11 Ağustos 2024 04:10

‘Batı bizi kıskanıyor’dan ‘ev zencisi’ne

Recep Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: Murat Kula/TCCB

Paylaş

Erdoğan rejimi başlangıcından itibaren yaşanan gerçeklikle kendi gündem ve hedefleri arasındaki boşluğu birtakım araç ve yöntemlerle kapatma yolunda sistemli çaba harcıyor. Ülkenin her alanda şahlandığından, işlerin aslında göründüğü kadar kötü olmadığına kadar geniş bir yelpazeye yayılan ‘iyi haber’lerin farklı kategoriler için farklı biçim ve içerikte özenle kurgulandığı görülüyor. Bu faaliyetin yüzlerce örneğini saymak mümkün: Hızlı tren tanımına uymadığı için hızlandırılmış denilen trenler, rejimin zihniyetinin ne kadar merkeziyetçilikten uzak olduğunu göstermek için organize edilen ve şimdilerde çoktan unutulmuş muhtar toplantıları ile askeri teknoloji literatüründe ‘hafif uçak gemisi kabiliyeti eklenmiş, çok maksatlı amfibi hücum gemisi’ olarak tanımlanmasına rağmen TCG Anadolu gemisinin “uçak gemisi” olarak sunuluşu bunlardan sadece birkaçı.

Bir başka sık kullanılan algı yönetimi aracı, Batı toplumları ve kültürü ile olur olmaz yapılan karşılaştırmalara ve bu karşılaştırmalar üzerinden üretilip ortama bırakılan ‘algı balonları’na dayanıyor. Üretilen algı balonları, kapsamının geniş ve kullanışlı bir biçimde belirsiz tutulmuş oluşu ile belirli bir alana ya da konuya odaklı olan iyi haber rüzgarlarından farklılaşıyor. Bunun en iyi örneklerinden olan “Batı bizi kıskanıyor” söylemi, ciddiye alınamayacak içeriği ile ilk anda bir gülümsemeyi beraberinde getiriyor ve entelektüel müdahaleye ihtiyaç duyulmadan hayatın gerçekleri söylemin sonunu getiriyor. 2024 boyunca kontrolden çıkan TÜİK istatistikleriyle üzerinin örtülmesi mümkün olmayan yoksulluk düzeyi, bu cümleyi halkın içinde söylenemez kılıyor.

Ancak, rejimin ihtiyaç ve hedefleri ile kitlelerin gerçekliği arasındaki uçurum giderek derinleşirken artık kullanılamaz hale gelen “Batı bizi kıskanıyor”un yeri boş kalmıyor. İçinden geçilen açlık koşullarında, müsamere iyimserliğiyle 1984 romanı “gerçek”çiliği arasında bir yerde duran “Batı bizi kıskanıyor” söyleminin yerini bu kez ‘ev zencisi’ benzetmesi almış görünüyor. Dünya tarihine aşina, muhtemelen ABD’de bulunmuş konuşmaları yazan bir danışmanın kaleminden döküldüğü izlenimi veren bu aşağılamayı sorgulamak ve bu el yükseltişin anlamı üzerinde durmak gerekiyor. Son 20 yılda iktidar liderleri ve sözcüleri tarafından Batı ile yapılan karşılaştırmaların içerdiği çifte standart ve tahribatın boyutları anlaşılmayı bekliyor.

***

Dünya tarihinin en acılı, insan onuruna en aykırı, yaralı kesitlerinden biri Amerika kıtasında yaşanan kölecilik oldu. ABD kapitalizminin serpilmesinde köle emeği sömürüsü önemli bir yer tuttu. 1865 yılında köle ticareti yasaklanana kadar insanlar mal gibi alınıp satıldı, insanlık dışı şartlarda yaşamaları ve çalışmaları istendi. Pamuk endüstrisinin bu ürüne artan ihtiyaç üzerinden gelişmesi, güney eyaletlerinde köle emeğine olan talebin uzamasının nedeni oldu. Kapitalist gelişim özellikleri farklılıklar gösteren kuzey eyaletlerinde kölelik karşıtı toplumsal tepkiler daha hızlı gelişip, bu uygulamayı yasaklayan yasalar daha erken çıkarıldıysa da köleciliğin yıkıcı sonuç ve etkileri izleyen yüzyıllara da yansıdı. Kölelere yapılan zulmün boyutları ve tahribatı sadece emek sömürüsü ile sınırlı kalmamıştı. Cinsel hayatı da içeren ve yüzyıllara yayılmış olan sistemli tecavüz, siyahların toplumsal yaşamını ve aile dinamiklerini bugün de etkilemeye devam eden kalıcı izler bıraktı.

ABD hapishane nüfusu içindeki siyahların oranından, hanede babanın olmadığı ortamda büyüyen çocuk sayısına, okuryazarlık istatistiklerinden kalıcı ve bir türlü geriye gitmeyen yoksulluk düzeyine kadar pek çok güncel durumun kökleri kölecilik dönemine ve o dönemde açılan yaralara dayanıyor. Sonradan yaratılan onca destek mekanizmasına, burs ve kotalara rağmen sistemli ırkçılık ve ayrımcılığın izleri kapanmaktan uzak.

Yazımıza konu olan ‘ev zencisi’ kavramı köleciliğin en berbat miraslarından biri. Sömüren, tecavüz eden, tarladan/çiftlikten kaçmaya kalkanın ayağını kesen beyaz efendi bunlarla yetinmiyor, hakimiyetini pekiştirecek kalleşlikler yapıyor. Kitleyi bölüp, iç hiyerarşiler üreterek siyahları birbirine düşman etmeye yarayacak ayrımlar üretiyor. Tarlada çalışanla evde çalışan, rengi diğerine göre daha açık olanla koyu olan, beyaz efendi yerine birbirine rakip kılınıyor. Bunu en yetkin biçimde kavramsallaştıran ve ayrımcılık karşıtı literatüre armağan eden Malcolm X (Malik el Şhabazz) oluyor. Malcolm X evde hizmet eden ve yaşam koşulları tarlada çalışanlara göre biraz daha iyi olan kölelere atıfta bulunurken, bu kölelerin sahiplerinin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutarak diğer kölelere göre daha sadık oluşlarını, eleştirel bir biçimde tanımlıyor.

***

Erdoğan’ın Instagrama erişim engelini eleştirenlere ilişkin bu ağır ifadeyi kullanıp, Instagram’ın kapatılışını eleştirenleri sadece özgürlüğünü değil ruhunu da yitirenlerle denk tutması rejimin sıkışma düzeyini ve içinde bulunduğu durumu layıkıyla yansıtıyor. Abartılı ve komik olsa da bir tür iyimserlik içeren “Batı bizi kıskanıyor” söyleminin yerini ‘ev zencisi’ hakaretine bırakışı ve siyasal muhalefetin tıpkı bir ev kölesinin efendisine yaptığı gibi Batı'nın çıkarlarına gözü kapalı bir biçimde hizmet etmekle itham edilişiyle en üst seviyeye çıkarılan kutuplaştırıcı dil bir kez daha gündemi değiştirmeyi hedefliyor. Bunu yaparken farklı görüş sahibi olanlara karşı tepkinin sınırlarını genişletiyor. Tehlikeli bir biçimde el yükseltiyor.  

Bir sonraki hamleyi beklemeden, ayrıştırmaktan hakarete dönüşen yaklaşıma tepki göstermek gerekiyor.  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa