Can Atalay ile ilgili hangi adım ne anlama gelecek?
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, yasal bir altyapıya kavuşturulmuş olsa da, şu anki uygulanma biçimine “icrai” pratiklerle ve güç zoruyla ulaşıldı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilirken Erdoğan’ın bu sistemde Cumhurbaşkanının daha kolay yargılanacağına ilişkin ifadelerinin dahi olduğu hatırlanacaktır. Ama örneğin Cumhurbaşkanının hoşuna gitmeyen AYM ve AİHM kararlarının uygulanmayabileceği ifade edilmiş miydi? Tüm bunlar “icrai” pratiklerle siyasal bir gerçeklik haline geldi. Buradaki “icrai” vurgusu tahmin edeceğiniz gibi Mehmet Uçum’dan emanet.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkan Vekili Mehmet Uçum, Resmi Gazete'de yayımlanan Can Atalay'la ilgili AYM kararına ilişkin, sosyal medya hesabından 2 Ağustos 2024 günü yaptığı paylaşımda, "İcrai yetkisi yok" ifadesini kullanmıştı. Uçum’un “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu başkan vekili” sıfatını kaldırırsanız, hayatta hukuk “otoritesi” anlamında bir karşılığı da kalmaz. Normal bir avukat olarak o paylaşımı yapsaydı, kaç kişi dönüp bakardı? İşte “icrai fark”(!)
Bu icrai durumlar siyasal hayatımıza, sonradan dönüp, bugünkü pratikleriyle hatırlayacağımız Uçum’a ek olarak başka bazı simalar da kazandırdı, kazandırıyor. Örneğin Bekir Bozdağ, 2013-2015 ve 2015-2017 yılları arasında Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ve Binali Yıldırım tarafından kurulan hükûmetlerde Adalet Bakanı, 29 Ocak 2022'de 66.Türkiye hükümetinde de adalet bakanı olarak görev yapmış bir isim olarak, Can Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesini sağlayan kararı Mecliste okutan kişidir. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş okumayınca, hukuksuzluğuyla bundan sonra da tartışılacak o kararı okuyacak kadar ‘Tek adam’ yönetimine militanca bağlı bir icraya gönüllüce imza atmış bir isim. Unutulamaz yani!
Ama sadece o değil, Numan Kurtulmuş da unutulamaz! O kararı, kendisinin okumamış olması, var olan Anayasa’ya ve AYM kararına sahip çıkmamış bir Meclis başkanı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bir de bunların üzerine, partilerle ‘sivil anayasa’ görüşmeleri yapabilmesi gerçekten şahaneydi(!) İnsan tüm bunları görünce, acaba başka ne özellikleri var diye merak ediyor doğrusu.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin (AYM) vekilliğinin düşürülmesiyle ilgili "yok hükmünde" kararı verdiği TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'ın tahliye başvurusuna ilişkin kararını verdi. Mahkemenin, sorumluluğun Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğunu belirterek 'Karar verilmesine yer olmadığına' hükmetmesi, kendisini AYM ile eşitleyerek, kendince benzer üslupla topu Meclise pas etmesi anlamına geliyor.
Buralara hep icrai olarak gelindi. Eskiden buralar dutlukken AYM kararlarına böyle muameleler yapılmazdı.
Peki şimdi 16 Ağustos’ta ne olacak? Aslında normal olan, TBMM Başkanı Kurtulmuş’un 13. Ağır Ceza Mahkemesine bir yazıyla, Can Atalay’ın Mecliste milletvekili olarak yemin edip görevine başlaması için tahliyesinin sağlanmasını bildirmesi. Ama şu ana kadar kendisinden bir ses yok. Çünkü o, Çukurova Uluslararası Havaliman'nın açılış töreninde konuşmasında, “SGK'ye borç ödemeye gelince para yok, cümbür cemaat Paris'e gitmeye gelince para çok” diyerek muhalefete yüklenirken, kendisi geçtiğimiz ay yapılan ABD’deki NATO zirvesine beş uçaklık konvoyla giden Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir işaret gelmeden bunu yapamayacağını kanıtlamış bir Meclis başkanı. O konvoydaki bir uçak da kendisine ayrılmıştı. Önden gidip Erdoğan’ı karşılaması için.
Bu arada, kişi başı yıllık gelirin 58 bin dolar olduğu İsveç’in ve 50 bin dolar olduğu Finlandiya’nın liderlerinin o zirveye aynı uçakla gittiklerini hatırlatalım. Kişi başına geliri Türkiye’nin dört katından fazla olan iki ülkenin liderleri aynı uçakla giderken, Batı’da para arayan Türkiye’nin bu müsrifliği de gocundurmamıştı kendisini.
MHP’nin katılmayacağını açıkladığı 16 Ağustos’taki Meclis oturumuna dair, ‘tek adam’ yönetiminin şu ana kadarki pratiğine dayalı olarak yapılan tahminler, Numan Kurtulmuş’un, Erdoğan’dan yeni bir işaret gelene kadar AYM’nin Can Atalay kararını sümen altında tutacağı yönünde. Peki aksi olursa, yani Can Atalay’ın vekil olarak göreve başlamasına engel çıkarılmazsa bu ne anlama gelecek?
Öncelikle şunu belirtelim. Böyle bir kararın hemen ardından sosyal medyada, Kavala ve diğer Gezi tutukluları ile Demirtaş’a dair, sayısız yorum ve değerlendirmeye tanık olacağız. Gün içinde internet sitelerinde bu kararın olası sonuçlarını tartışan yazılar yayımlanacak. Televizyon kanallarının önemli gündemlerinden biri bu olacak.
Ama bu Saray iktidarının demokratikleşmeye meylettiği anlamına gelir mi? Gelemez. Zaten gelse, o zaman Saray iktidarı diye bir şey kalmaz.
Peki bu yeni durumun hiçbir manası olmaz mı? Elbette olur. Hem de ciddi manada. Artık Saray iktidarının önceki yöntemle kendi kuyusunu da kazdığını kabul edip bir manevra yapma ihtiyacı duyduğu anlamına gelir. Sonrasını da eğer bu ihtimal gerçekleşirse sonra konuşuruz.
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00