09 Ağustos 2024 05:00

Karpuz ve dolar: Küçük üreticinin mülksüzleşmesi

Karpuz tarlası

Fotoğraf: DHA

Paylaş

“Türkiye’de şu anda en ucuz şey döviz. Karpuzdan daha ucuz. Kur son üç ayda hiç artmadı. Ancak enflasyon yükseldi. Doların 33 lira olmasıyla 37 lira olması arasında bir fark yok. Yap 37 lira.” Bu sözler Türkiye İhracatçılar Meclisi -TİM- Başkanı Mustafa Gültepe’ye ait. (7 Ağustos Yeniçağ gazetesi) Dolardaki her yükselişin halkın yaşamını zindan ettiği gerçeğine karşın tuzu kuru patronun temennisi bu. Birkaç gün önce ise aynı gazetenin ekonomi sayfasında küçük çiftçi olduğu anlaşılan bir karpuz üreticisi elinde ikiye bölünmüş karpuzuyla, karpuzun kilosunu 1 liraya bile satamadıklarından yakınıyordu. Az çok gerçeğin peşinde koşan gazetelerin ekonomi sayfaları karpuz, soğan ve diğer tarım üreticilerinin bu tür yakınmaları ile dolu. Biraz kazanmak bir yana, yaptığı masrafı bile karşılayacak kadar para etmeyen ürününü tarlada bırakan, yöre halkının toplaması için çağrı yapan küçük üreticilere de rastlanmıştı.

TİM Başkanının sözleri ile küçük üreticinin sözleri sanki iki ayrı dünyadan geliyor gibi. Bir tarafta şu günlerde 33 lira olan dolar kurunda 4 liralık artışın hiçbir şey olduğunu ifade ederek daha fazla kâr hırsını dile getiren bir patron, diğer tarafta ise ürününün kilosunun 1 lira etmediğinden yakınan, bir karpuzun 5 kilo çekmesi hesabıyla 6 veya 7 karpuz satarak ancak bir dolar alabilecek olan bir küçük üretici! İhracat yapan patronların temsilcisi dolar kurunun müdahalelerle düşük tutulması nedeniyle kârlarında azalma olmasından yakınırken, muhtemelen gübresinden mazotuna, tarımsal girdilerini dolar fiyatlarıyla alan küçük üreticiler yüksek maliyetli ürününe verilen düşük fiyattan yakınıyor, tarımın bittiğini, köylünün perişan olduğunu dile getiriyorlardı.

Sözler iki ayrı dünyadan geliyormuş gibi görünse de aslında ikiye bölünmüş tek dünyanın halini anlatıyor. Ama bu dünyanın içindeki çelişkiler o kadar yoğun ve sert ki, ne tarafa dönülse oradan bir feryat yükseliyor. Bir tarafta işçi ve emekçilerin feryadına küçük üreticinin isyanı karışırken, diğer tarafta bambaşka çıkarların ifadesi olarak finans oyunları ile dolar kuru ve yüksek faizler üzerinden vurulan tatlı kazançlarının kendilerinin az kâr etmesine neden olduğunu söyleyerek yakınan fabrika sahibi patronlarının itirazı karışıyor. Bütün bu çelişkiler eşitsiz ve dengesiz gelişen, sektörler arasında kâr rekabetinin keskin olduğu, ama bu dengesizlik içinde ve her durumda işçi ve emekçiyi daha fazla ezen ve sömüren kapitalist ekonominin görünüş biçimleridir.

Ne ürettiğinden bağımsız olarak küçük üretici bir geçiş aşamasını temsil etmektedir. Onların bir bölümü tarıma el atmış büyük tekeller tarafından ezilmekte, onlarla yaptığı “anlaşmalı tarım” ile kendisine dayatılan koşullarda üretim yapmakta, adeta kendi tarlasında onların işçisi olarak çalışmaktadır. Bu bir geçiş biçimidir, şimdiden biçimsel hale gelmiş toprak üzerindeki mülkiyeti giderek bu toprağa tekellerin el koyması ile sonuçlanacak, küçük mülk sahibi mülksüzleşecektir. Kendi başına üretim yapan küçük üreticiler de karpuz ve diğer ürünlerin üretimini yapanları da benzer bir son beklemektedir. Şimdiden ortaya çıktığı gibi giderek üretim yapamaz hale gelecekler ve topraklarından olacaklardır. Küçük üreticilerin dayanışması, kooperatifler vb., bazıları açısından sadece bu süreci bir süre geciktirecektir. Kapitalizmin tarihsel gelişiminin de kanıtladığı gibi küçük üreticileri mülksüzleştirenler komünistler değil, kapitalistler ve tekelci sermayedir! Onları mülksüzleştirme görevini de devrim üstlenecektir.

Bu küçük üreticilerin kaderi mülksüzler sınıfı ile yani kendi iş gücü dışında satacak bir “malı” olmayan işçilerle birleşmektedir. Bu süreç her geçen yıl biraz daha hızlanmakta ve yaygınlaşmaktadır. İş birlikçi tekelci kapitalizm işçiyi, emekçiyi, küçük üreticiyi, tekel dışı kalmış kesimleri ezerek, sömürerek, mülksüzleştirerek ilerlemekte ve kendi saltanatını pekiştirmektedir. Erdoğan iktidarı bu süreci aldıkları ekonomik kararlarla biraz daha hızlandırmakta, soygun ve sömürüden azami ganimet alsınlar diye bu tekellerin önünü sonuna kadar açmaktadır.

Ama bu devran böyle gitmez ve gitmeyecek. Kendi içlerinde birliklerini sağlamayı başaracak ve ekonomik ve sosyal hakları için eyleme geçen, geçecek olan işçiler artık sadece kendi çıkarlarını değil, ezilen, sömürülen, yoksulluğa sürüklenen tüm kesimlerin temsilcisi olarak hareket etmeyi er ya da geç başaracaklardır. Üretim yapamaz hale gelen küçük üretici, taşına, toprağına, ağacına, suyuna sahip çıkarak yaşam alanlarını korumaya çalışan halk kesimleri elbette bu mücadelenin bir bileşeni olmayı, ortak çıkarlara sahip olduklarını anlayacaklardır. İşçi ve emekçi halkın gücü birleştiğinde bugün halkın tepesinde saltanat kurmuş olanlar gerçeklerle yüzleşeceklerdir. O zaman bugünden mallarını kaçırdıkları ülkelere bir göç başlayacaktır. Tabii o ülkelerde hâlâ eskisi gibi kalabilirlerse.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa