03 Ağustos 2024 05:32

Alışırlar

Fotoğraflar: AA&Unsplash

Paylaş

Ölüm, iki grup insan için kurtuluş olarak görülebilir. Birinci grupta sağlık durumu ağır olan yoğun bakım hastaları yer alır. Ağır ve umarsız hastalar için ölüm, tüm taraflar için çok acı da olsa, bir kurtuluş çaresi olarak görülebilir. İkinci grupta ise kapitalist sistemde devlet yönetimine talip olup, yönetim makamını işgal ederek, farkında olarak ve/veya olmayarak, oy aldığı halka rağmen halka karşı sermayenin borazanlığını yaparak vicdanlarını karartan burjuva siyasetçileri yer alır. Birinci gruptakiler için yüce yaratıcıdan rahmet dilemekten başka bir şey gelmez elimizden. Bugün, ikinci grupta yer alan ve farkında olarak ya da olmayarak sermayenin tüm yerküreyi ve onun tüm canlı varlıklarını, hatta uzun dönemde, bizzat kendilerini de mahveden sermayeye uşaklık edenlerin ahvali ve politik manevralarından söz etmek istiyorum.

“Alışırlar” sözcüğünü, hafızam beni yanıltmıyorsa, ilk defa Turgut Özal kullanmıştı. Sanırım halk aleyhine bir proje geçiyordu ya da şu ünlü köprülerin satışı tartışmalarında gündeme gelmiş olan bu sözcük, her nasılsa gerçeği ifade ediyor olmakla beraber halk arasında fazla tutmadı. Evet, bu sözcük kullanılmaz oldu çünkü tüm kalkış ya da sosyal mücadelelere rağmen aslında halk maalesef birçok olumsuzluğa alıştı. Hatta halk bu sözcüğe o kadar alıştı ki üzerinde pişirilen bozaya razı olmak bir yana, bozayı üzerlerine boca edenleri de sırtına aldı ve taşımaktan da gocunmadı.

Peki, halk üzerinde pişirilen boza nedir ve kimlerdir halkın üzerine bozayı boca edenler? Değerli dostlarım, bu anlamlı soruya doğrudan yanıt vermek yerine, gelin beraberce zaman içinde ufak bir gezinti yapalım ve özellikle de günümüzde yaşananlara bir göz atalım. TÜİK adı verilen kamu kuruluşu, her yayımladığı bültenle emir üzerine halkın cebine elini sokarak birilerinin adına hırsızlık yaparken, açıklanan esrarengiz rakamlarla insanlar güneşin altında eriyen tereyağı misali maaşa mecbur bırakmaktadır. Peki, maaşı eriyenlerden çalınanlar nereye akmaktadır? Daha ilginç olanı, bu süreci işleten canavar makinenin dümeninde oturan hükümeti kim seçiyor? Peki, iktidar partisinin oyları eriyen maaşların hızında erimiyorsa ki erimiyor, demek ki halkımız, tedricen de olsa, baskı ve zulme, daha doğrusu köleliğe kurbağa davranışıyla alışıyor, çünkü sırtında boza pişirenleri taşıyor. Bu konuyu, yazının sonunda bağlamak üzere burada bırakalım ve diğer bir konuya geçelim.  

Geçen günlerde Parlamentoda kanlı bir yasa geçti ve maalesef şimdilik yasalaştı. Cumhur İttifakı yandaşları emir üzerine kahraman kollarını kaldırarak kanlı yasaya onay verip, yasanın zaten olamayan demokrasi yaşamımıza bir kara leke olarak geçmesini sağladılar. Yasaya olumlu oy veren parlamenterler metni yasalaştırdıktan sonra, sanırım Parlamento yaşamımızda ilk defa bir araya gelerek bir “idam mangası” fotoğrafı çektirdiler. Keşke psikoloji mesleğinin kurucu babası Freud yaşamda olup da, bize bu fotoğrafın psikolojik analizini yaparak, bu yasaya alet olanların kararmış vicdanlarının resmini yansıtsaydı. Öyle umuyorum ki ilgili dostlarımız tarihe bir kara leke olarak geçecek söz konusu hazin fotoğrafın psikolojik yorumunu yaparak bizleri kimlerin kimler adına yönettiği konusunda aydınlatırlar.

Günümüz meslektaşlarımızın bu konudaki yorumlarını bekleye dururken, izniniz olursa haddimi aşarak, bu konuda ben bir iki kelime söylemek istiyorum. Dostlarım, neden psikolojik zor durumda olan bir dostumuzu yalnız bırakmak istemeyiz ve yanına koşarız. Benzer şekilde, neden bir vefat olayı sonrasında o akşam ve birkaç akşam ailesinin bir ferdinin kaybetmiş insanların yanına koşarız ya da bazı dinsel veya geleneksel ritüeller bizleri böyle davranışa iter? Sebep tektir: Yaşanan acının paylaşılarak, hafifletilmesi! Ruhunun derinliğinde hata yaptığına kani olanların çok tipik davranışı da hataya ortak bularak, hatanın paylaşılması ve kişi üzerindeki yükünün hafifletilmesidir. İste, bir emirle ellerini kaldırarak kanlı yasa önerisini yasalaştıranların çektirdiği hatıra fotoğrafı aslında bir “günah paylaşımı fotoğrafı” olarak, vicdanlarının derinliğinde hissettikleri ve yaşam boyu hissedecekleri yalnızlık ve korkunun hafifletilmeye çalışılması gayretinin beyhude ifadesidir. Çok yazık! Çünkü toplumun her şeye alışabileceği hesabıyla, bir lider emriyle hareket edenler ruhlarının kararmış derinliklerinde halkımızın bu cinayete ortak olmayacağını ve uygulamalara alışamayacağını çok iyi biliyorlar. Bu bir zavallılıktır: Çünkü maddi kazançtan vazgeçememe hırsı ile yukarıdan gelen emir doğrultusunda teklif lehinde kollarını kaldıranları vicdanları yaşamları boyunca tutsak almıştır. Vicdanlar, kolların kalktığı anda kararı vermiştir! Fiili işleyenlerin vicdanı yaşam boyu kararırken, fiile tanık olanların vicdanı ise fiili işleyenler hakkında tarihi ve ebedi mahkumiyet kararını vermiştir.   

Köpekleri insanlara verdiği zararla ele alırken, bir yılda kaç köpek vakasına karşı, kaç kadın cinayeti vakası yaşanmıştır diye düşünürsek, insan sormadan edemiyor: Köpeklerin kuduz vakasına karşı kanlı yasa oluşturuluyor da kadın cinayeti işleyenlere karşı neden hükümetin en başından başlayarak, tüm kademeler derin bir sessizlik içinde sahte huzurla yaşamlarını sürdürmektedir?

Benzer şekilde toplumda gelir dağılımı hızla çok küçük bir kesim lehine bozulurken, kasıtlı yalan yanlış istatistik değerlerle insanların felakete sürüklenmesi salt bir kaynak meselesi midir? Evet, kaynak meselesidir ancak mesele tüm kaynaklarla ilgili değildir; mevcut kaynaklardan önce sermaye aslan payını alır, arta kalan kıt kaynaklar sermaye-dışı halka dağıtılır. Kısacası, burjuva hükümetleri halkın oyları ile iktidarı ele geçirdikten sonra, halka sırtını döner çünkü emir sermayeden gelir. Halktan oy, sermayeden emir!

Mesele bu kadar basit de değildir; zira bu anlatım işleyişin çok çıplak resmidir. Fakat bu resmin kabalığının perdelenmesi bazı rötuşları gerektirir. Parlamenterlerin kararan vicdanlarını rahatlatıcı toplu fotoğrafa baktığımızda, hüzünlü yüzler değil, neşeli hareketli sahneler görürüz. Parlamenterler ve üst düzey kamu görevlileri neden acaba halkın oyu ile hizmete getirildikleri makamları halktan her açıdan adeta ulaşılamaz yapmaktadırlar? Güvenlik ordusu sizce bir gerçeklik midir, yoksa tüm habaseti perdelemede ve halk gözünü boyamada kullanılan tiyatro mudur? Şirketlerde hasımlarla önemli görüşmelerin şirket müdürünün büyük muhteşem odasında yapılır. Bunun tek sebebi, hasmı psikolojik baskı altına almaktır. İşte çoğu devlet ritüelinin işlevi de budur. Sermayeye hizmet etmeyen devlet ricali bisikletle işine giderken, sermayenin emir kulu siyasetçi halkı büyüleyecek takımla yola koyulur. İşin ilginci de devlet büyüğünün geçişinde halkın tepkisi değil, hayranlığı görüntüye yansır. İşte alışmak budur; oluşturulan sermaye mitinin altında emre itaat!

Bu meselenin arka planında da devasa bir sistem makinesi ve gizemli işleyişi vardır. İleride de bu devasa süreci ele almak üzere hoşça kalınız!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa