14 Ağustos 2024 04:22

Taşra ve siyasi kültür: Doğu Almanya'da seçimlere doğru

AfD'yi durdur dövizi

"AfD'yi durdur" |  Fotoğraf: Tobias Möritz/Wikimedia Commons CC BY-SA 2.0

Paylaş

Almanya’nın üç doğu eyaletinde seçmenler sandığa gidiyor: 1 Eylül’de Thüringen ve Saksonya, 22 Eylül’de Brandenburg. Faşist parti AfD Thüringen’de yüzde 30 oyla birinci, Saksonya’da yine yüzde 30 oyla ikinci, Brandenburg’da yüzde 24’le birinci parti durumunda. Manzarayı AfD’nin bir Doğu Almanya partisi olduğu şeklinde yorumlamak, Doğu hakkındaki Batı ön yargılarını tekrarlamak ve Batı’daki faşist eğilimi gizlemekten başka bir anlama gelmez. AfD’nin Almanya genelinde yükselişte olduğunu yaz başındaki Avrupa seçimleri ve geçtiğimiz yılın gelişmeleri açıkça gösterdi. Sylt Adası’ndaki pahalı kulüpte beyaz gömlek üstüne merserize kazaklarını bağlamış, elindeki aperol spritzini havaya kaldırmış, cezbe içinde gerdan kıran, Hitler selamı çakan “kremanın kreması” gençlik, Nazi sembolleriyle Doğu sokaklarında provokasyon yapan lümpenlerin şarkısını söylüyordu: “Almanya Almanlara, yabancılar dışarı!” Kim kime siyasi önderlik yapıyor, hangisi hegemonik sınıf namzeti? AfD’yi doğru yorumlayabilmek (Ve hegemonya, pasif devrim kavramlarının hakkını verebilmek) için bu ittifakın, sınıflar arasında akan yer altı sularının bir çözümlemesi şart. Bu çabaya bir katkı sunabilmek amacıyla Doğu eyaletlerine biraz daha yakından bakmaya çalışacağım.

Thüringen’le başlayalım. Jena Üniversitesinden Torsten Oppelland Kölnlü Kabareci Rainald Grebe’nin 2004’te ünlenen şarkısıyla tanıtıyor eyaleti: “Thüringen dışında kimsenin bilmediği, zor federal eyaletlerden biri.” (Oppelland 2018) Ne ilk Alman cumhuriyetine adını veren Weimar, ne Hegel’in ders verdiği Jena, ne Marksizm tarihinde anılan Eisenach, Gotha ve Erfurt şehirleri, eyaleti bu durumdan kurtarabilmiş değil. Weimar’da Ulusal Tiyatronun önünde heykelleri yükselen Goethe Hessen ve Schiller Schwaben’dan. Oppelland müze, saray dolup taşan, kültürüyle övünen eyaletin halini teritoryal birim olarak ortaya çıkışıyla açıklıyor. Bugün hâlâ etkili olduğu ve Thüringen’in özgün koşullarını belirlediği için bu tarihsel sürece değinmekte fayda var.

Yerel bir hanedanın boyunduruğunda birleşmiş ve merkezileşmiş eyaletlerin aksine, Thüringen tarih boyunca irili ufaklı hanedanların rekabetine sahne olmuş bir kara parçası. Oppelland’a göre politik merkezileşmenin ve yoğunlaşmanın gerçekleşmemesinin sonucunda Thüringen'de bir metropol ortaya çıkmamış. Bugün eyaletin açık farkla en büyük kenti olan Erfurt’un nüfusu 200 bin civarında. Bunun yanında eyalet, birbiriyle gösteriş rekabetine girişen irili ufaklı hanedanların saraylar, köşkler, tiyatrolar, müzelerle bezedikleri ufak taşra şehirleriyle dolu: Weimar, Meinigen, Gotha, Altenburg, Eisenach, Gera, Greiz, Lobenstein, Rudolstadt, Saalfeld, Schleiz, Sonderhausen vs. “Başka bir deyişle,” diyor Oppelland, “Genelde Almanya için geçerli olan özelde Thüringen için de geçerli: Yerel taşra başkentlerinin [Residenzen] çokluğu, büyük ölçüde ademimerkezi olarak dağılmış büyük bir kültürel zenginlik yaratmış. Bu durum bugün bir yandan büyük bir avantaj, diğer yandan ise-öncelikle finansal- bir yük oluşturuyor.” (2018: 5)

Almanya’nın büyük bir taşralı sanayi ülkesi olması Türkiye’deki tartışmalarda neredeyse tamamen gözden kaçan bir nokta. Partha Chatterjee’nin yıllar önce isabetli bir şekilde ele aldığı gibi, “Batı sömürgeciliğine” karşı çıkarken bile onun “Batı” fantezilerini tekrarlayan üçüncü dünyacıların (ve faşistlerin!), kendi kalkınma hayallerini süsleyen Almanya’nın özgünlüğünü çarpık görmesi çok normal. Milli-manevi sanrılar, turizm anekdotları ve şahsi hatırattan derhal uzaklaşıp, sosyal ve siyasal bilimler açısından Almanya’nın özgünlüğünü ortaya koyan bir noktayı öne çıkaralım. 2019 istatistiklerine göre ülkenin en büyük üç kentinin nüfusu: Berlin 3.6 milyon; Hamburg 1.8 milyon; Münih 1.4 milyon. Küresel finans merkezi Frankfurt’un nüfusu 750 bin. Kanımca Almanya’nın sınıf yapısını, idari ve politik sistemini, siyasi saflaşmasını ve kültürünü yorumlayabilmek için öncelikle taşralılık ve kasabalılık olgularının hesaba katılması gerekiyor. Ne gökdelen boyu ölçen modernistlerin, ne kır şiirleri yazan romantiklerin duygu dünyasına hapsolmadan, kent ve kırın, metropol ve taşranın aynı sermaye birikiminin ürünü olduğunu sergileyen bir yaklaşıma ihtiyaç var. Bu yaklaşımın “Alman disiplini, düzenciliği, kuralcılığı, çalışkanlığı” vs. gibi basmakalıp mitolojik ögelerden ne kadar uzak bir yöntem olduğunu daha fazla vurgulamaya sanırım ihtiyaç yok.

Weimar Bauhaus Üniversitesinde kent araştırmalarından Sosyolog Frank Eckardt, Almanya’daki kent alerjisinin, köylü-çiftçi yaşam tarzının kentli yaşam tarzına tercih edilmesinin eski bir gelenek olduğunu vurguluyor. Bunun nedeni olarak Almanya’nın 19. yüzyıldaki geç kalmış kentleşmesini öne çıkarıyor. Orman, çayır, dağ, göl imajlarına odaklanan bu ideoloji Nazi döneminin “Kan ve Toprak” doktrininin de temelini hazırlamıştı. Eckardt’a göre bu ideolojinin tamamlayıcı unsuru kentteki toplumsal çelişkileri estetikleşme ve bireysel kültürle bastırmaya çalışan bir “cehpe kentçiliğiydi” (Fassaden-Urbanismus). Kentleri medeniyetin, inovasyonun, kültürün kaleleri olarak göklere çıkaran, çatışmaları süslü püslü bina cepheleriyle aşmaya çalışan bu söylemin pastoral romantizmle aynı burjuva ideolojisinin parçası olması, çelişkileri ifşa etmeyi amaçlayan diyalektik bir yaklaşım için verimli bir başlangıç noktasıdır.

Erken cumhuriyet tarihiyle ilgilenenler CHP’nin “Şapka Devriminde” somutlaşan köylüyü köyde tutma çabasını, köyle kent arasına şapka ve kıyafet masrafıyla (yani fiilen bir vergiyle) çektiği kalın sınırı hemen fark edecektir. Nitekim “Orda bir köy var uzakta” şarkısı ve “Köylü milletin efendisidir” sloganıyla bir türlü gerçekleşmeyen toprak reformu, ayan-mütegallibe-jandarma zorbalığı ve muasır medeniyetlere ulaşma hedefi arasındaki çelişkileri Kemalistler bugün hâlâ görememektedir. Onca kentliliklerine, eğitimlerine, kültürlerine rağmen (Ahmet Çiğdem’in deyişiyle) muhafazakar milliyetçiliğin “taşra epiğine” karşı sürekli yenilmelerinin sırrı da bu körlükte. Almanya’nın, Thüringen’in özgünlüğüne yoğunlaşmak Türkiye’nin kentlerine, taşrasına, siyasetine dair yeni keşifler yapma imkanı da sunuyor.

Eckardt, F. 2018. “Die dunkle Seite der Stadt,” Ungeliebte Nachbarn: Anti-Asyl Proteste in Thüringen içinde, (Der) Frank Eckardt. 15-29. Bielefeld: Transcript Verlag.

Oppelland, T. 2018. “Zur Einführung: Thüringen, ein etwas unterschätztes Bundesland.” Politik und Regieren in Thüringen içinde, (Der) Torsten Oppelland. 1-10. Wiesbaden: Springer.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa