10 Ağustos 2024 05:10

Eğrisi sonsuza gidiyor, nerede doğrusu?

çiftçi eylemi

Fotoğraf: Orhan Sarıbal

Paylaş

Şimdilik üç alıntı bırakıyorum buraya, yazıya henüz başlarken.

Ve yazının sonunda bağlama oturtabilmeyi umuyorum. Bazen insan; sonunu düşünmeden oturur yazıya, beslendiği satırlar hafızasında, gerisi satırların yolculuğunda ilhama havale...

Birincisi Paulo Coelho’dan:

“...İnsan her zaman aynı insanları görürse, bunları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, ama bu kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır. Ne var ki, hiç kimse kendisinin kendi hayatını nasıl yaşaması gerektiğini kesinlikle bilmez.”

Diğeri bizden bir Psikolog, Tülay Kök’ten:

“Gerçek acı seyirci istemez, vitrinde yaşanmaz öyle içten ve derindir ki kimse sizin ne yaşadığınızı bilmez. Çoğu zaman yaşamla uyumu bozmaz, sizi içeriden güçlendirirken seyredenler ne yaşadığınızı anlamaz.”

Ve sonuncusu, hem çocuksu hem derin bulduğum için bir deftere not aldığım, çok eskiden kalan, Abdülhak Şinasi Hisar’dan:

“Kimse göründüğü gibi değildir. Fakat kimse görünmediği ve kendi olduğunu sandığı gibi de değildir. Kimse bizi kendimizin olduğumuzu sandığımız gibi göremez. Kimsenin nasıl olduğunu hiç kimse bilmez.”

Instagram kapalı. Herkes X ile Tiktok ile kıyaslıyor şimdi orayı.

Kim hangi mecraya tutunacağını şaşırdı. 

Biz, elimizden bir hak alınınca önce hakkı nasıl savunacağız konusunda uzun bir kavgaya giriyoruz. Bu da elimizden hakkı çalanın işini kolaylaştırıyor haliyle.

Yokluktan ve yoksunluktan zaten birbirimize düşmüşüz, o kurnalardan bu kurnalara çirkef sıçramış. Önce bir giden haktan dahi nasiplenememişler, “Oh olsun”cular geliyor. Sonra “Siz manyak mısınız ekmek parası buralar” savunusu, sonra “Velev ki ekmek parası değil, yine de benim hakkım” çıtasına çekiliyor, birileri araya girip “Yabancı yatırımcı ve kredi notu” yorumları yapıyor. Bunu duyduğu an “İşiniz gücünüz el alemden gelecek tutar ve itibar, yeter ulan” diye dalan bir diğer grup da var.

Farkındaysanız milyon kere yaşanmıştır bu döngü ve yine farkındaysanız aslında herkes haklı. Tek haksız olan hakkı gasbeden ama nasıl hak savunulacağında uzlaşamadığımızdan daha yönteme gelemeden sönümlü bekleyişe ve işlevsiz çileye çekildik gitti. Bu arada elden giden hakkın kenarından dolaşma yöntemleri de icat olununca ortalık süt liman. VPN indir, başına nokta koy gir, markette pahalı köyden getirt, dışarıda yeme evde pişir, içki rekor kırdı, evde alkole aroma kat iç, tatile gidemeyenlere evde vakit geçirme önerileri vs. vs.

Şimdi yine aynı döngü içinde debeleniyoruz, üstelik hassas kalpler için herkesin mecbur kaldığı X bir cehennem.

Herkesin herkesi eksik, yanlış, aptal, budala, lümpen bulduğu bir mecra.

Harf sayısı kısıtlı bir alanda, her beyanda kendi manifestonu eksiksiz yazmazsan vay haline.

Instagram da olmayınca toplumun psikolojik kantarı hepten yan yattı.

Dana önce sinizmden çok kere dem vurmuştum bu köşede tükenmişlik sendromundan da bahsetmiştim birkaç kere

Çare önermeden, çözüm işaret etmeden yapılan tespitten pek hazzetmediğimden, oturup incelemiştim makalelerce, nasıl çözülür bu durumlar diye. Bu sıralar ben de sinizme ve tükenmişlik sendromuna çekildiğimi hissediyorum. Artık çare aramadan durumu kaleme aldığım her yazıda hissediyorum; dizlerime kadar yükseldi bataklık.

Bu ahval ve şerait içinde, bu sefer kutup yıldızı çiftçi hareketi oldu, onların haberini veren de Umut-Sen.

Karacabey ve Mustafakemalpaşa çiftçileri şanlı bir şekilde sokağa indi, traktörleriyle kapadılar yolları, eyleme durdular.

Kaymakam da geçmiş karşılarına, demiş ki “Yanlış yapıyorsunuz.”

Bu cümle hiç yabancı değil bize. Biz de muhalefetin her kanadı olarak, herkesin yanlış yaptığını düşünürüz zaten genelde. Sokakta da öyleyizdir, bizden kelli herkes yanlış yürür, kaynak yapar, kötü davranır, hatalı konuşur, basın açıklaması yapmaz, kalkar basın açıklaması yapar, miting yapmaz, bu kadarcık kişiyle miting yapar vesaire, hep yanlış yani bunlar. Hele sosyal medya; herkes “En kahraman Rıdvan” gerisi yanlışlar içinde yüzmekte.

Farkında mıyız? Biz aslında kaymakamla aynı tarafta kalmışız...

Peki çiftçiler ne demiş kaymakama?

‘BİZ YANLIŞSAK PEKİ DOĞRUSU NE?’

İşte asıl soru bu. Bu kadar basitmiş meğer. Bu soruyu sora sora, pesimisti, siniği, depresifi, cahili, kötücülü ve hatta çirkefi aniden çözüm konuşur hale getirmek mümkünmüş meğer…

Her tıkanıklıkta bir kez daha konuyu soruya getirince oluyor: “Tespitlerin sana kalsın, peki doğrusu ne?”

23 senede iktidarın yanlışları bilimsel olarak, tüm somutluğuyla ortada, büyük bir buhran olarak hayatımızın ortasında. Görüneni tariflemek artık refleks gibi bir ezber. Ne ekrana çıkıp anlatmaya ve tartışmaya gerek var ne köşe yazılarında değinmeye. “Hayır, kabul edilemez” deyip geçeceksin, yapmıyoruz. Israrlı şekilde detaylı ifşa çabası içindeyiz. Yahu artık doğrusu kalmamış, yanlışın altını çizip kaynakça göstermeye gerek mi var?

En güzeli, tek manşeti sabite al “Yine Saçmalıyorlar”

23 sene sürdüyse bir iktidar, siyasi muhalefetin de toplumsal muhalefetin de hataları belli. Her birimizin her geçen gün batağa saplanan hayatında da yanlışları olmalı, tavrımız, tutumumuz bunca sene bize hiçbir şey kazandırmadıysa hele. Birbirimizde yanlışı aramak bize zaman kaybettirecekse, o zaman soruyu düzgün sormalı: Doğrusu ne?

Neyi denemedik biz? Bir şey arıyoruz tamam ama ne? Doğrusu ne? Ne yapmalı? Nasıl söylemeli? Nasıl eylemlik olmalı?

Hani bir klişedir: “Neyi istemediğimi biliyorum da neyi istediğimi anlatamıyorum” diye.

Aslında sürekli doğrusunu konuşup tartışsak ortaya çıkacak sonuç doğruya en yakını olacaktı.

Biz yanlışı tasvirle zaman kaybederken yanlış heybetlendi, aldı başını yürüdü.

Aynı yöntem hatasını birbirimize de yaptık. Çok anlatmaya çalıştım sınırlı köşeceğizimde. Yapmayın dostlar, elini taşın altına koyanların elini ezmeyin, kaç kişi kaldı şurada savunmada, tüm çuvaldızı onlara saplamayın, sosyal medyada her gün birinin satırlarına denk gelmek, tanıdığınız, tanıştığınız anlamına gelmez, bir kişi beş satıra dünya görüşü sığdıramaz, bir fotoğrafı paylaşırken şeytanın tüm avukatlarını önden dinleyemez, bunlar onu kötü, aptal, cahil yapmaz, doğru, güvenilir, gerçek olduğuna da kefil olunamaz.

Bütün politik doğruculuk ve en güzel sözü söyleme yarışı algoritmanın oyunu. İştah artırıcı.

Hatalar tespih gibi dizilsin akışlara, çekiştirelim birbirimizi.

Sonra işte bir işçi, bir çiftçi, bir öğrenci, bir tutsak yakını dikilsin karşımıza sorsun bakalım:

“İyi de doğrusu ne?”

Başımıza daha ne işler gelecek bakalım, sokaklar netameli, cezalar külfetli, yasaklar kudretli, anca yaz dur bir yerlere, bekle beğenileri, izlenmeleri, fav, rt...

Kapışaduralım oralarda gün boyu. Malum, hepimizin sandalyesi, kanepesi konforlu.

Siz boş verin el alemi; kişilere indirgenince öznesi, eleştiri ile dedikodu, hala kızı, amca oğlu. 

Sorunun yanıtını bulursak zaten gerisi demokrasi: Peki nedir doğrusu?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa