiriyle sonlayalım: Şiiri Cevat Çapan’ın ustalıklı çevirisinden sunuyorum. Birlikte okuyalım. “İntihar”

Tek yıldız kalmayacak gecede.
Gece kalmayacak.
Ben ölürken dayanılmaz evren de
tüm varlığıyla ölecek benimle,
Sileceğim piramitleri, madalyaları,
Kıtaları ve yüzleri.
Sileceğim geçmişin birikimini.
Toz edeceğim tarihi, tozu toz.
Son gün batımını seyrediyorum şimdi.
Son kuşu dinliyorum.
Kimseye hiçbir şey bırakmıyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa