Avunamayan...
Fotoğraf: Gözde Tüzer/Evrensel
Geçen hafta kedilerimi de tatile götürebilmek için hayli çırpındıysam da başaramadım. O telaşın içinde yazı da yazamadım haliyle. Neredeyse iki yıl önce taktırdığım çipler sisteme işlenmeyince, kuduz aşısı için gerekli işlemler de tamamlanamadı ve onları evde, dostumun ehil ellerine bırakıp Yunanistan’daki dostların yanına geldim bir süreliğine. Kaldığım köyün adı “Yeni Foça”, sahilindeki parkta bir sandalın içine sıkışmış hüzünlü gözleriyle bakıyor heykelden bu “yeni” köylerine göç etmek zorunda kalanlar... Foça’nın eski evleri bu sahile taşınmış, eski sakinlerine eşlik edip. Sokaklarında kedileri, köpekleri, sahilde balık bekleyen ördekleri özgürce dolaşıyor. Kimsenin aklına onları barınaklarda ölüme terk etmek gelmiyor. Köyün sakinleri bir arada huzurla yaşıyor. Ağustos böcekleri dışında ses yok, kimse size kendi beğendiği müzikleri dayatmıyor, sahiller herkese açık, insanlar telefonla konuşacaksa kalabalıktan uzaklaşıp sessizce yapıyor konuşmalarını. Gülümsüyorlar, evet, bir gülümseme ile karşılıyorlar bakışınız karşılaşırsa. Sükuneti, huzuru da alıp göçmüşler buralara. Bize kalan öfke, gürültü ve düşmanlık. Birbirimize, birlikte yaşadığımız tüm canlılara, doğaya düşman kalakalmışız.
Tatilde, memleketten uzakta olmanın suçluluğu basıyor üstüme. Soykırım yasası ile boğuşmak zorunda kalan dostları düşünüyorum bir yandan. Canhıraş mücadele ediyorlar oralarda, biliyorum. Canım hayvan hemşiresi, sevgili dostumuz Mine’nin şimdi Moda’da her birinin şeceresini bildiği özgür canları katliamdan korumak için nasıl çırpındığı geliyor aklıma. Her cana bu kadar düşmanlık biriktirmenin önüne nasıl geçilebilir, yeniden barış içinde bir arada yaşamanın yollarını nasıl bulabiliriz diye düşünüyorum.
Kazuo Ishiguro ile hapishanede tanışmıştım. KHK ile Ege’den ihraç edilen felsefe öğretmenlerimden, Sevgili Serdar Tekin tanıştırmıştı beni... Sonrasında her birini soluksuz okuduğum kitaplarıyla hayatıma ışık kattı iki yıldır. Buralarda “Avunamayanlar” kitabına başlamıştım. Çok ağır ilerleyebildiğim, zorlandığım ilk kitabı oldu. Günden Kalanlar, Uzak Tepeler, Gömülü Dev, Klara ve Güneş bir solukta bitmişti ama nedense bu kitapta beni yoran, üzen hayatlar tam da memleketteki iletişimsizliğimizi hatırlatıyor tekrar tekrar. Hakikatin bir türlü açıkça ifade edilememesi. Bir piyanistin belleksizliğinde insanların mutsuzluğunun yansımaları. Kolayca biriken öfkeler. Memlekete dair kaygılarımı yansıttığı için olsa gerek, bunca zorlanmam. Bitirince daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilirim belki, biraz daha uzaklaştığımda kitaba ama içindeyken başaramayacağım mesafemi korumayı.
Hem bu yazı biraz tatil yazısı olsun demiştim. Memlekete biraz uzaktan bakayım, burada yaşadığım huzuru sizlerle paylaşayım... Aradaki mesafe ne kadar olursa olsun, başaramıyorum anlaşılan. Aklımda sizler, yaz sıcağının ortasında katliamı onayladıkları Meclisten sırıtışlarını tarihe not düştükleri fotoğraf gözümün önündeyken olmuyor. Depremin yıkıp geçtiği şehirlerde yaprak kımıldamazken, hasta yakınlarının üzerine saldırdıkları, boğazlamaya çalıştıkları meslektaşım kalp krizi geçirip yoğun bakımda hayata tutunmaya çalışırken, huzur kalmıyor geriye.
Avanyssos’un sahiline gelip Yeni Foça’yı kuranlar heykelden hüzünle bakıyorlar gene de... Bu zamanlarda sandallara, botlara sıkıştırılıp göçe zorlanan, köylerinin yenisini kuramadan Akdeniz’in derinliklerinde yitip giden onca insana. Düşmanlıkların biriktiği başka kıyılara çıkmayı başaranlara... Değiştirmeden avunamayacağız, belli!
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26